Ben koca dünyayı, şu küçük pencereden yansıyanlardan ibaret sanıyordum. Benim bütün dünyam bu küçük pencerenin gösterdiği kadardı.
Karşıki dağ yine bulutlarla görünmez olmuştu. Arada küçük dar sokağımızdan karda bata çıka yürümeye çalışan insanlar takılıyordu gözüme.
Cemile anam yine her zamanki gibi pembe dizilerinden birine bakıyordu.
Çaydan bir yudum daha alıp tekrar baktım dışarıya. O kadar dalmışım ki telefonun sesiyle irkildim birden. Cemile anam ile birbirimize baktık.
Cemile anam "Ben bakarım" diyerek ayağa kalkıp telefonu açtı.
Ben yine dışarıyı seyre koyuldum. Yine kar yağıyordu. Bu muhteşem tabiat olayını seyretmek beni iyi hissettiriyordu.
"Saadet Hanımcığım siz miydiniz? Kusura bakmayın birden sesinizi alamadım"
Cemile anamın bu sözleri üzerine gayri ihtiyari başımı çevirdim.
Saadet Hanım? Bu Mehmet'in annesi olabilir miydi? Belki ama buna pek ihtimal vermiyordum.
Cemile anam hâlâ konuşmaya devam ediyordu. "Tabi efendim tabi ne demek her zaman bekleriz. Selametle efendim, çok çok selamlar efendim görüşmek üzere."
Bu kadın kılı kırk yararak kiminle konuşuyordu böyle? Sorumun cevabı uzakta değildi. Telefonu kapar kapamaz gelip yanıma oturdu. Sevinçten dört köşe olmuş, ağzı kulaklarındaydı. Omzumdan hafifçe itip;
"Kız nazlı müjdemi isterim" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Görücü Usulü Aşk
EspiritualÇocukluğumda öğrendim ben. Doğan güneşin batmaya mahkum olduğunu ve her yazın sonunda çetin bir kışın beklediğini... Güller bin bir hevesle açsa da nihayetinde kuruduğunu ve gecelerin soğukluğunu... Çocukluğumda öğrendim ben ölümün o soğuk yüzünü. A...