"Kalbimdeki yerin hep farklı olmuştu, sevmiştim seni. Benim kalbim senin için atarken, senin kalbinin başkası için attığını duyana dek. Mutlu yaşa." -Beyza GÜLTEKİN
**
Gözlerimi kapatıp hıçkırıklarımın biraz da olsun dinmesini bekledim. Ağlamaktan göz yaşlarım kurumuş gibi hissediyordum ama içimde hiç geçmeyen ve beni bu Dünya' nın gerçekliğine inandırmayan bir yer sızlıyordu. Ertuğrul, sırtıma sarılmış beni kendine çekmişti ve kafasını kafama koyup bana teselli veriyordu. Üzerime bir nevi kalkan gibi kapandığı için dışarıdan bana doğru esen keskin soğuk rüzgarın önüne çıkmış, beni ısıtıyordu.
"Ben deliyim." Diye mırıldandım. "Gelme yanıma."
"Deli filan değilsin, saçmalama." Deyince kendimi daha çok sıktım. "Beni tanımadan yargılama. Sen hiç ölü birini gördün mü?" Dedim acınası bir ses tonu ile.
Kafasını kaldırdığını hissettim. Derin nefes aldı. Bende kalktım. Sırtımı duvara yaslayıp etrafımızda bize göz kırpan yıldızlara baktım.
Onlar benim annemin mezarda olmadığını çok iyi biliyorlardı. Benim gözlerim de asla beni yanıltmazdı."Sizde gördünüz mü?"diye fısıldadım. Ertuğrul derin nefes alıp başını hafifçe bir-iki defa duvara çarptı.
"Ben, ben bilmiyorum Meva." Diye mırıldandı acı bir sesle. "Ama sana inanıyorum, yemin ederim." Deyince şişmiş gözlerimle ona döndüm.
"Bana inanıyorsan ispatlayabilirsin." Dedim ondan yardım isterken. Bana baktığı an kalbim parçalandı. Gözlerinde endişe vardı. Sanki benim için endişeleniyor gibiydi.
"Nasıl olacak o?" Deyince omuz silip geri önüme döndüm. "Bilmiyorum." Dedim ve hıçkırdım.
"Ama eminim ben Ertuğrul. O gün çok kötü olmuştum, annemi Trabzon'a götürdüler. Ablam ve ben cenaze aracının arkasında, bizim arabayla gidiyorduk. İstanbul' dan Trabzon'a onyedi saat. Onyedi saat boyunca hiç gözümü kırpmadan tabuta baktım. 'Annem kalkacak' dedim. Inandım biliyor musun?" Dedim. Gözlerinden yaşlar süzüyordu ve onu kapatmakta artık güçlük çekiyordum.
"Sonra, sonra annemi gömdük. Yeni bir aile mezarlığı yapmışlardı. Tek onun mezarlığı vardı koskoca arazide. Kanlılarımızın bize hediyesi." Dedim alay eder gibi.
"Nasıl yani?" Deyince alayla güldüm.
"Dedem gil toprak meselesi yüzünden onların bir akrabasını komaya koymuş. Trabzon'un en büyük toprağı sadece bu iki aileye kalmış. Ikisinden birisinin imzası olmazsa toprak, bir diğerine verilmez." Derin bir nefes alıp devam ettim "bunlar kavga ettikten, yani komaya koydukları adamdan bir hafta sonra dedeme bir zarf gelmiş. Zarfın içinde; "Biz kendi üstümüze düşen görevi yapıp imzayı attık. Artık bir değer imza sizin. Bu arazi bizden size hediye. Aile mezarlığınızı da hazırladınız." yazıyormuş.Dedem gill bir sonra ki gün imza attmış ve belediyeye teslim etti. O toprak artık bizimkilerin olmuş. Toprağa bakmak için gittiklerinde ise koca bir tabela yapıp TEKİNLER AİLE MEZARLIĞI yazdırmışlar." Dedim ve başımı duvara yaslayıp gözlerimi yumdum.
"Peki," dedi Ertuğrul ürkekçe "soyisimlerini biliyor musun?" Başımı olumlu anlamda sallayıp "KAĞANLAR." diye cevap verdim. Basını sallamakla yetindi.
"Belki burada konuşup boş boğazlık edeceğim." Dedi ve derin bir nefes aldı içine. " senin acın çok derin, farkındayım. Bunun için elimden gelen ne varsa yapacağım. Sen yeter ki kendini kötü hissetme." Dedi ve elini omzuma koyup güç vermek istersine hafifçe sıktı. "Ama kendini bu kadar üzme. Annen seni görüyordur, emin olabilirsin." Kafamı sadece sallamakla yetindim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fırtına Öncesi Sessizlik
AdventureHayat iki yol; biri doğru, bir diğeri yanlış. Biri karanlık, bir diğeri aydınlık. Hayat; ince bir çizgi. Bu ince çizgiyi aşarsan kan her hücrene hücum eder. Sen diye bir şey kalmaz. Hayat; herkesten nefret eden, herkesin ölümünü sağlayan beş harf...