31.BÖLÜM: "TOPRAK KOKUSU"

732 96 73
                                    

"Yaran varsa eğer, kapanmaz. Kapandı diye bil yeter. En azından fazla acıtmaz." -Beyza G.

***


Buz tutmuş parmaklarım uyuşmuş ve hareket etmiyordu. Her hareket ettirdiğimde vücuduma derin bir acı saplanıyordu. Ayağa kalkmaya cesaretim yoktu ve dişlerim birbirine çarpıyordu.
Gözlerim yavaş yavaş kapanırken kirpiklerim sanki merceğime batıyordu ve inanılmaz bir acı veriyordu.

Burada birine ihtiyacım vardı. Tıpkı iş yemeği için gittiğimiz restorantın çatı katında sessizce ağlarken beni dış etkenlerden koruyup üstüme bir battaniye gibi örtünen ve beni tüm zararlara karşı koruyan Ertuğrul gibi.

"İnsan elindekinin kıymetini anlamıyor, ta ki kaybedene kadar."

Karanlık güzeldi. İçinde kötü kişiler barındırmadığı sürece.
Yavaş yavaş yağmur yağmaya başlayınca titrek bir nefes çektim içime.

İstanbul havası, Karadeniz havasına benzemeye başlıyordu. Bir gün içinde dört mevsim yaşıyorduk.
Keskin hava sanki kollarımı kesiyordu ve uyuşturuyordu.
Derin bir nefes alıp zorlukla gözlerimi kapattım. Neden bu kadar canım acıyordu ki?

Aklıma gelen acı fikirle ayağa kalkmaya çalıştım. Sağ elim soğuk zemin ile temas edince ister istemez ürperip duvara yaslandım.
Ertuğrul'un daha çok üşüdüğünün farkındaydım. Ben tek elimi soğuk zeminin üstüne koyamazken o, tüm bedenini toprağa emanet etmişti.

Gözyaşım yanağımdan zemine doğru yol alırken ayağa kalkmış, zorlukla yürüyordum.
Evin önüne geldiğimde ablam ve babamın hala gelmediğini fark ettim. Esma anne bir aylığına izne çıkmıştı ve bu benim çok iyi olmuştu. Bana kıyamadığı için en az bir ay yanımdan ayrılmazdı.

Buz tutmuş parmaklarımı zorlayarak cebimdeki anahtarı çıkardım ve kapıya takıp açtım. İçeriye girdiğimde karanlık bir ortam beni karşıladı. Kapıyı ardımdan kapatıp anahtarı tekrar cebime attım. Karanlıkta sadece nefes alış-verişim duyulurken titrek bir şekilde ışığı açtım.

Etraf, loş bir ışık eşliğinde aydınlanırken hızlı adımlarla odama çıktım. Zaten açık olan kapıdan içeriye girip dolabımın karşısına geçtim ve üstümdeki beyaz t-short' den kurtulup Ertuğrul'un bana daha önce verdiği formayı geçirdim üstüme. Aniden kokusu etrafımı salarken yutkunup başımı havaya doğru kaldırdım ve gözyaşlarımı geriye gönderdim. Forma sıfır kop olduğu için kırmızı kapşonlu hırkamı da giyinmeyi ihmal etmedim.

Yan tarafta olan siyah çantamı elime alıp etrafa baktım ve yatağımın üstünde olan battaniyemi hırsla yerinden aldım.

Battaniyeyi katlayıp siyah çantaya yerleştirdikten sonra omzuma taktım ve son hızla evden çıktım. İçime titrek bir nefes çekip çantanın kulpuna tutunup koşarak ana caddeye çıktım.

**

Kalbim derin bir acı ile sarsılırken heyecandan titrediğimi fark ettim. Buruk bir şekilde gülümsedim ve yumruk yaptığım ellerimi cebime attım.
Mezarlığın kapısından içeriye adımımı attığımda ister istemez etrafa baktım. Mezarlarında yatan kızları bile kıskanıyordum. Elimde değildi, içim gidiyordu.
Heyecandan kalbim deli gibi atarken gözlerimi yumup sakin kalmaya çalıştım.

Allah'ım, yanına gideceğim!

İçten bir gülümseme ile mezarlığının yanında durdum ve sakin kalmaya çalıştım. Hafif yağmur yağdığı için toprak kokusu etrafı sarmıştı.

"M-merhaba." ne diyeceğimi bilmiyordum. Ne diyebilirdim ki?

Yavaşça mezarının yanına çöktüm. Mezarı daha yeni olduğu için özel yaptıramamışlardı fakat kenarlarını kapatıp taş yapacaklarından bahs ediyorlardı.
Elimi toprağının üstüne koyduğum sırada vücuduma derin bir titreme hakim oldu. Soğuktu, hiç tahmin edemeyeceğim kadar soğuktu.

Fırtına Öncesi SessizlikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin