"Bu kadar acı içinde olduğunu bilseydim, bana söyleseydin.
Özür dilerim, gözlerin her şeyi anlatmıştı fakat benim ruhum bu yalvarışına aldırmamıştı. Şimdi gittin, bir daha gelmeyeceksin. Sadece hayalin olsa yanımda, inan sımsıkı sarılırım. Bugün pes etmeden tekrar dua edeceğim rüyama gelip beni ziyaret etmen için, lütfen bu sefer yanıma gel. Kokunu özledim..." -Beyza GÜLTEKİNMulti; Sinan AKÇIL- iyi değilim.
**
Tutunabileceğim son dal,
Güvendiğim ve beni sonuna kadar götüreceğine inandığım düz ve engebesiz yol beni ucu bucağı görünmeyen bir uçuruma getirmişti.
Soğuk hava koynuma girip tüm benliğimi parça parça yok ederken geriye doğru kaçmak istedim.
Ayağımın altındaki düz yol hafifçe sallanıp kayganlaşmaya başladı.
Ayağım yere değmiyordu,
Havada da değildim...Ruhum bedenimden ayrılırken parça parça ayrılıyordu.
Parmak uclarım, gözlerim, saç diplerim şiddetli bir şekilde sızlıyor, daha sonra aniden acısı yok oluyordu.
Tam bitti derken,
Vücudumu hareket ettiremediğimi fark ettim.Yol, yavaşça uçuruma doğru kıvrıldı...
Aniden soluğum kesildi ve nefes alamadım. Nefes nasıl bir kavramdı?
Uçuyorum ama hissetmiyorum gibi,
Canım yanıyor ama umrumda değil...Karşımda çaresizce kafasını dizine yaslamış, gözyaşlarını hissettiğim bir sevdiğim vardı.
Bu görüntüyü görmek ve o'nun bu acizliğini hissetmek, ruhumun ilmek ilmek çekilmesinden daha ağırdı.
Bu görüntüyü görmek ölümden beterdi..."Ertuğrul," diye, fısıldadım bu kez. Kafasını sertçe dizinden kaldırıp duvara çarptı ve üstüste vurmaya devam etti.
"Yapma, yalvarırım yapma!" diye, çığlık attım duvarın üstünde kalan kan izini gördüğümde.
Acının tarifi yoktu, yangının tarifi yoktu,
Kül yoktu burada,..."Meva!" diye, haykırdı gözlerini kapatıp kafasını duvara yaslarken.
Gözleri kapalı olsa da, gözyaşlarını hissediyordum ben.
İçindeki acıyı hissediyorum,
O'nun güzel yüreğini hissediyordum."Buradayım, Ertuğrul. Buradayım."
"Burada olma," diye, mırıldandı erkeksi sesiyle. "Ölümün pençesinde olma."
Aniden Lodos denen adamın tok bir kahkaha atması ile aşinası olduğum kehribar gözlerinden ayırdım gözlerimi.
"Kalk ulan ayağa!" diye, bağırıp Ertuğrul'un yanağına tok bir şekilde yumruk attı. Ertuğrul'un yüzü yana doğru düştüğünde yüzünü buruşturup kan tükürdü."Bırak o'nu!" diye, haykırdım gözyaşlarım eşliğinde. Göz ucuyla bana bakıp kaşlarını kaldırdı ve dudağı hafifçe yana doğru kıvrıldı: "Merak etme, Ertuğrul göç ettikten sonra sana da geleceğim. Daha kapsamlı bir şekilde." deyip, dudak büktü.
"Prensibime aykırı, lütfen çalışmayan beynini biraz zorla."
Ertuğrul'un boğuk sesi kulağımı doldurduğunda, o erkeksi sesindeki kini net bir şekilde sezebildim.
Lodos, Ertuğrul'un ağız hareketini yaptıktan sonra kemerinden çıkardığı silahın tetiğini çekti.
Boğazıma yapışan acı ile yana doğru kıvrıldım."Lütfen yapma," diye, mırıldandım zorlukla. Kapı gıcırtılar eşliğinde açıldı ve bir başkası içeriye girip hemen ardından kapıyı kapattı.
Gelen adam eline aldığı iki silahtan birinin emniyetini açıp Lodos'a uzattı.
Lodos hafifçe gülümseyip, kafasıyla Ertuğrul'u gösterdi.
O anda Ertuğrul kafasını duvara yaslamış, sertçe yutkunuyordu.
Ertuğrul bana doğru döndüğünde bakışlarımız kesişti. Uzunca ama boş bir şekilde baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fırtına Öncesi Sessizlik
AdventureHayat iki yol; biri doğru, bir diğeri yanlış. Biri karanlık, bir diğeri aydınlık. Hayat; ince bir çizgi. Bu ince çizgiyi aşarsan kan her hücrene hücum eder. Sen diye bir şey kalmaz. Hayat; herkesten nefret eden, herkesin ölümünü sağlayan beş harf...