"Sen benim gece yatmadan önce ettiğim ilk ve son duamsın."
**
Kafamda dönüp duran çöp yığını beni boğup hissiz bir kıza çeviriyordu. Düşünmekten midem bulanıyordu artık. Sanki kimse yokken bir çok gözün üstümde olduğunu hissediyordum. Kapkaranlık odada bana göz kırpan beyaz duvar rengine lanet okuyordum...
Ufuk'a inanmak istemiyordum. Ufuk her zaman kötü olan taraftı. Hiç bir iyiliğin görmemiştim. Ertuğrul'la cephe alan ve o'nun canını yakmak için kendi canını bile feda etmeye razı olan iğrenç bir insandı.
Belki üstümde psikolojik baskı yapıyordu, bilmiyorum. Ama içime değil kurt, kocaman yılan bıraktığı kesindi.
Ufuk, benim kanlımın olduğunu nerden biliyordu ki? Ya da Ertuğrul ne alakaydı?Ben Ertuğrul'a kanlımın olduğunu söyleyince telaş yapmamıştı. Ne bileyim, Ertuğrul'un kanlım olması imkânsızdı.
O benim aşık olduğum çocuktu, her gözlerinin kahvesine baktığımda o kahvede ölmek için Rabbime dilediğim kişiydi.O'da beni seviyordu. Benim annemin katili o olamazdı. Bana, annenin ölmediğine inanmıyorsan bende inanmıyorumdur. Beraber arayalım o zaman anneni, demişti. Böyle birinden kanlım olmasını bekleyemezdim.
"Meva?" ablamın kapımı tıklaması ile koca koasdan kurtulup "gir." diye mırıldandım.
Ablam kapıyı açıp kafasını gösterdi."Kuzey'le Ertuğrul geldi. Aşağıya gelsene ayıp olmasın." dediğinde gülümsedim. Neden Ertuğrul'un her dakika yanımda olmasını istiyordum ki?
"Tamam abla." deyip gülümsedim. Ablam geri kapıyı kapatınca heyecan ile ayağa kalktım. Sanki midemde yukarıya doğru heyecan parçacıkları püskürüp yerimde tepinmemi sağlıyordu.
Işığı açıp aynadan kendime bakıp kâhkülümü düzelttim. Saçlarımı dağınık topuz yaptıktan sonra aşağıya indim. Ertuğrul çift kişilik koltukta ters bir şekilde uzanmış uyuyordu. Dağılmış saçlarına bakıp gülümsedim ve içimden ne kadar çabuk uyduğunu hesaplarken mutfağa doğru yöneldim. Kuzey ve Feyza'yı görmemiştim."Abla?" dedim sessizce. Ertuğrul'un uyanmasını istemiyordum. Ablam ve Kuzey mutfak masasına oturmuş hızla bir şeyler konuşuyorlardı.
"Abla!" dedim tekrardan mutfağa girerken. Ablam elindeki kalanı bırakıp bana döndü. "Ne yapıyorsun?" diye sordum otururken. Ablam elindeki alış- veriş listesini gösterdi. Masaya oturup Kuzey'e doğru döndüm.
"Hoşgeldin," dedim. Kuzey gülümseyip "hoşbulduk hırçın." dedi. Gözlerimi sonuna kadar açıp Kuzey'e baktım.
"Valla Ertuğrul her dakika hırçın hırçın diye ortalıkta gezindiği için alışkanlık oldu." deyip göz kırptı. Ertuğrul'un o halini hayal edince gülmemek için dudağımı kemirdim.
"Bu arada Ertuğrul uyumuş?" dedim kaşlarımı kaldırıp. Feyza şaşırırken Kuzey güldü.
"Zaten sırtımda taşıdım pezevenki. Hiç sorma."
"Niye ki?"
"Uykusu vardı. Gözlerini açamıyordu."dediğinde güldüm.
Ama yerim ya! Yerim ama ya!
"Siz bir yere mi gideceksiniz?" diye sordum şüpheyle. Ablam elindeki kalemi bırakıp kağıdı katladı.
"Mutfakta bir şey yok. Babamlar bugün gelmeyeceği için alışveriş merkezine gitmek bize düştü. Sende gel istersen?" dedi ablam. Bir an gitmek ve gitmemek arasında kalsam da aklımdaki planı ablama sunmaya karar verdim.
"Ertuğrul'u uyandırayım. Beraber gidelim."
"O biraz zor uyanır." dedi Melih. Ablam ise omuz silkti.
![](https://img.wattpad.com/cover/66247948-288-k18045.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fırtına Öncesi Sessizlik
AdventureHayat iki yol; biri doğru, bir diğeri yanlış. Biri karanlık, bir diğeri aydınlık. Hayat; ince bir çizgi. Bu ince çizgiyi aşarsan kan her hücrene hücum eder. Sen diye bir şey kalmaz. Hayat; herkesten nefret eden, herkesin ölümünü sağlayan beş harf...