"Kocaman bir arazide yalnızım ve bir ümit kurtulmayı bekliyorum. Özür dilerim, bir ümidim olduğu için, bu Dünya'da yalnız kalmaya mahrum olduğum için bu aciz bedenimden ve her daim bir başkasınınmış gibi olan ruhumdan...
Kurtulmak elimde olsaydı inan ilk olarak size yardım ederdim." -Beyza GÜLTEKİN**
Havada uçuşan kelimler ve kahkahalar benim için önemsiz bir çöpten ibaretti. Gözyaşı vardı hedefimde, ilk olarak kendimi kurtarıp bir başkasına el uzatmak istedim.
Karşımda beni hiçbir zaman göremeyen ve benim son bir kez gördüğüm fakat yaklaşmadığım adama baktım.
Yaklaşsak yanardım. Bana yardım etmeye çalışırken alevimden faydalanıp yok olurdu.Geniş omuzlarını duvara yaslamış, ince ve uzun olan parmaklarının arasına sigarayı hapsetmişti. Ellerinin belli yerleri çizilmiş ve morarmıştı.
Sertçe yutkunup merdivenlere oturdum ve bakmaya devam ettim. Son bir kezde olsa, yaklaşamasam da yanına, uzaktan sevmiştim o'nu.
Kalbini bana vermişti ama ben o sorumluluğu almayı reddetmiştim. O'nu
reddettiğim an parçalanmıştı elindeki kalbi...Dağınık saçları kaşlarını kapatmış, morarmış elmacık kemiklerini gölgelemişti. Sigarasından bir yudum alıp hafifçe kafasını kaldırdı ve gri dumanı acele etmeden havaya bahşetti. Boynunu havaya kaldırdığında oluşan adem elması usulca yukarı, daha sonra aşağıya doğru süzüldü.
Titrek ellerimle göz yaşlarımı silip acıdan iki büklüm olan karnıma koydum ellerimi. İçimdeki yangın sönmek bilmiyordu. Tam tersi daha fazla odun taşınıyordu harmanlanıp elem verdi diye.
"Kafanda dönüp dolaşan fikirleri görebilsem keşke. Ona göre önlem alıp sana zarar gelmesini engellesem. Keşke bir kere sarsan kollarımı kollarına, daha sonra unutsan ama kokun bana kalsa. Keşke."
Keşkelerle dolup taşan hayatımızın içinde pişmanlık bir su misali akıp, yerini bir başkasına satıyordu. Hayal kurmanın güzel olduğu bu Dünya'da, hayallerin gerçekleşememesi o kadar acı bir durumdu ki, her geçen gün biraz daha eriyordu insanoğlu.
Kimse yok olduğunun farkında değildi.
Soğuk fayanstan yardım alıp hafifçe ayağa kalktım ve camın önüne geçip elimi camın üstüne koydum."Yanımda olsan da bir daha gitmesen." Bitmek bilmeyen hayallerim ve dileklerim vardı. Çok merak ediyordum; dört dörtlük hayat yaşayan var mıydı diye. Herkesin bir derdi vardı ama, en acı dert kimindi?
Elimin etrafı buhar tutmuştu. Ertuğrul cebinden telefonu çıkartıp küçük bir görüşme yaptıktan sonra kafasını kaldırıp etrafa baktı. Beni görmemesi için hızla duvarın arkasına saklandım.
Birkaç saniye sonra kafamı yavaşça duvarın arkasından çıkartıp tekrar olduğu yöne baktım.
Uzun boyu ile karşımdaydı tekrar; elindeki bitmiş sigarasını yere atıp siyah botuyla ezdi ve son birkez okula dönüp baktı.
Acı içinde kafamı iki yana salladım. Gitmeseydi.Bitap düşmüş gözlerini okuldan ayırıp arkasını döndü ve emin adımlarla çıktı okuldan.
Duvara yaslanıp yere oturdum ve bacağımı kendime çekip gözlerimi yumdum.
Neden yutkunmak bile bu kadar acı veriyordu ki?
Parmak uclarım uyuşuyorduBir daha kendime gelemeyecektim. Çok çabuk alışmıştım belki ama, oldukça elem veren bir kalbim vardı ve ben ölüyordum...
***
Ablamın verdiği bilim kurgu kitabının birkaç sayfasını okuyup komidinin üstüne koydum ve bilgisayarla uğraşmaya başladım.
Bir saat önce ders çalışmak için oturduğum masada, hiçbir şey anlayamayacağıma kanaat getirip geri kalkmıştım masamdan.
Ders çalışmakta güçlük çekiyordum. Kafam allak bullaktı ve normal şartlar altında iki dakikada ezberleyebileceğim formülün üstünde iki saat durmuş ve hiçbir sayısını ezberleyemeden pes etmiştim.
Kafam bu kadar doluyken hiçbir şey yapamazdım.
O günden sonra iki gün geçmişti ve Ertuğrul bugün gidecekti.
Ne yapacağım ve nasıl hareket edeceğimi bilmiyordum.
Dışarıdan bakan birine komik gelebilirdi, çünkü beni anlamazdı. Herkes kendini anlayabilirdi ve ben kendimi anlamakta bile zorluk çekiyordum.
Ben bile kendim ile bu kadar çelişkiliyken bir başkasının beni anlaşmasını beklemekte benim acizliğimden ve yardıma olan muhtaçlığımdan kaynaklanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fırtına Öncesi Sessizlik
AventuraHayat iki yol; biri doğru, bir diğeri yanlış. Biri karanlık, bir diğeri aydınlık. Hayat; ince bir çizgi. Bu ince çizgiyi aşarsan kan her hücrene hücum eder. Sen diye bir şey kalmaz. Hayat; herkesten nefret eden, herkesin ölümünü sağlayan beş harf...