"Hasret kaldı kulaklarımız bir çift hoş söze, bir tatlı tebessüme."
Multi; Hakan ŞEN/ Anla beni
***
MELİH ORTAK;
Elimi yumruk yapmış bir şekilde karşımdaki adını dahi bilmediğim çocuğa bakıyordum.
Bana doğru uzandığında ani reflexle dirseğinden tuttum ve çevirdim. Bir diğer elimle ters dönen dirseğine vurduğumda istediğim sesi duymuştum. Çocuk acı ile bağırırken boş sokakta acı çığlıkları yankılandı."Kim yolladı seni?" diye tısladım boynunu sertçe sıkıp duvara yapıştırırken. Çocuk renkten renge girmiş ve büyüttüğü gözleriyle bana bakıyordu . "Tekrar etmekten nefret ederim. Beni kızdırmak istemiyorsan bir an önce sorumu cevaplarsın, kukla." deyip çenesini tuttum.
"A-abi benim bir suçum yok!" dediğinde gülümsedim ve kafamı yana yatırıp tek kaşımı havaya kaldırdım.
"Öyle mi abisi?" deyip kolumu kırdım ve dirseğimi sert bir şekilde burnuna geçirdim. "Şimdi söyle, kim yolladı seni buraya?!"
Çocuğun burnundan oluk oluk kan akarken az önce yaptığı tüm artistlikler buhar olup havaya uçuştu. "Beni öldürülürler." dedi. Gülümsedim.
"Cık," dedim dilimi şaklatırken. "Çok çabuk pes ediyorlarmış. Benim daha etkili yöntemlerim var."
"O-Olcay," dediğinde yakasını bıraktım. Rahat bir nefes alacağını sanmıştı ama tam tersi olacaktı.
Yumruk yaptığım elimi sert bir şekilde çenesine geçirip yere düşmesine izin verdim. Daha sonra ardarda attığım yumruklar sayesinde şuuru kapanmıştı.*
"Abi olay ciddi, nasıl müdahele edeceğim?" dedim uzun saçlarımı karıştırırken. " Olcay piçine nasıl bulaştın sen? Tüm İstanbul'da seni arıyor pezevek." deyip derin bir nefes aldım ve sağ elimle ensemi tutup hafifçe ovdum.
"Neyse ki Trabzon'dayım." deyip güldü. Sinirle dişlerimi gıcırdattım. "Hiçbir şey yapamazlar, Melih." diye devam etti ciddi bir sesle. Olayın ciddiyetinin farkındaydı fakat zerre umrunda değildi. Bu da beni yeterince korkutuyordu.
"Seni bulduğu yerde öldürecekler."
"Meva'yı öldürmekten iyidir. Öldürdürsünler anasını satayım." Gözlerimi devirdim. Nasıl bir manyaklıktı bu?
"Öldürecekler, sabırsızlanma." dediğimde güldü. "Abi sen iyi misin?"
"Değilim."
"Fark ettim, anlat." dediğimde derin bir iç çekti. Kaşlarımı çatıp buğulanan camı kolumla sildim.
"Ufuk yine bir şeyler karıştırıyor. Meva'ya kanlısının ben olduğumu söylemiş ve ikna etmiş. Meva'da dedesinin silahıyla omzumdan vurdu." dediğinde şaşkınca gözlerimi kırpıştırdım. "Sen iyi misin?"
"Sıyırdı," sinirle duvara vurup gözlerimi yumdum. "Bir dostumuz yok, düşman kaynıyor etraf, tüküreyim böyle işe!"
"Dedem durmadan 'kızın ölüsünü ne zaman getireceksin önüme?' diyor. Oğlum, b-ben yapamam bunu Meva'ya. Öldüremem onu!" dediğinde "Gönül işini sikeyim." diye mırıldandım.
"Bende," dediğinde güldüm. "Sırf zaman kazanmak için ölü numarası yaptım ulan. Her ağladığını gördüğümde parçalandım. Dedem Meva'nın peşine Dünya kadar insan takmıştı. Biliyor kızı koruduğumu, bir şey olursa hemen yanına gideyim istiyor. Bende zor tuttum karşısına çıkmamak için. Birgün ümidini kestiler. Korumalardan biri dedeme gerçekten öldüğümü söyledi. Bende o anda çıktım Meva'nın karşısına. İntihar ediyordu ulan." deyip derin bir iç çekti. "Burada daha fazla duramayız, kaçırmam lazım onu." dediğinde zorlukla kahkaha attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fırtına Öncesi Sessizlik
AventuraHayat iki yol; biri doğru, bir diğeri yanlış. Biri karanlık, bir diğeri aydınlık. Hayat; ince bir çizgi. Bu ince çizgiyi aşarsan kan her hücrene hücum eder. Sen diye bir şey kalmaz. Hayat; herkesten nefret eden, herkesin ölümünü sağlayan beş harf...