38.BÖLÜM:Suçlu

65 9 0
                                    

O sevmediğim hastane kokusu burnumu işgal etmek istermişcesine yayılırken bir yandan yere düşmemek için Selim'den destek aldım. "Ne,nasıl olur? Neyden zehirlenmis! " aklıma o anda dank etti!

Bir kaç saat önce..........
Hemşire'nın kulağına eğilip "O hastane yemeği sevmez." Dedim. Hemşire güldü. Ne gülüyorsun lan! Demek vardı da neyse. "O zaman yemekhaneye gelin istedigi birsey varsa yapın he?" Olur aslında. Kafamı salladım ."Hanımefendi öyle birşey mümkün degil" kadına yalvardım. "Peki,ama lütfen kimseye söylemeyin. Sizi bir kereligine yemekhaneye sokabilirim" hemşirenin arkasından gittim. Bir kapıdan girdik ve bembeyaz içerisi birsürü insanla dolu olan yemeklerin pistigi Bir yere geldik. Soran herkeze "Hastamızın aşçısı. " gibi birşey söyledi. "Şurada kimse'nın dikkatini çekmeden yapacağını yap. Hızlı lütfen." Kafamı sallayıp teşekkür ettim. Hemen ayak üstü birşeyler pisirdim. Taze sıkılmış olan portakal suyunu'da tepsiye koyduktan sonra,şeker? Şeker nerde? Ben çayı şekersiz içemem'ki. Çekinerek yandaki kadına "Sekerlik nerede biliyormusunuz? " dedim. Kadın beni süzdü,biraz daha süzerse foyam ortaya çıkabilirdi . Başımı eğip "Sağolun ben şimdi hatırladım " deyip kendimi göstermeden oradan uzaklaştım. Nerde bu sekerlik? Dolapların arkasından geçen bana arkası dönük siyahlar içerisinde bir adam gördüm. Oda benim gibi hastası için yemek yapacaktı. Omuz silkip adım atacakken birine çarpıp yere düştüm. Adam bana yüzünü göstermeden "Önüne bak salak! Senin yüzünden ölecek var!" Deyip kaçtı. "İnine bik silik! Sinin yizindin ilicek vir !" Aptal! Aaaa,sekerlik tam önümde duruyordu,gidip hemen elime 3 şeker aldım. Hemen tepsimin olduğu yere gidip şekeri çayın içine atıp seri bir şekilde yemekhane'den çıktım.

Odaya girip Araf'a baktım.yüzünü buruşturup "Yemem ben bunları, hele ki onu içmem." Dedi. Kaşlarımı çatıp "Yiyeceksin!" Dedim. Biz böyle kavga ettik en sonunda zorlan yedirdim.

******************
Göz yaşlarım sel gibi boşaldı. "Bb-ben. Ben yedirdim ona zehiri" Selim ve Buğra şok olmuş bir şekilde bana baktılar. Bakışlarıma anlam vermiyorlardı. "Hh-hemşire'den Araf'a yemek yapmak için izin almıştım. Yemekhane'de yemeği hazırlandıktan sonra çayım için şeker ararken iki tane siyah takım elbiseli adam gördüm. Birisi bana çarpıp senin yüzünden ölecek var demişti. Araf'tan bahsediyordu..... Araf'a zorla yedirdim o yemeği....Yesin diye..... ben zorladım!" Buğra yumruk yaptığı elini duvara geçirdi. Selim'se sinirli bir şekilde Buğra'ya bakıyordu. Sınırlı bir şekile "Kızın suçu degil-" dedi. Sözünü Buğra böldü "Ne diye zorluyordu?! Ne diye!" Duvara yaslanıp yere diz coktum. Sessizce fısıldadım. "Isteyerek olmadı,isteyerek olmadı,isteyerek olmadı. " sesim çok güçsüz ve hastalıklı çıkıyordu. Selim yanıma gelip "Senin getirdiğin yemekten mi zehirlendi daha bilmiyoruz'ki. Kendini suçlama." Dedi. "Başka ne yedi lan sanki!" Diye bağırdı Buğra. Çok haklıydı. Eğer ona birşey olursa benim sucumdu. "Adamları görsen tanırımısın?" Kafamı olumsuz anlamda salladım. "Arkalari bana dönüktü." Selim ayağa kalktı. "Iyi olacak." Burğrnın yanına gidip "Sende kızı suçlayıp durma. Zaten vicdan azabından ölüyor. " hickirmaya başladım. Nefes alışverişlerim hep yarıda kesiliyor yerini hıçkırmalarım alıyordu. Karnım kalkıp iniyor,gözlerim hiç durmuyordu. Sessizce "Ne zamandan beri ameliyatta?" Dedim. Buğra sinirle "Napıcan? Ne zaman ölür diye hesap'mı yap can? . " dedi. Ayağa kalkıp "Ona isteyerek içirip yedirmedim onları! Ona zarar gelmesini asla istemem aptal!" Deyip merdivenlere doğru koştum. Selim arkamdan bağırıyordu, dışarı çıkıp derin bir nefes aldım. Ağaç kenarındaki banka oturdum. Ne diye yedirdim'ki? Yemese ölür'müydü! Bakışlarımı gökyüzüne diktim. Gökyüzü bile bugün bana inat kapalı koyu renkteydi. Ellerimi yumruk yapıp dişlerimi sıktım. Kim bilir ben gittikten sonra nasıl acı çekti. Hemşire'de çağıramamaıştır! Ben yanında olsaydım belki böyle olmazdı! Belki. "Belki diye birşey yok! Lanet olası o aklım o yemeği yedirdim! Kendimden nefret ediyorum! Kendimi asla affetmiğcem! Asla asla asla!" Bir el omuzuma dokundu. "Affetmemek için daha erken" arkama dönüp dokunana baktım. Çağlar. Kollarını bana sardı. " O gün Araf'la ayrıldığınız için canın birşey yapmak istemediği için gelmedin biliyordum. Bana yalan söylemek zorunda degildin." Kafamı kaldırıp "Daha sonra özür dilerim." Dedim güçsüz çıkan sesimle. Kafasını salladı. "Asla benden özür dileme." Bakislarim gene gökyüzüne çıktı. "Onu çok seviyorum,ben....asla onun canının yanmasını yada ona zarar gelmesini istemem. Isteyemem. Onlar beni anlamıyor. Çünkü onların başına böyle birşey gelmedi! Isteyerek olmadı Çağlar. Inan bana." Dedim. Sadece beni dinliyordu. "Ben seni anlıyorum,çünkü başıma böyle bir olay geldi. Sevdiğin kişinin canını yakmamak için ondan vazgaçe bile bilirsin. Sırf onun canı yanmasın sırf o mutlu olsun diye." Ben o Alev'le mutlu olsun diye ondan vazgeçmeyi bile düşünmüştüm. Ama yapamadım. Ondan vazgeçemedim. "Sanki....Sanki dünya mutsuzluğumu istiyormuş gibi. Hayat üzülememi istiyormuş gibi.......Ama ben sırf o üzülememi isteyenlere inat mutluyum...Mutlu rolü yapıyorum Çağlar. Ama sor,Hadi sor! Mutlu'muyum?.... Değilim. Insanlar üzerime geldiği surecede mutlu olamiğcam. " kollarını daha sıkı sardı. "Ben görüyorum. O senin yanında olduğu sürece sen mutlu olacaksın." Bir ihtimal. "O olmazsa." Kelimeler boğazımdan çıkarken sanki boğazımı yırtıp kanatıyormuş gibiydi. Onun olmaması,garip. Çağlar sustu. Çünkü oda bilmiyordu onsuz ben,bensiz o nasıl olur. "Yaşamadan bilemezsin." Diyebildi sadece. "Ve galiba sen hiç bir zaman yaşayamayacaksın o duyguyu." Gülümsetti,dediği şeyler. "Yani....Araf hep hayatımda olacak oyle mi?" Çağlar yüzüme baktı. "Bak,eceli gelen ecelinden asla kaçamaz. Bu senin yada onun bunun suçu değildir. O onu itti düştü öldü. Onun suçu. Yada sen onu yedirdin öldü. Senin suçun. Değil. Kaderine yazılmış'sa bugün öleceği en saçma nedenden dolayı bile ölür. Otururken birden kalp'ı sıkışır dan...Öldü. Yani kimsenin seni suçlamaya hakkı yok. Anladın'mı?" Gözyaşlarımı tutamayıp serbest bıraktım. Çağlar tekrar bana sarıldı. Hıçkırıklarımı Buğra'nın "Vaaay" sesi böldü. Çağlar'dan ayrıldım. Buğra önümde alkış yapıyordu. "Senin gibi birisini görmedim lan ben! Anladın tabi ölecek hemen yavşadın kıza. Senide anlamıyorum Yağmur. Araf orada can çekişiyor sen burada Çağlarla ..Tövbe estağfurullah!." Kaşlarımı çatmaya bile gücüm yoktu. "Ne diyim, sende bu kadar tanımışsın beni." Deyip Buğra'ya ayağa kalktım. "Söylediklerin için sağol ." Deyip burukça gülümsedim Çağlar'a. Hastane'ye girince gozlerim bulanık görmeye başladı. Buğra'nın sözleri çınlıyordu kulağımda. "Araf orada can çekişiyor sen burada Caglarla...Tövbe estağfurullah" "Napıcan? Ne zaman ölür diye hesap'mı yapcan? " son bir defa nefes alıp verdim ondan sonrası karanlık.

Çağlar'dan
Araf benim için anlam ifade etmiyordu, ama gene de hasteneye gitmem gerekiyordu. Benim düşmanım olsa bile. Yağmur bankta ağlıyordu. "Affetmemek için daha erken. " bakışları beni buldu. Ağlamaktan harab olmuş. Yanına oturup sarıldım ona. "O gün Araf'la ayrıldığınız icin canin birşey yapmak istemediği için gelmek istemedin biliyordum bana yalan söylemek zorunda degildin. " konuşmak istemediği belliydi. "Daha sonra özür dilerim" onu sevdiğim için bend e özür dilediği günden sonra benden özür dilemesini yasaklamıştım kendime. "Asla benden özür dileme. " kafasını salladı. "Onu çok seviyorum,ben......asla onun canının yanmasını yada ona zarar gelmesini istemem. Isteyemem.Onlar beni anlamıyor. Çünkü onların başına böyle birşey gelmedi. Isteyerek olmadı Çağlar.Inan bana." Canimin yanicagini bile bile geldim yanına. Onu sevdiğini en başından beri biliyordum, ama kalbime nasıl söz gecirebilirdim'ki? Onu en iyi ben anlıyordum çünkü ben sırf o piçle mutlu olsun diye ben kalbimi yaktım. Ama nasıl oluyorsa ne zaman bana gülse ne zaman yanımda olsa o yanan kalbim,o ateş topu haline gelmiş olan kalbim birden sonuyordu. Ismi gibi kalbimin üstüne yağıp yaptığım kalbimi sündürüyordu. "Ben seni anlıyorum çünkü başıma böyle bir olay geldi. Sevdiğin kişinin canını yakmamak için ondan vazgaçe bile bilirsin. Sırf canı yanmasın mutlu olsun diye. " kafasını salladı. Göz yaşları hep akıyordu. Korkuyordu,caresizdi. Ona birşey olursa ne yapar bilemiyordu. Bir kaç ayda herşeyi olmuştu. Ben,orada ben olsaydım. Benim için bu kadar ağlasaydı. Nolurdu'ki? "Sanki.....Sanki dünya mutsuzluğumu istiyormuş gibi. Sanki hayat üzülememi istiyormuş gibi. Ama ben sırf o üzülememi isteyenlere inat mutluyum. Mutlu rolü yapıyorum Çağlar. Ama sor! Hadi sor! Mutlumuyum? Değilim. Insanlar üstüme geldiği surecede mutlu olamiğcam. " tereddüt etsemde kollarımı daha çok sardım ona. Istemeyerek'de olsa doğruları söyledim. "Ben görüyorum, o senin yanında olduğu surece sen mutlu olacaksın. " durdu. Sustu. Birşey düşünüyordu. "O olmazsa." Sustum. Ona ben varım demek,canımı acitirdi. Kaç ay önce olan sevgim hala bitmedi demek,canımı acitirdi. Sırf beni değil onunda canını acıtırdı. Ne demişler doğrular acıdır. Ama benim canım çok yanıyor be! Hem onu sevdiğim gerçeği canımı acitiyor hemde birazdan söyleyeceğim sözlerin gerçekliği. "Yaşamadan bilemezsin. ....Ve sen galiba hiç bir zaman yaşayamayacaksın o duyguyu. " doğru. O it herif onu bırakmazdı. Yağmur Araf'ı,Araf'ta Yağmuru asla bırakmazdı. Ne dedi bana biliyormusunuz? Ne dedi de yaktı canımı? "Yani Araf hep hayatımda olacak öyle'mi?" Ne diyim. Evet yada Hayır? Ne dersem diyim ya onun yada benim canım yanacak. "Bak eceli gelen ecelinden asla kaçamaz. Bu onun bunun yada senin suçun değil. O onu itti düştü öldü. Onun suçu. Yada sen onu yediridn öldü. Senin suçun, değil. Kaderine yazılmışsa bugün öleceği en saçma nedenden dolayı bile ölür. Otururken birden kalbi sıkıştı dan..Öldü. Yani kimse'nın seni suçlamaya hakkı yok. Anladın'mı?" Tekrar ağlamaya başladı. Kollarımı ona sarıp kokusunu içime çektim. Buğra iti "Vaaaaay." Deyince Ayrıldı benden Yağmur. "Senin gibi birisini görmedim lan ben! Anladın tabi ölecek hemen yavşadın kıza! Senide anlamıyorum yağmur. Araf orada can çekişiyor sen burada Caglarla. ....Tövbe estağfurullah!" Yağmur ayağa kalkıp sözünü söyledi Buğraya bana dönüp teşekkür edip burukca gülümsedi. Ayağa kalkıp Buğra'ya yumruk attım. "Ne olursa olsun o kızı suçlamaya hakkın yok! Sen ameliyatta olsan Araf Özge'yi suçlasa sonra bide orospu yerine koysa ne düşünürsün lan! Öldürmek istemezmisin Araf'ı?!" Yağmur'un hickirigi ve hemşire'nın hanımefendi sesi ile yıkıldım.

Oyun Bozan Hayat (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin