Aldatılmışlık!!! İliklerine kadar hissettiği, canını fena halde acıtan bu duygudan kurtulmanın bir yolu yokmuydu!
Şimdi kollarında ağladığı bu adam bile aldatmıştı Meral'i. Öyle yada böyle, yalanlarla girmişti hayatına. Hakan gibi.... Mehmet Tezcan gibi...
Peki ya hiç girmeseydi!!! Heybetli tepenin üzerine kurulmuş kalesinde, huzur içinde uyuyan güzeli uyandırmasaydı! Bilerek yada bilmeyerek, gerçekleri gün yüzüne çıkaran da, bu adam değilmiydi? Ve daha ortaya çıkmayan, kim bilir ne aldanışları vardı Meral'in. En acısıda, daha fazlasına katlanacak gücü hissedemiyor olmaktı.
Anıl'ın, beline sarılmış kolları gevşeyince, Meral onun uyuduğunu anladı. İstese usulca bu kollardan sıyrılıp, yok olabilirdi. Yarın sabah, dünyanın her hangi bir yerinde, kimsenin onu bulma ihtimali olmadan yeni bir hayata başlayabilirdi.
Bu kollardan kaçabilirdi, bu ülkeden de kaçabilirdi. Ama geçmişten kaçmak imkansızdı. Heleki kendisininki gibi bir geçmişten kaçmak!!!
İşte bu yüzden, Anıl'ın gevşeyen kollarını tutup, kendisine sıkı sıkı sardı Meral. En doğrusuda bu değil miydi zaten, bunca yalanın içindeki tek gerçeğe tutunmak! Anıl'a olan aşkına!
**************************
Gitmekle geri dönmek arasında karar veremeyen Huri, Kenan'ın sabrını sınırın kıyısına kadar getirdi. Sabahın köründen beri yolda olmalarına rağmen, ancak Silivri'ye kadar gelebilmişlerdi. Çünkü en az beş defa geri dönüp, İstanbul trafiğine girdikleri ve tekrar geri döndükleri için, saatlerdir yoldaydılar.
Otobanda Silivri tabelası görününce; Huri'nin altıncı kez "vazgeçtim! Beni eve geri götür" demesiyle, Kenan'ın patlaması bir oldu! El firenine asılan genç adam, saatte 140 km süratle giden aracı, saniyeler içinde yolun kenarına çekip kontağı kapattı! Camdan fırlamaktan, emniyet kemeri sayesinde kurtulan Huri; kocaman açılmış gözlerini Kenan'a dikip;
- dönelim dedim, ölelim demedim! Manyak mısın sen? diye bağırdı. Korkudan nabzı hızlandığı için, sesinin tonunu ayarlamasıda mümkün olmamıştı.
Kenan, duyduklarına ne kadar sinirlendiğini belli eden bir kaş çatışla, Huri' ye baktı;
- manyak mı? Ben mi? dedi yüz ifadesinden beklenmeyecek bir sakinlikle.
- yok ben! Kanun adamı olduğunu bilmesem, beni öldürmek istediğini düşünürdüm! dedi Huri.
- istiyorum! Hemde çok istiyorum! diyen Kenan, başını arkasına yaslayıp, gözlerini tavana dikti; Allahım bana sabır ver! Sen beni bu cadıyla imtihan ediyor olmalısın! Derdini verdin, dermanıda ver! diye kendi kendine söylenirken, Huri omzunu dürtünce, tekrar ona bakmak zorunda kaldı!
- bana bak, beni öldürmek istemen yetmezmiş gibi, bir de bana cadı diyorsun! Senin derdin ne? dedi Huri! Sonrada kollarını göğsünde bağlayıp, arkasına yaslandı.
Kenan elini alnına vurup yaşadıklarına isyan etti sonunda;
- benim derdim ne biliyor musun? Sensin! Sabahtan beri ne dediysen yaptım! Defalarca beni o berbat trafiğe geri döndürdün! Tam kurtuluşuma şükretmek üzereyken, şimdi tekrar geri dönmek istiyorsun ve derdi olan benim öylemi? Üstelik hem suçlu hem güçlüsün. Kollarını bağlayıp bana öyle imalı bakma, trip çekecek sabrım kalmadı bilesin! dedi. Her kelimede Huri'nin üzerine gittiği için, neredeyse burun buruna geldiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mükemmel Takıntı
Narrativa generaleAcımıyordu, evet anlamını bilmediği bir duygu vardı ama, kesinlikle acımıyordu. Gözlerini son kez kapattı ve hissetmek istedi, insan bu kadar duygusuz olabilirmiydi? Anlamını bilmediği duyguda kalbinde değil, beynindeydi zaten. Bu yüzden...