Yine nedenini bilmediğimiz halde, bazen, hiç tanımadığımız bir insandan uzak durmayı tercih ederiz. Ortada elle tutulur bir sebep yoktur. İçgüdüsel. Zaman geçtikçe anlarız neden böyle olduğunu da iyi yapmışım, diye düşünürüz. Tam tersini yaşadığımız da olur. Hakkında tek bir şey bilmesek de bir insanı kendimize çok yakın bulabiliriz. Her ne hikmetse ,onun her yaptığı, her söylediği doğru veya güzel görünür bize. Belki de yaşam dediğimiz süreçte, uzun yıllar birlikte yol alabileceğimizi düşündüğümüz için, belki de bize kendimizi iyi hissettirdiği için. Bilinmez o an niye olduğu. Gerçekte pek de kafa yormayız niçinine .Bizim için iyidir ya düşünmeye de gerek yoktur. Ve yine hayat devam ederken paylaştıklarımızı fark edip, iyi ki varsın dediğimiz kişi olur bu insanlar....Kimin, ne zaman, neler yapacağı belli olmaz ki!...
Cemal, Ramazan Patron ile tanıştığında, ilk fark ettiği bu garip yakınlığın çekimi oldu. Sanki kendi kasabasından kopup gelmiş, kırk yıllık bir dost gibi .Çok öncelerden birbirlerini tanır gibi....Ramazan, elli yaşını geçmiş ama, aynı zamanda feleğin çemberinden de defalarca atlamış,eski bir kulağı kesik....Biri ciddi, birkaçı önemsiz tehlikeyi de geçiştirmiş ve böyle bir mekana sahip olmuştu. Dikkatli bakıldığında, yüzündeki her çizgi ve pek belli olmayan bir yara izi, onun hakkında epey şey anlatıyordu aslında. Orta boylu ve tıknazdı. Beyaz ama,hala yerinde duran saçları, sanki hala bende iş var der gibi duran hali ile karizmatik bile sayılabilir. Bu görüntüyü hafiften bozan ise, öne doğru özgürlüğünü her zaman ilan eden göbeğiydi. Onu da önemsediği yoktu. Kendince, göbeksiz adam, balkonsuz eve benzerdi. Buna inanmasa da, seviyordu bu bahaneyi. Kim uydurduysa, pek iyi olmuş, derdi arada....Bir tek gözleri,g ençlik enerjisinden ve canlılığından hiçbir şey kaybetmemişti. İri, çakmak çakmak bakan, yeşil gözler....
Cemal, odasına geldiğinde, bu, iri, yeşil, sert bakışlar, tepeden tırnağa dek süzmüştü, genç adamı. Ramazan'ın en iyi olduğu yönlerinden biri de insanları çok iyi tanımasıydı. İlk bakışta da notunu vermişti,Cemal'in. İyi,t emiz çocuk diye geçirdi içinden. Ama......diye düşündü sonrasında. Bu çocuğun durulmaya ihtiyacı var ,olgunlaşmalı. Yoksa başından bela eksik olmazdı. Genç adamın yaşadığı, o tuhaf yakınlık duygusunun farkına vardı ama, belli etmedi. İnsanoğlu çiğ süt emmiş, ne olur ne olmaz diyerek, mesafesini koydu. Lakin o günden sonra gözünü hiç üzerinden ayırmadı. Onda, yıllarca sahip olmayı düşündüğü bir oğlun yansımasını gördü.
Ramazan, hayatının bir aile kurmasına uygun olmadığını çok iyi bellemişti. Uzun yıllar da bu düşünceden habersiz gibi yaşadı. Sayısını kendinin dahi bilmediği, pek çok kadınla beraber oldu. İçinde sevgi olmayan, günü birlik, ihtiyaç gibi....Çok şey zamansız gelir ya başımıza!...İşte onu yaşadı, Ramazan. Bu hesapsız gelişin adı, Güler'di. Neye uğradığını bilemedi. O vakitler genç ,yerinde duramayan bir adam....Anlayamadan olan biteni kapıldı gitti, genç kıza. Güler'e gerçeği hiç söylemedi. Uğraştığı yanlış işleri hiç anlatmadı. Çünkü biliyordu ki bu hatalı yaşamın içinde Güler'in karşısına çıkması, tam anlamı ile bir mucizeydi. Bu güzel hayat sürprizini asla kaybetmek istemedi. Bunun için de tüm iyi niyeti ile uğraştı durdu. Evlendiler. Bir süre sonra da Güler, güzel haberi verdi:
''-Baba olacaksın!''
Ramazan, ağlasın mı gülsün mü bilemedi. Hatalı yaşamı zarar verebilirdi....Ama, güzel yanı baba olmaktı....Bu işleri bırakmayı aklından geçirdi. Kendisi yüzünden en sevdiği iki insan zarar görmemeliydi. Hemen kafasında bunu nasıl yapacağına dair planlar üretmeye başladı, azimle kararlarını uygulamaya başladı. Neredeyse başarıyordu ama,.............Olmadı. Her zaman olduğu gibi göz ardı edilen, daha doğrusu önemsenmeyen biri ya da bir şey vardı. Küçük kıyametini yaşadı. Rakipleri, evliliğini, karısını öğrenmişti. En çok güvendiği, sağ kolum dediği adamı sayesinde. Karısının vurulduğunu duyduğunda, kendi yaşamının da bittiğini düşündü, o an. Nasıl gittiğini, bugün bile hatırlamadığı hastanede, ikinci şaşkınlığını yaşadı. Ölmek üzere olan karısını hemen ameliyata almışlar ve bebeği kurtarabilmişlerdi doktorlar. Önce Güler'in yanına gitti. Cansız, güzel yüzünü seyretti, vedalaştı onunla. Ömründe ilk defa doya doya ağladı, Ramazan. Ve kendini zor da olsa toparladı. Bebeğini görmek istedi. Vaktinden evvel dünyaya gelen bebek, kuvözde yatıyordu. Minik, buruşuk yüzlü, siyah saçlı, el kadar bir şey....O an kendinde hissettiği güç ile dünyayı bile yerinden oynatacağına inandı Ramazan. Karısının emaneti, karısın parçası ve dünyanın en güzel bebeği....Ne olursa olsun, yemin etti, kızına kimse zarar veremeyecekti. Aklına uğradığı hainlik geldi. Elbette bunun bir bedeli olacaktı. Kararlı ve sert adımlarla ayrıldı hastaneden.
Haini, hiç beklemediği bir anında yakaladı. Ramazan'ın mutluluğunu yok ederek kazandığı paraları harcarken....Bir barda keyif yaparken....O an engellemeseler, adamı pek çok parçaya ayırabilirdi. İçindeki acı ancak böyle hafiflerdi belkide....Boğuşmaya başladılar, yumruklar uçuşuyordu. Adam korkmuştu, eline denk gelen bardağı, Ramazan'ın yüzüne çarpmıştı ama, kendini kurtaramamıştı elinden. Ramazan'ın çenesindeki yara o günden kalma ama, hiç umrunda olmadı. O gece araya girenler sayesinde hain, kısa süreliğine canını kurtardı. Ramazan vazgeçmedi. Birkaç hafta sonra, hain boş bir arsada ölü bulundu. Vücudunda sağlam kemik kalmamıştı. Bir süre soruşturma devan ettiyse de bir delil bulunamadı. Su testisi su yolunda, denip olay kapatıldı. Unutuldu. Ramazan ise hiç unutmadı o anı.....
Karısının tek yadigarı kızına, Elif adını verdi. Çok düşündü, karar vermesi zor oldu ama, Elif güzel isimdi. Tek ,düz bir çizgidir eski yazıda karşılığı. Kızı da böyle tek ve düzgün olacaktı. Kimsenin karşısında eğilip bükülmeden dimdik ayakta duracaktı, yaşamı boyunca. Kızının doğumundan sonra tehlikeli işlerden uzak durdu. Küçük bir bar açtı.İ şleri yolunda gidince, büyüttü mekanını. Kanunsuz hiçbir işe bulaşmadı .Alın teri ile bugünlere geldiler....
Aslında birkaç dakika süren ama Ramazan'a saatler kadar uzun gelen bu geri dönüşün ardından kendini toparladı ve karşısında saygı ile dikilen Cemal'e baktı ve:
''-Bu işlerde tecrüben var mı evlat?''diye sordu.
Cemal, çekingen:
''-Hayır ama çabuk öğrenirim.''diye cevapladı.
Ramazan:
''-Elin yüzün düzgün. Seni garsonluktan başlatalım. Ne dersin?''
''-Siz nasıl isterseniz efendim.''
Ramazan, kapıda bekleyen, iri yarı bir adama dönüp:
''-Delikanlıyı alın, şef garsonun yanına götürün. İşi öğretsin.''
''-Tamam patron!''dedi iri yarı, korkunç adam ve Cemal'e eli ile kendini takip etmesini işaret etti. Cemal, ürkek adımlarla adamın ardı sıra yürüdü,odadan çıktı.
Ramazan ve Cemal'in karşılaşmaları bu minval üzere oldu. Rastgele kesişmiş gibi görünen yaşamlara, her zaman beklenmeyenler eşlik eder. Hiç akla gelmeyenler yaşanır. Kimi zaman iyi, kimi zaman kötü.....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)
Romanceİdealize edilmiş bir aşk değildi..Bir zamanlar gerçekten yaşamış ama,bugünde olmayan insanlar...Aşkın da cinselliğin de şansızlığın da en güçlü ve en saf hali....Kalp aşka bağlı kalsa da ten ve arzu hükmünü sürdürmüş.Belki vücut ihtirasın elinde tat...