Ev her zamanki gibi boş kalmıştı. Ne düşünmüştü ki, tamam ayda 5 bin liranı alırım, anlaştık diyecek ve el mi sıkışacaklardı. Bu defa çok ileri gitmişti. İnsan kılıklı şeytanlarla uğraşmaktan, insani duyguları körelmiş olmalıydı.
Akşamdan sehpada kalan kadehlerden birini alıp fırlattı duvara. Dibinde kalan şarap duvara yayılırken kadeh tuzbuz oldu. Tıpkı Anıl gibi. Ne kadar kırılmıştı, gözlerindeki hayal kırıklığı elle tutulacak kadar barizdi. Hiçbir şey söyleyemeden çıkıp gitmişti. Ne söyleyebilirdi zaten. Keşke kırıp döküp, küfredip gitseydi. O zaman vicdanı böyle daraltmazdı belki içini.
Bir anda sabah geldi aklına. Belkide gitmemişti Anıl, yine sabahki gibi bahçeye çıkmış olabilirdi sinirini yatıştırmak için. Hızlı adımlarla yürüdü, kalbi heyecandan hızlanmıştı.
Gözleri hızla taradı bahçeyi, hala çimlerin üzerinde duran bilgisayar hariç boştu. Garaja yürüdü, kapısı kapalıydı, Anıl burdan gitmiş olsa kapı kesin açık olurdu, çünkü sinirlenince kapıları açık bırakıp gidiyordu. Biraz ilerleyince farketti, büyük demir kapı ardına kadar açıktı. Yani Anıl gitmişti.
Kapıyı kapatıp bahçeye döndü, bilgisayarını aldı. Bütün gün adamın dönmesini bekleyecek, yasını tutacak hali yoktu. Murat denen adamın hakkında bildiği tek şey ablasıyla olan hikayesiydi. Çalışması gerekiyordu, bir ay uzun bir zaman gibi geliyordu ama değildi. Karar vermek için Saba Özkan ve kardeşi Murat Özkan hakkında bütün bilgiye sahip olmalıydı.
Bilgisayarda Saba Özkan yazınca, yüzlerce sayfa açılmıştı. Açılışlar, davetler, tv kanal reklamları, hayır kurumlarının verdiği plaketler, öğrencilere verilen burslar, röportajlar, mutlu aile tabloları, kadın sosyetenin kanatsız meleğiydi sanki. Ama biliyordu kadın, bu şaşaalı hayırseverlik tablolarının arkası,her zaman pisliğe bulanmış olurdu. İşin görünen kısmında birşey yoktu zaten, birde resmin diğer yüzüne bakmalıydı.
Bilgisayarını alıp üst kata çıktı, koridorun sonundaki odanın kapısı şifreyi girince açıldı. Bu oda onun en gizli dosyalarını, yıllardır edindiği bilgileri, silahlarını ve geçmişini sakladığı yerdi.
Odaya girince kapının kapanması için hemen şifreyi girdi. Bu kapı dışarıdan şifre girilip açıldıktan sonra, 15 saniye içinde içerideki dijital kilit şifreyle kapatılmazsa alarm devreye giriyordu. Kapının dışında ve içinde bulunan bu kilitler önce birbirine, sonrada bilgisayara bağlanmıştı. Kapının kilitlenmesiyle aynı anda, içeride bulunan bilgisayar açılıyordu ve oda gerekli şifreyi istiyordu. Bu odaya, bir yolunu bulup girseniz bile, 30 saniye içinde bilgisayarın istediği şifreyi giremezseniz, hapı yuttunuz demekti. Çünkü bilgisayar istediğini alamazsa, tüm dosyaları, gizli ve takip edilemeyen bir adrese gönderip, odayı imha etmek için ustaca programlanmıştı.
Bilgisayara şifreyi girip, Laptopunu, masadaki küçük cihaza bağladı. Bu cihaz sayesinde, hiçbir güvenlik duvarı kendisine ulaşamıyordu. Hırsız adını verdiği bu kutucuk babasının hediyesiydi. Ölümünden birkaç ay önce doğum günü hediyesi olarak vermişti. Babasının dahi arkadaşı tasarlamıştı bu cihazı, zaten o adam olmasa bu günlere gelemezdi. Ne yazıkki, babasının ardından dokuz yıl sonra mehmet amcada ölmüştü.
Hırsız sayesinde, İstediği her dosyaya girip, istediği her bilgiyi kopyalayıp, buhar olup uçuyordu. Üstün güvenlik sistemleriyle korunan bilgisayar ağlarına bağlanmak her zaman kolay olmuyordu ama, bir bilgisayardan internet çıkışı varsa girişide var demekti ve kadın o girişi mutlaka buluyordu yada kendine bir giriş yaratıyordu. Bir bilgisayarı korumak çok önemliyse, asla internet bağlantısı kurulmamalıydı. Kadın sadece laptopunu internete bağlıyordu ve bilgileri bu odadaki internetsiz bilgisayara kopyalıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mükemmel Takıntı
General FictionAcımıyordu, evet anlamını bilmediği bir duygu vardı ama, kesinlikle acımıyordu. Gözlerini son kez kapattı ve hissetmek istedi, insan bu kadar duygusuz olabilirmiydi? Anlamını bilmediği duyguda kalbinde değil, beynindeydi zaten. Bu yüzden...