"Karanlıkta gölgen bile seni yanlız bırakır. "
Multideki şarkı ile okuyun.
●●●
Ertuğrul sınıftan çıktıktan sonra Yeşim hoca dahil olmak üzere tüm odak noktası ben ve Melih olmuştuk. yerde boydan boya uzanmış, arsızca sırıtan Ufuk halinden memnun bir şekilde gülümseyerek ayağa kalktı ve sarsak adımlarla bana doğru gelmeye başladı. Korkuyla yerime sinerken Ufuk tam karşıma gelip hafif eğildi. Uzun saçlarım önüme düşerken usulca düz ve uzun olan saçlarımdan bir tutam alıp kulağımın arkasına sıkıştırdı. Ertuğrul burayı terk ettikten sonra sanki tüm cesaretimi beraberinde götürmüştü. Ufuk tam yanağımdan makas alacağı sırada yanımda Melih belirdi. Çevik hareketleri sayesinde hızla Ufuk'un bileğine asılıp ters çevirdi. Ufuk acıyla arkasını dönünce Melih bileğini sırtına dayayıp ve sert bir şekilde duvara yasladı. Ufuk'un yanağı duvara yaslanmış acıyla yüzünü buruşturmuştu.
"Eline, koluna sahip çık. Ecelin elimde olmasın pezevenk!" Ufuk umursamazca bana baktı. Acı çektiği her halinden belliydi ama bunu dışarı yansıtmak istemiyordu. Galiba güçsüz görünmekten korkuyordu. Ufuk benim yüz hattımdaki korkuyu görünce daha çok sırıttı. Sanki benim acı çekmem onun hoşuna gidiyor, sadiscesine zevk alıyordu. Kafasını tam olarak duvardan kaldıramasa da hafif bir şekilde kaldırıp Melih'e göz ucuyla baktı.
"Öldürsene." dedi sakin bir sesle. Melih'i sinir etmenin yollarını çok iyi biliyordu zannımca. Melih sinirle Ufuk'un ensesinden tutup sert bir şekilde üç- dört defa duvara vurdu. Çıkan tok sesle yüzümü buruşturup gözlerimi kıstım. Hiç bir şey yapamıyordum. Yerimde kaskatı kesilmiş bir şekilde film izler gibi olan olaylara bakıyordum. Neyse ki Ahsen benim gibi değilde ve hızla Melih'in kolundan tutup sert bir şekilde yana savurdu.
"Bırak çocuğu. Eğer akşam yarış varsa eşit şartlarda yarışın istiyoruz." Melih ensesini tuttuğu Ufuk'a tiksinircesine bakıp sola doğru savurdu. Ufuk yere düşmemek için duvara tutunup ayakta kalmayı başardı.
Galiba fazla sarsılmıştım ve hareket dahi edemiyordum. Berra bunu anlamış olacak ki hızla yardımıma koşup beni kolumdan tutup daha fazla olaylara şahit olmamam için dışarı çıkardı. Kapıyı arkamızdan kapatınca derin bir nefes alıp duvara yaslandım ve ellerimle yüzümü kapatıp yere çömeldim. Berra bana eşlik edip yanıma oturdu ve kolunu omzuma atıp hafif kulağıma doğru eğildi.
"Sakin ol,sakin." diye mırıldandı yatıştırıcı bir sesle. Dışarıdan sakin görünebilirdim fakat içimde bir kasırga vardı ve önüne gelene acımadan hortumuna misafir ediyordu. Berra bunu çok iyi anlamış olacak ki yanıma gelmişti.
"Korkmam normal mi?" diye fısıldadım. Berra başını usulca salladı. Bu bir nebze de olsa kendimi iyi hissetmeme yaramıştı. Birden ayağa kalkıp duvara tutundum.
"Yanına gitmem lazım." Berra bana şaşkınca bakarken ben çoktan arkamı dönmüş merdivenlere doğru ilerliyordum.
"Hey, dur!" Berra'nın sözlerini umursamayıp devam ettim yoluma. Aniden koluma asılınca durmak zorunda kaldım. "Böyle yaparak hiç bir şey elde edemezsin." Berra' ya göz devirip hızla kolumu elinden kurtardım.
"Sadece o yarışa girmesini engelliyeceğim. Hepsi bu." bana mani olmasını istemiyordum. Ertuğrul profosyonel bir araba kullanıcısı olabilirdi ama bu kaza yapmayacağı anlamına gelmezdi. Bir kere yapardı; hayatı kararırdı, hayatım kararırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fırtına Öncesi Sessizlik
AdventureHayat iki yol; biri doğru, bir diğeri yanlış. Biri karanlık, bir diğeri aydınlık. Hayat; ince bir çizgi. Bu ince çizgiyi aşarsan kan her hücrene hücum eder. Sen diye bir şey kalmaz. Hayat; herkesten nefret eden, herkesin ölümünü sağlayan beş harf...