44.BÖLÜM: "SAATE DÜŞEN KAN DAMLASI"

567 61 26
                                    

"Ay, güneşin arkasına sakladı. Güneş, ayı ısıttı. Sonra kapkaranlık gece usulca üstümüzü örttü." -Beyza GÜLTEKİN

**


Ertuğrul SOYKAN;

Elime verilen erimiş dondurma yere damlarken ben sadece mahmur gözlerle yerin üstünde bana ait olan dondurmaya bakıyordum.
Elimden atmak istemiyordum. O benimdi. Sadece benim.
Ama eriyordu. Gözlerim önünde sessizce bitiyordu.
Dondurmamı, güneşin gazabından kurtarmak için üstüne örtündüğünde bende bulaşıyordum dondurmaya. Bütünleşiyorduk. Elimi dondurmaya attığımda bu sefer elimde eriyordu.
Her türlü çaresizdim. Elimde erimesini gözyaşlarımla izliyordum.

Planlarımın elimde patlak vermesinden nefret ediyordum ve bu sürekli başıma geliyordu. Nefesimi gürültüyle dışarı doğru bırakıp ayağa kalktım ve salonun ortasında şuursuzca gezinmeye başladım. Stresten saçlarımı hafif hafif çekip derimdeki acıyı yok etmek istedim. Yaşadıklarım, daha doğrusu yaşadıklarımızın içinde deli gibi çırpınıyorduk. Ne ben çıkabiliyordum karanlığımdan, ne de o'na yardım edebiliyordum çıkması için bataklıktan.

Zorlukla yaptığım menemenin altını kapatıp, kapağını üstüne koydum. Kirli eşyaları sertçe tezgahın içine atarken Meva'nın burada olduğunu ve uyuduğunu hatırlayıp yavaşça koydum yerine.
O'na kızmak istememiştim. Zaten bir maç yüzünden kızın kalbini kıracak kadar aşağılık biri değildim fakat malesef ki dışarıdan öyle görünmek zorundaydım. Annem mesaj atmış ve bir an önce işi halletmemi istemişti. İş dediği; Meva'yı ellerine teslim etmekti.
Ölmüş numarası yapmak zorundaydım çünkü; her dakika ben ve Meva'yı gözlüyorlardı. Dedemlere her ne kadar benim işime karışmamaması gerektiklerini söylesem de bir türlü beni dinlememiş ve Meva'yı elimden alacaklarını söylemişlerdi. Aslında arkamda ne mafya vardı, ne tefeci. Sadece baskı uygulayıp beni çıldırtan bir ailem vardı.

Ellerimi kurutup yavaş adımlarla yukarıya doğru çıktım. Meva için endişelenmiş ve korku ile yukarı çıktığım sırada buz gibi odada uyuduğunu fark etmiştim. O'nun yerine ben titrerken battaniye örtmüştüm üstüne. Aslında beni bırakıp gidebilirdi ama gitmemiş ti hastayım diye. O'nu tanıyordum.

Yavaşça kapıyı açıp içeriye girdim. Tanıdık narin kokusu burnuma deyince hafifçe gülümsedim. Çok farklı bir kızdı. Bu kimse ile çıkmadığı için değildi. Farklıydı işte, her yönü ile. Gülümsediğinde tek yanağında oluşan gamzenin sebebi olmak çok farklıydı.
Gür kirpikleri eşliğinde ela ile harmanlanan kahverengi gözleri fazla güzeldi.
Biçimli kaşlarını usulca çatması farklıydı. Kendi kendine savaş vermesine rağmen bunu dışa yansıtmaması farklıydı.

Yavaş adımlarla önünde durdum ve dışarı çıkmış elini tutup avucumun içinde bir kaç saniye beklettim. Daha sonra hızla yumuşak ellerini öptüm. Uyanmamasına dikkat ederek battaniyeyi kaldırıp elini altına koydum ve battaniyeyi boğazına kadar çektim. Yavaş yavaş eğildikten sonra papatya kokan saçlarını öptüm.

"Özür dilerim."

Her şey için!

Sana çektirdiğim onca olay için!

Senin anneni saklamak zorunda kaldığım için!

Seni sevmeme rağmen belli etmediğim için!

Seni korumaya gücüm kalmadığı için!

Seni öldürmek zorunda olduğum için!

Seni sevdiğim için!

Her şey için, özür dilerim hırçın kızım. Özür dilerim papatya kokulum. Özür dilerim.

Gözlerimi hafif yumup nefesimi dışarı bıraktım ve iç çekip geri çekildim. Yavaş yavaş odayı terk ederken içimde oluşan yangını söndürmeye çalıştım. Kalbimin yangınını, yürek yangınını...

Fırtına Öncesi SessizlikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin