"Kimin yarasına kabuk olursan ol, iyileştirdiğin an düşeceksin."
Multi: Ertuğrul
**
İçimde tarifi imkânsız heyecan ve mutlulukla çorbayı hazırlıyordum. Düdüklü tencereye koyup tüpü açtığımda Ertuğrul'a döndüm. Rengi bembeyaz olmuş, gözleri kızarmıştı. Üstüne örttüğü ve deli gibi sarıldığı battaniyeyi sıkıp burnunu çekti.
"Çok mu kötü görünüyor?" diye sorduğunda yüzüme sıcak bir gülümseme yayıldı. Karamel rengi saçları alnına düşmüş dağınık bir şekilde bana göz kırpıyordu.
"Pek değil." dediğimde gülümsedi ve elini yanağına koydu. "O değilde ben ölüyorum sanırım." alayla gülüp omuz silktim:
"Geri hortlarsın, dert etme." deyip güldüm. Ertuğrul alttan verdiğim mesaja burun kıvırıp gözlerini devirdi. "Battaniyeye sarılırsan ateşin düşmez." deyip yanına adımladım ve geniş omuzlarına attığı battaniyeyi zorla da olsa çekip aldım.
"Meva üşüyorum, ver şu battaniyeyi allasen." deyip elleri ile kollarını sıvazlamaya başladı. Çenesi titrerken kendime lanet okudum. Çocuğu bu hale düşüren bendim!
"Ertuğrul, zorluk çıkarma ve kalk." deyip kolundan tuttum. Zorla da olsa yerinden kalktı ve bana eşlik edip salona geldi.
"Sen buraya uzan, ben gelirim birazdan." dediğimde bana kötü bakışlar atıp zorlukla koltuğa uzandı."Odana giriyorum, haberin olsun. Azıcık karıştıracağım. Mazur gör." diye bağırdım merdivenlerden yukarı çıkarken. Zorlukla onaylayan bir kaç mırıldandım çıkardı ve geri eski halini aldı.
Ertuğrul'un odasına girip biraz etrafı karıştırdıktan sonra ateş ölçeri bulmuştum. Hazine bulmuş gibi sırıtıp banyoya girdim. Küçük bir kaba şu koyduktan sonra mavi bir bezi de ıslatıp geri Ertuğrul'un yanına indim.Bacaklarını karnına doğru çekip koltukta büzüşmüştü. Gür kirpikleri birleşmişti sanırım uyuya kalmıştı.
"Ertuğrul?" deyip koltuğun önünde diz çöktüm ve bir elimi omzuna koydum. "Ertuğrul?"
Yavaş yavaş gözlerini aralarken kirpikleri eski yerlerini alıyordu. Yorgun gözleri kızarmıştı. "İyi misin?" diye sorduğumda gözlerini geri kapatacak oldu ama ani hareketle bunu engellenmiştim.
"Şunu koltuk altına koyar mısın?" diye sordum elimdeki ateş ölçeri gösterirken. Yorgunca elini uzattığında ateş ölçeri eline bıraktım. Parmak uçları fazlasıyla soğumuştu ve bu durum beni gittikçe endişelendiriyordu.
Ben mavi bezi soğuk suya koymakla meşgulken Ertuğrul ateş ölçeri koltuk altına koyup geri gözlerini kapatmıştı.
"Söz veriyorum bu ateşini düşürdüğüm gibi battaniyeyi geri üstüne örteceğim." deyip mavi bezi alnına yerleştirdim. İlk baş titreyerek gözünü açtığında biraz tırsmıştım. Daha sonra alışmış olacak ki biraz daha iyi olmuştu.
Vakit tamamlandığında Ertuğrul'dan ateş ölçeri geri istemiştim. Bana verdiğinde 38°C olacağını beklemiyordum."Senin ateşin var yahu!" deyip sinirle yerimde tepindim. Ertuğrul tek gözünü zorlukla açıp bana baktı.
"Ciddi misin? Oysa ki turp gibiyim. Nasıl ateşim olur ki?" diyerek benimle dalga geçti. İşte karşınızda hasta haliyle bile benimle dalga geçmeyi ihmal etmeyen koca yürekli Ertuğrul!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fırtına Öncesi Sessizlik
AventuraHayat iki yol; biri doğru, bir diğeri yanlış. Biri karanlık, bir diğeri aydınlık. Hayat; ince bir çizgi. Bu ince çizgiyi aşarsan kan her hücrene hücum eder. Sen diye bir şey kalmaz. Hayat; herkesten nefret eden, herkesin ölümünü sağlayan beş harf...