Günlerce kendini bilmeden yattı Reyhan. Bir ara sakinleşip derin nefeslerle uyurken,birden ani nöbetlere kapılıyordu. Sayıklamaları anne ve babasını korkutuyordu:
''Olmaz.......Olacağına varmaz......Hayır.....''
Kasabanın doktoru çağrıldı, teskin edici ilaçlar verildi ama, işe yaramadı.Sanki iki alem arasında kararsız ve acı doluydu Reyhan. Sonra komşu kadınlara danışıldı, şifalı otlar kaynatılıp içirilmeye çalışıldı, nafile. Sonra bir çok bilmiş komşu kadın:
''-Aşk illeti bu. Nefesi kuvvetli bir hocaya okutalım.''tavsiyesini verdi, neler neler denendi de sonuç alınamadı.
İçinde bilinmeyen bir mahluk ile savaşıyordu adeta. Vazgeçmiyor, sürekli direniyordu.Günler geçtikçe eridi, yüzü değişti,çöktü....Zamansız yaşlanan bir genç insan. Zorlukla yuttuğu birkaç yudum süt onu ayağa kaldırmaya yetmiyordu. Yatağında minicik bir çocuğa döndü.Yüzünün hatları keskinleşti. Ani gelen her nöbet vücudunu daha da uzaklaştırıyordu yaşamdan. Bir gün yine böyle çırpınırken, annesi Gülsüm Kadın koştu yamacına. Ağlıyordu,çaresizdi:
''-Yavrum...Güzel kızım....Ne edem!.....Bak çaresiz kaldık!...Sana kimler etti bunu?''diye adeta kızına bir ağıttır yakıyordu....Babası.bir köşede çaresiz, ağlamıyor ama içine akıttığı yaşlar yüzünde belliydi.İçi ile, yüreği ile göz yaşı döküyor.....Gülsüm, gözlerini sildi, Reyhan'ın saçlarını okşadı.....Bir tutam elinde kaldı.Tutamadı kendini yine aktı yüzüne yaşlar:
''-Kim ne ettiyse Allah'ından bulsun!Reyhanımdan beter olsun inşaallah!
Günler geçti.Bir sabah Gülsüm:
''-Anne....Anne....''sesiyle uyandı.Yine kızının yanında sabahı sabah etmiş,dualar okumuştu.
Reyhan, aylar sonra bir ölüm uykusundan sıyrılmıştı. Yatağında doğrulmak için uğraşıyordu ama o kadar güçsüzdü ki......Gülsüm hemen ayaklandı, Reyhan'a yatağında oturması için yardım etti, sırtına yastıklar koydu. Kızına baktıkça dehşete düşüyordu.Kızı değil de başka bir alemden gelmiş bir garip.........Uygun bir kelime bulamadı.Bir garip bir şey......Canlı bir ölü......Sarı, ölgün, çökmüş bir çehre......Saç, yok denecek kadar birkaç cılız tüye dönmüştü. Kafa derisi açıkta......Gülsüm, ağlamayı beğenemedi, gerçi o kadar çok bunu yapmıştı ki artık istese de olmuyordu.
''-Şükür Allah'ıma! Seni bize bağışladı. Hiç üzülme, ben sana öyle bir bakarım ki hemencecik iyi olursun.''
'Anne! Ne oldu bana?''
''-Hiçbir şeycikler olmadı yavrum. Biraz hastalandın o kadar.''
''-Ne kadar zaman oldu?''
''-Boşver zamanı yavrum. Aç mısın? Onu söyle. Günlerdir bir şey yemedin. Ne pişireyim sana?Canın ne isterse söyle.''
''-İçim kavruluyor, su ver.''
Gülsüm bir çırpıda getiriverdi suyu. Reyhan bir cehennemden çıkmış gibi ağzının kenarlarında akıta akıta içti:
''-Bir bardak daha!''
Anası mutfağa koştu, birkaç dakika sonra elinde bir tas ile döndü:
''-Ayran getirdim, hem içini serinletir hem güç verir.İç kızım.''
Reyhan belki de hayatının en tatlı ayranını içti. Şifa niyetine, derdine derman.....
Nesrin, ablasını böyle görünce sevinçten deliye döndü. Ablası konuşuyordu, uyanmıştı, eskisi gibi olacaktı. Annesinin sesiyle irkildi:
''-Nesrin koş! Babana güzel haberi yetiştir!''
Nesrin bu lafı ikiletmedi. Koşarak çıktı. Evlerinde bayram esiyordu artık. Yine mutlu, kendi hallerinde, huzurla yaşayacaklardı. Gülsüm, ne pişireceğini şaşırmış, onu da yapayım, bunu da yapayım derken kendini unutmuştu. Reyhan'ın iyi beslenmeye ihtiyacı vardı.
''-Güzel kızım! Hamd olsun Allah'a. Seni bize bağışladı.''diye sevinç çığlıklarıyla eve dalan Kemal Reyhan'a sarıldı.
''İyisin artık değil mi?''
''-İyiyim baba. Nesrin! Ayna getir bana!''deyince Reyhan,
Kemal geçiştirdi:
''Bırak şimdi aynayı, sonra bakarsın kendine.''Deyip bir daha sarıldı kızına. Ama içi yanıyordu. Sarıldığı bir kemik topluluğuydu. istemsizce saçlarını okşamak için uzanan elini ani bir hareketle geri çekti. Reyhan, bir garip halin farkına varır gibi oldu. Ellerini, başına götürdü..Güzelim saçları yoktu. Boşluk.......
''-Üzülme yavrum. İyi olacaksın, saçların yine uzayacak, hiç tasa etme.''dedi,Kemal.
Gülsüm ile Nesrin sofrayı hazır etmişlerdi. Neler yoktu ki....Nefis bir çorba, kavurma, bulgur pilavı, hoşaf ki Reyhan vişne hoşafına bayılırdı. Reyhan kalkmak istediyse de başaramadı.Hemen küçük bir tepsi hazır edildi kendisine.Birkaç kaşık çorba ile birkaç yudum vişne hoşafı.......Hepsi bu kadardı yediğinin, yoruldu.
Gülsüm:
''-Dinlen kızım. Zorlama. Yavaş yavaş her şey geçecek.''deyip üzerini örttü. Rukiye kendini uykuya bıraktı. Ölümün kardeşiydi uyku, küçük ölüm. İnsan uykuda düşünemez ve üzülemez. Uyku bir ilaç....
Reyhan'ın uyuduğundan emin olduktan sonra Kemal karısına:
''-Gel hele! Diyeceklerim var!
''-Ne oldu?''
''-Bahçeye çıkalım. Anlatacağım.''
Nesrin bir şeyler olduğunu anladı,kulak kesildi.
Gülsüm ile Kemal bahçedeki çardağa geçtiler. Nesrin hemen mutfak kapısını araladı ve dinlemeye başladı.
Kemal:
''-Yarın düğün edeceklermiş. Cemal ile Atiye'nin düğünü.''
Gülsüm:
''Bize bunları yaşattılar, iki yakaları bir araya gelmesin! Lafını etme artık şunların!
''-Demem o ki Reyhan anlamasın, duymasın. Dikkat et. Tam kendine gelmeye başlamışken yine kötüleşmesin.''
''-Sen merak etme. Hep Reyhan'ın yanındayım.''
Nesrin, içlendi, kederlendi. Aşkın akıl karı yanı yoktu. İnsanlarda kötülük çoktu. Ablasına reva görülen bu ihanet kendisine de ibret olmuştu. Kararlı bir şekilde:
''-Bana böyle bir şey yapılmasına asla izin vermem.''diye geçirdi aklından. Ablasını hatırladı, yanına gitti. Reyhan derin bir uykudaydı. Ağlar örülmüş, ihanet yaşanmış, artık yeni bir hayat başlamıştı onun için. Ama hiçbir şeyden habersiz, yaşamı ucundan yakalamıştı yine Reyhan....
O gece, ev halkı, uzun zamandır yaşamadıkları bir parça huzur ile uyudu. Bir kişi hariç:Kemal.
Kahvede yine haberler almıştı.''Yeni rejim,Moskof askeri gelecekmiş.'' Acaba kendilerini neler bekliyordu? Uyku tutmuyordu. Ata baba toprakları elden mi gidiyordu?
''Sen bize yardım et Yarabbi! Bize güzel, aydınlık günler nasip eyle!''diye içinden dua etti. Evdekilere bir şey demese de gelecek kaygısı, kendini içten içe kemiriyordu. Şükür şimdiye kadar kasabalarında bir şey olmamıştı ama, ya daha sonra?........Yavrusu daha yeni o illetten kurtulmuşken, havadisleri duyunca, tam anlamıyla sevinememişti....Asırlar sonra bir meçhul gelecek yine yakalarına yapışmıştı....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)
Lãng mạnİdealize edilmiş bir aşk değildi..Bir zamanlar gerçekten yaşamış ama,bugünde olmayan insanlar...Aşkın da cinselliğin de şansızlığın da en güçlü ve en saf hali....Kalp aşka bağlı kalsa da ten ve arzu hükmünü sürdürmüş.Belki vücut ihtirasın elinde tat...