"Küçükken heyecanla okuma yazma öğrenmeye çalışırdım. Şimdi bu çabalarımın ne kadar içler acısı olduğunu görüyorum. Keşke bir kaza geçirsem de senin isminin tüm harflerin unutsam, alfabeyi unutsam, seni unutsam. Keşke, keşke aşkı unutsam..." -Beyza GÜLTEKİN
Multi: SS501- loveya
***
"Hırçın kızıma;
Bazenleri rüyanda hareket edemezsin ama söylemek istediğin onca şey olur. Terler içinde bir o yana, bir bu yana dönmeye çalışırsın. Dönsen kurtulursun fakat dönemezsin.
Hayatın çilesine baş kaldıran insanlara imrenerek baktım fakat en sonda onlarda bırakıp gittiler bu Dünya'yı.
Şimdi soruyorum sana neden beni fark etmediğini ve neden beni oyaladığını.
Ben, hayatın bataklıklığında beni bulman için yalvarırken neden güneşe dönüp gülümsediğini...
O güneş benim çamurumu kuruttu ve o kuyu benim bataklığım oldu.
Keşke beni fark etsende bu içinde bulunduğum durumdan kurtarsan beni. Yalvarırım bu aciz bedenimi geç olmadan fark et, yalvarırım içinde bulunduğumuz durumu bir kenara bırakıp gerçeklere odaklan.
Olayın arka yüzünü fark et,
Öldürme beni.
Seni kurtaramıyorum, elim kolum bağlı.
Boğulmak üzereyim,
Senin yüzünü unutamıyorum.
Neden bu kadar aciz ve yardıma muhtaç biri olduğumu bilmiyorum.
Sürekli başaracağım görüntüsü verip yere düşüyorum.
Yalan söylüyorum herkese,
Senin canının yanmasını istemem.
Ah, cidden özledim seni.
Parmaklarım neden titriyor ve neden ekran bulanıklaşıyor bilmiyorum ama sanırım bu yazıyı yazarken senin etkine girdim.
Lütfen beni fark et,
Neden bu iğrenç olayları yaptığımı ve neden aniden değiştiğimi, nasıl bu hale geldiğimi bul.
Ben sana yeteri bir açıklama yapamam, sen affetsen bile, benim seni affeteceğimden şüpheliyim.
Bizi en başından fark etmeliydin,
Canım yanıyor,
Dizlerim titriyor.
Yemin ederim yürümeye mecalim kalmadı.
Lütfen artık şu gözlüğü çıkar gözünden ve fark et beni, sevgimi..."Boğazımda takılı kalan nefesimle kıpkırmızı oldum. Telefonu hızla masanın üstüne koyup koşarak sınıftan çıktım. Nefes alsam ağlayacaktım, almasam ağlayacaktım.
Gözümün önüne gelen son görüntüsü, yüzündeki morluklar ve eklemlerindeki yara izleri içime işliyordu.
İçim yanıyor, cümlesi gayet normal bir kelime iken bende mecaz anlam tüm sihrini yutmuştu.Kalbim, canım, içim en âlâsıyla kül olmuştu.
Kül olmak bir durak değildi, onun harmanlanıp yanıltıcı görüntüsü daha çok yakıyordu içimi.
Gözyaşlarım benden bağımsız akmaya başladığında neden bu kadar duygusal olduğum konusunda kendime lanet okudum. Okuldaki birkaç kişinin gözleri bana döndüğünde elimle yüzüme maske yaptım ve aynı hızla okuldan çıktım.
Okuldan dışarıya çıktığımda sanki tüm enerjim çekilmişti vücudumdan.
Karnımdan yüzüme doğru püskürtülen acı hafif heyecan veriyordu sanki.
Nasıl anlatabilirdim ki size bu halimi?
Hani sevdiğinizi gördüğünüzde bir heyecan sarar ya vücudunuzu,
Heyecandan bağırmamak için zor tutarsınız kendinizi.
O heyecanın aynısı var ama işte tam da o duygu, kalbime keskin bir hançer misali saplanıyor.
Bacağımdaki enerji yok olmuştu.
Titreyen ellerim ve ayaklarımı zorlukla hareket ettirip okulumuza yakın bir sahile gittim.Burada yaşanmışlıklar vardı; acı, heyecan...
Belki ölüm,
Belki gözyaşı,
Sevgi,
Aşk,...Hayat işte, sağı solu belli olmayan,
Bir günü, bir diğer gününe bağlı olmayan açıklaması zor fakat yaşanmışlığı iliğine kadar işleyen yabancı.
Bir gün mutluysan,bir diğer gün kesin üzgün olduğun bir atmosfer.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fırtına Öncesi Sessizlik
AdventureHayat iki yol; biri doğru, bir diğeri yanlış. Biri karanlık, bir diğeri aydınlık. Hayat; ince bir çizgi. Bu ince çizgiyi aşarsan kan her hücrene hücum eder. Sen diye bir şey kalmaz. Hayat; herkesten nefret eden, herkesin ölümünü sağlayan beş harf...