feeling good⊙10

17.6K 191 67
                                    

Yanağımdaki sızı ile gözlerimi berbat bir güne daha açmıştım. Harry bin kolları her ne kadar huzuru bulmama yardımcı olsa da uyuyamıyordum işte. Gece her saat başı kalkmış ağlayarak geri uyumuştum. Harry i uyandirmamak için yavaşça yataktan kalktım. Parmak ucunda salona doğru inerken ses cikarmamaya özen gösteriyordum. Mutfağa indiğimde karnımın acıktığını fark ettim. Yarın eve geri dönecektik. Bugünün daha iyi geçmesini umuyordum. Ya da yataktan çıkmaz ve tüm gün ağlardım. Bu da iyi bir fikirdi. Dolabı açtığımda bir paket süt ve mısır gevreği çıkardım. Tabağa koyduktan sonra elimde tabakla salona ilerledim. Gözüm annemin oturduğu koltuğa kaydı. Göz yaşlarım bana merhaba derken kendi yerime oturdum. Bir yandan elimdekini yiyor bir yandan da dün olanları düşünüyordum. Yanağım hala sizliyordu. Merdivenden gelen ayak sesleriyle yerimden kalktım. Harry uyanmıştı. Yanıma gelip dudaklarıma bir buse kondurdu.

"Günaydın prenses!"

Gülümsedim.

"Ya ne günaydın ama ?!"

Yüzüm asılırken beni kendine çekti ve dudaklarımızı yine buluşturdu. Anı bir refleksle tabağı masaya bıraktım. Ellerim tekrar onu bulduğunda parmakları kalçalarımda geziniyordu. Kendimi geri çekip dudaklarimizi ayırdım. Şaşırmış bir şekilde bana bakıyordu.

"Hiç keyfim yok Harry!"

Kafasını anlayışla salladı. Saçlarıyla oynamaya başladığında dayanamayıp yanağına bir öpücük kondurdum. Gülümsedi.

"Göl kenarında kafa dağıtmaya ne dersin? Saat zaten 5 oldu. Güneşin batışını beraber izleriz!"

Teklifi üzerine sevindim. Başımı olur anlamında salladım. Hızla odaya çıkıp üzerimi değiştirmek istiyordum. Altıma siyah bir tayt üzerine de talk (konuş) yazan bir tshirt giydim. Saçlarımı öylesine bir topuz yaptığımda hazırdım. Aşağı indiğimde Harry içkileri hazırlamıştı. Bir piknik sepetine koyuyordu. Oda üzerine siyah bir tshirt giydiğinde evden çıktık. Yürünecek mesafedeydi. 5 dk sonra gole varmıştık. Her yer yemyeşil ve çok güzeldi. Huzur bulmak isteyenler için harikaydı. Yavaşça kıyıya oturdum. Harry de gelmişti. Piknik örtüsünü serdi. Üzerine iki de yastık attığında tamamdı. Gece burada uyuyabilirdik.

"Keşke battaniye de alsaydın burda kalsak fena olmaz!"

"Araba ileride. Içinde battaniye de var. Sorun yok merak etme!"

Kafamı salladığımda yanıma oturdu. Kolu omzumu bulduğunda beni kendine çekti. Kafam göğsüne düşmüştü. Gözlerimi kapatıp doğanın kokusunu içime çektim. Mis gibiydi. Güneş yeni yeni batıyordu. Kuşlar bizim için dans ediyordu sanki. Kurbağalar ugultuyu kesmiş Ağustos böceklerine sıralarını devretmislerdi. Her şey harikaydı. Kırık kalbim dışında.

"Ne düşünüyorsun bakalım prenses?"

Kıvırcık saçlarına burnumu gömüp derin bir nefes aldım. Mis gibiydi. Alnıma kondurdugu öpücükle gözlerimi araladım.

"Seni, bizi, Her şeyi!"

Guldu.

"Çok fazla dusunme. Bana lazimsin!"

Güldüm. Piknik sepetine ulaşıp içinden iki shot bardağı ve votkayı çıkardım.

"O zaman içelim güzelleşelim!'

Kahkahasını benimki eklendiğinde burnumu ısırdı. Ahh diye inlerken bana bakan yeşilin en güzel tonundaki gözleri bedenimi delip geciyordu.

"Öyle kuru kuru olmaz prenses. Her bir şey itiraf ettiğinde bir tane içeceksin."

Kaşlarımı çattım.

"O öyle değil bir kere. Sen her bir şey itiraf ettiğinde ben ben ettiğimde sen, itiraf etmek istemeyende iki kere içecek. Anlastik?"

Gözlerini devirdi. Kafasına elimle vurduğumda inledi.

"Ahh! Tamam ya!"

Güldüm.

"Başla!"

Düşünür gibi yaptı. Elleri saclarindayken gözlerimi ondan çekemiyordum.

"Küçükken çok fazla altıma kacirirdim!"

Güldüm.

"Peki annen, annen bir şey demez miydi?"

Anne konusu açıldığında o da ben de titremistik.

"Annem ben doğarken öldü Julia!"

Kasılarak bunu söylediğinde üzerine gitmedim. Doldurduğu bardağı bana uzattığında tek seferde içmek boğazımı yakmıştı. Bir kaç öksurugun ardından kendime geldim.

"Işkence merkezindeyken yani yetimhanedeyken çok fazla kız dovmustum."

Güldü. Bardağı eline aldı ve zorlanmadan içti.

"Artık sır gibi şeylere mi dönsek acaba bu sıkıcı olmaya başladı. Sonuçta küçükken kaç kere altına istediğini bilemem."

Yüzüme bakıp ofladı. Kafasını salladığında ellerimi çırptım.

"Babamı ben öldürdüm."

Tükürügüm boğazımda kalmıştı. Ne? Babasını mi öldürmüştü? Katil miydi yani ?

"Ne? nasıl?"

"Beyin ameliyatına ben girmiştim Julia. Kurtaramadim onu. En iyisini yapmaya çalıştım. Ama olmadi!"

Üzülmüştüm. Mesleği yüzünden babasını her neyse. Kafasını bana çevirip dudaklarını öptüm.

"Isteyerek olmamış bir tanem. Senin suçun değil."

Kafasını salladı. Bardağı bana uzattığında bir dikişte bitirdim. Bu sefer kolay olmuştu. Ama başım dönmeye ve midem bulanmaya başlamıştı. Bu kadar kolay sarhoş olacağım için kendine kızıyordum.

"Bir kere genelevde çalışmayı denedim. Ama adamın altına girmeye çok zorlandım. Sonra da adam istemedi zaten."

Kafasını hızla bana çevirmişti. Kızaran gözlerinden kızdığını anlıyordum. Ama benim suçum değildi. Yani bu kaderi ben çizemedim. Bardağı ona uzattığımda elimden kaptı. O da sarhoş oluyordu.

"Meredith ile bir kere yattım!"

Meredith? Ahh şu kuzenim dediği kız. Fark etmiştim zaten. Yani benim için yeni bir şey değildi. Kafamı salladım.

"Yatakta iyi miydi bari?"

Başını bana çevirip ellerimi ellerine aldı.

"Senin kadar olamaz bebeğim!"

Güldüm. Bardağı kafama diktigimde sarhoş olduğum kesinlesmisti.

"Çok küçükken bir çocukla opusmustum. İlk öpücüğüm onun olmuştu. Sonra defoldu gitti zaten!'

Güldü. Bardağı tekrar eline aldı ve içti.

"Sıra sende babacik!"

Kahkahası derinleşti. Aniden durduğunda ona döndüm. Yüzü solmuştu.

"Bir sorun mu var babacık?!"

"B-Ben seni aldattım Julia!"

Say My Name "Daddy" ||H.S.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin