"Yorma kendini, bırak hayatına eşlik etmek isteyenler seninle gelsin..."
Multi; koliva/ yüksek dağlara doğru
*
Hayatım boyunca sakin ve sessiz bir kız olarak en arka sırada oturan dilsiz kızlardan olmuştum. Konuşacak çok söz vardı, konuşacak kimsem yoktu.
Annem öldüğünde başladı benim maceram. Kız çocuklar babasına bağlıdır derler. Ben anneme bağlıydım, ablam ise babama. Evin küçüğü olduğum için her şeyini benim için harcayan bir annem vardı. El üstünde büyütülmüştüm bu yaşıma kadar.
Öyle olaylar oldu ki son üç yılda, hayatım birbirine girdi. Nefes alabilecek bir delik aradım. Oraya doğru uzandığımda kapandı ve ben yine ve yeniden nefessiz kaldım karanlık Dünya'da."Ölüyorum Ertuğrul. Kurtar beni bu karanlık kuyudan. Kurtar beni içime işleyen tüm senlikten, yalvarırım." diye mırıldandım tüm içtenliğimle. Ertuğrul kaskatı kesilmişti. Bir kaç dakika donukça etrafına baktı. Daha sonra yavaşça kafasını yana yatırıp bana baktı. Gözlerinin içindeki tükenmişliği fark ettim.
"Sen bana yardım et," deyip usulca omuz silkti. Gözleri hafif dolunca kalbimin hızlandığını fark ettim. Ertuğrul benden yardım mi istemişti?
"Sen kurtar beni kendinden. Ben kurtaramadım çünkü kendimi senden." dediğinde zorlukla yutkunup gözlerine bakmaya devam ettim. Tıpkı o'nun yaptığı gibi...
"Be-ben yapamıyorum artık. Dayanamıyorum. Çelişkiler beni halden hale sokuyor. Sana zarar veriyorum, kendime zarar veriyorum. İkimizde yaralıyız yüreğimizden. Gitmeliyim."
"Ya ben?!" diye bağırdı sinirle. Sahilde gezinen birkaç kişinin gözü bize dönünce zorlukla yerime sindim. "Ben ne yapacağım sensiz? Düşündün mü hiç?!" diye bağırdı tekrar. Boynundaki damarlar şişmişti ve bu beni fazlasıyla ürkütüyordu.
"Beni bu kadar bağlamışken kendine nasıl bırakıp gitmeyi düşünüyorsun? Nasıl böyle bir şey yaparsın ha? İnanmıyorum sana! Sen," deyip duraksadı. Delirmiş gibiydi. "Sen Meva olmazsın. Bu kadar bencil davranmaz Meva. Sadece kendini düşünmez." dediğinde gözümden bir damla yaş özgürlüğünü ilan etti. Ertuğrul'un dağınık saçları tutam tutam alnına serpilmiş gür kirpiklerini kapatmıştı.
"Benim suçum değil." diye mırıldandım zorlukla. Ertuğrul transa girmiş gibi gözlerini kırpıştırıp bana baktı. Sanki anlam vermemiyordu.
Daha sonra dilini sinirle alt dudağında gezdirip alayla gülümsedi ve gözlerini sıkıca yumup küfür mırıldandı."Mektubu okudun mu?"
"Hangi mektup?"
"Mektubu da unuttun." Sakin kalmaya çalışıyordu. Boğazımdaki düğüm nefes almamı güçleştirirken yutkundum.
"Neden bahs ediyorsun?"
"Hani bin mektup vardı ya," deyip alayla bana baktı. "Çok uğraşıp günlerce gözümü kapatmadan sana yazdığım bin mektuptan birini ben olmadığımda oku dediğim." deyip imayla bana baktı. O an zihnimden vurulmuşum gibi hissettim.
"Hayır, okumadım."
"Iyi, okuyacak çok vaktin var o zaman." deyip zorlukla ayağa kalktı ve ardına dahi bakmadan kayaların üstünden atlayıp yürümeye başladı.
Okuyacak çok vaktin var demişti. Haklıydı. Çünkü o artık yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fırtına Öncesi Sessizlik
AventuraHayat iki yol; biri doğru, bir diğeri yanlış. Biri karanlık, bir diğeri aydınlık. Hayat; ince bir çizgi. Bu ince çizgiyi aşarsan kan her hücrene hücum eder. Sen diye bir şey kalmaz. Hayat; herkesten nefret eden, herkesin ölümünü sağlayan beş harf...