25.BÖLÜM: "YARIŞ"

1K 106 35
                                    

"Insan herşeye alışıyor diyorlar ya,
öyle değil aslında. Başka çaren olmadığı için katlanıyorusun ama alışmıyorsun."


●●●

Gözlerimi biran olsun ayırmadığım yüze, beynime kazırcasına her noktasına baktım.
Gözleri kapalı ve rahat bir şekilde uyuyordu. Elimi yavaşça kaldırıp her zaman dokunmak istediğim keskin köşeli çenesinde, daha yeni yeni çıkan kirli sakalları okşadım baş parmağımla. Köşeli çenesi o kadar güzeldi ki görenleri kendine hayran bırakan cinstendi.

Elimi yavaş yavaş saçlarına götürüp alnına düşen yumuşak saçlarını güzel bir okşadım ve terlememesi için geriye doğru yaslayıp alnını açık bıraktım. Kaşları ortaya çıkmıştı nihayet ki.

Uzun saçlarından dolayı nadir görünen kaşlarına bakıp hafif gülümsedim. Benim kaşlarımdan daha düzgün ve bir o kadar güzeldi. Bu düşünce ister istemez gülümsememi büyütürken tek kulağıma takılı olan kulaklıktan çıkan müziğe odaklandım.

Bana 'canım çok yanıyor.' deyip Hande YENER ve Mehmet ERDEM'in söylediği unutanlar gibi şarkısını açmıştı. Kulaklığının tekini kendin kulağına, bir diğerini ise bana vermişti. Canının acıdığını ortadaydı ve bunun üzerine tek kelime dahi edip bana derdini azıcıkda olsun anlatmamıştı. O'nu zorlamayacaktım. Bana ne zaman anlatmak isterse anlatırdı. Şu an aramızdaki tek faliyet müzik dinlemekti. Galiba söylemek isteyemediklerini müzikle dile getiriyordu.
Ders müzikti. Herkes müzik odasına gitmesine rağmen biz gitmek istememiş, az da olsa birbirimizi anlamayı ummuştuk.
Bana anlatması gereken çok şey vardı, biliyordum ama nedensizce Ertugrul'a anlatmasını isteyince ikimizinde arası açılıyordu ve galiba benden kaçıyordu.

Uyuya kaldığından dolayı ister istemez bende o'na bakıyordum. Birden içeriye giren Cüneyt'le kafamı kaldırıp o'na baktım.

"Ertuğrul uyuyor mu lan!?" diye bağırınca sinirle kaşlarımı çatıp elimle 'sus' işareti yaptım. Omuz silktiğinde "ne var?" Diye söylendi.

"Yeşim hoca sizi çağırıyor." dediğinde yüzümü buruşturup başımla Ertuğrul'u gösterdim.

"Görmüyor musun? Çocuk uyuyor!" Diye fısıldadım Ertuğrul uyanmamasını diliyerek.

"Uyandır o zaman. Onu da ben mi yapayım? " deyip yanımıza doğru adımladı. Başımı telaşla iki yana salladım.

"Hayır hayır! " Bana küçük bir bakış atıp dudak büzdü. "Sana böyle bir incelik yapmayacağım." deyip Ertuğrul 'un bana doğru dönük olan kafasına doğru eğilip kulağına yakınlaştı.

"Aşkım," sesini o kadar inceltmişti ki ister istemez kıkırdadım. Birden bana bakıp göz kırptı "pepee çok ağlıyor aşkım, yine yere düşmüş koduğumun salağı." son cümlenin üstüne basa basa söylemesi gerçekten komik olmuştu.
Elimle ağzımı kapatıp kıkırdadım. Ertuğrul yüzünü buruşturup diklendi ve elleriyle gözünü ovaladı.

"Sesine tüküreyim Cüneyt!" Dedi uyku mahmuru sesiyle. Güldüm.

"Hadi kalk." dedim kulaklığı kulağımdan çıkarırken. Hafif bana dönüp dudak büzdü. "Beş dakika daha?" Diye sordu tek kaşını kaldırıp sakin bir sesle.

"Yav he he!" Dedi Cüneyt ortamdaki azıcık da olsa romantik havayı dağıtarak "beş dakika içinde pepee kaç defa düşüp kaka yapar haberin var mı? " gözlerimi devirdiğimde Ertuğrul'a baktım. Bıkmış gibi bir hali vardı. Nefesini sesli bir şekilde dışarı bıraktı.

Fırtına Öncesi SessizlikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin