50.BÖLÜM: "BAŞKA BEDEN"

369 58 59
                                    

" Hayatın çilesine tahammül gerek, değil mi ki sefa ile cefa müşterek? Sizce ağlamak için gözyaşı mı gerek? Bazen dertliler de ağlar ama gülerek." -Necip Fazıl Kısakürek

Multi: Ozan Koçer- yaktım gemileri

**

Gözlerimi yavaşça aralayıp etrafıma baktım. Kaç gündür bu soğuk betonun üstünde sabahlıyordum bilmiyorum ama zaman kavramını yitirdiğim bir kesindi. Ağırlığımı verdiğim sol yanımın uyuştuğunu fark ettiğimde yüzümü buruşturdum ve elimi soğuk betona yasladım. Boynum, bacaklarım,... hepsi uyuşmuştu. Kurumuş dudaklarımı yaladım ve boğazımda oluşan gıcık yüzünden birkaç kez boğazımı temizledim. Derin bir nefes alıp ayağa kalktığım sırada gıcırtılar eşliğinde açılan kapı ile zifiri karanlık olan oda az da olsa aydınlanmıştı. Önüme düşen kirli kahküllerimi yana doğru savurup bana doğru gelen adama baktım.

Kafamın içinde dönüp duran düşünceler boğazıma dizilmişti. Nefes almam durmadan güçleşiyor ve beni zor durumda bırakıyordu.
Göğüs kafesimde kocaman bir balon vardı ve ben her nefes aldığımda o balon daha çok acıtıyordu canımı. İçimde şişip göğüs kafesimdeki kemikleri teker teker kırıyordu.

"Gelme!"

İsminin Olcay olduğunu öğrendiğim adam bana bakıp dudak büzdü ve hafifçe gülümsedi. "Geleceği görmeni isterim." dediğinde önüme siper ettiğim ellerimi kendime doğru çekip aynı pozisyonu aldım. "Seni o çocuktan kurtardığım için teşekkür ederdin bana."

"Senden kurtulsam en büyük şükrüm olur." dedim daha fazla dayanamayarak. Tekrardan gülümsedi.

"İşte bunun için geleceği görmeni isterim."

"Sen görüyormuşsun ya, yeter tüm Dünya'ya, kahraman." soğuk rüzgar koynuma girerken sertçe yutkundum ve derin bir nefes aldım. Olcay bana bakıp kaşlarını kaldırdı ve üstüme doğru yürümeye başladı.
Hızla geriye doğru adımladığımda kapının önünde duran adamlara işaret verdi. Adamlar başlarını önlerine eğip hızla dışarı çıktılar ve hemen ardından da kapıyı sert bir şekilde kapattılar.

"Hırçın kız?" dediğinde gözlerimi kapattım. Üstüme yürümeye devam ettiğinde geriye doğru yalpalandım ve sertçe yere düştüm.
Sağ elimi kaldırıp önüme siper ettiğimde tam önümde durmuş ve bana bakmaya devam ediyordu.

"Şu an senin başına her şeyi getirebilirim." deyip yere çömeldi. Ayağımla vücudumu geriye doğru itip geriye kaçtım. "Kimsenin ruhu duymaz, biliyorsun değil mi?"

"Zarar verme bana, lütfen." deyip başımı iki yana salladım. Fazla aciz bir durumdaydım. Neden bu kadar güçsüzdüm ki? Neden çok çabuk alt ediliyordum?

"Sana zarar verseydim çok farklı yöntemlere baş vururdum, emin ol. Bu boş ve soğuk oda çok basit bence. Burda nefes aldığına şükür et. Niyetim sana zarar vermek veya öldürmek olsaydı nefes almana dahi izin vermezdim." deyip gülümsedi ve göz kırptı. "Bu bir tehdit mi? Evet. Kimin için? Ertuğrul için." deyip sorduğu soruları cevapladı. Çok farklı bir Dünyası vardı ve bu beni fazlasıyla ürkütüyordu. Ne yapacağı belli değildi.

"Korkuyor musun?" diye sordu birden bire. Kim korkmazdı ki?
Cevap vermedim, veremezdim.

Korkuyordum, her şey tam olarak burada bitecek diye...

Fırtına Öncesi SessizlikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin