Bölüm 10

3K 94 7
                                    

    Her insanın yaşamında  kabus olmasını dilediği istenmedikler, mutlaka vardır. Oldum olası sevmediklerimizi hep reddederiz de bu yetmez, onları durdurmaya. Bir şekilde başa gelir,  zor da olsa çekilir. Arada, şöyle uyansam, gerçek olmadığını görsem ve rahat bir nefes alsam denilir.

   Reyhan annesinin özene bezene diktirdiği gelinliğin içinde  bu hislerle bir başınaydı. Çok güzel olmuştu. Sabahın erken saatlerinden itibaren evlerine doluşan hısım, akraba el birliğiyle süsleyip püslemişlerdi onu ama, kızın yüzünde en ufak bir tebessüm bile yoktu. Sanki gelin olmuyor da ölüme ilerliyordu. Çevresindeki coşku, neşe genç kıza hiç uğramamıştı.

     Sabah ezanıyla başlamıştı hareket. Bahçede, kocaman kocaman kazanlarda düğün yemeği hazırlanıyordu. Herkesin işi belliydi. Kimi yemekle uğraşıyor, kimi konukları karşılıyor, kimi de evde Reyhan'ın yanında.Bitmek bilmeyen sesler ve yaşamın en güçlü belirtisi hareket....Boydan boya uzun masalar hazırlanmış, iskemleler dizilmiş, davul durmadan gümbürdüyor, zurna tiz sesiyle eşlik ediyor.....Mis gibi keşkek kokusu her yeri sarmış....Bahçe kapısı sonuna kadar açık...Eeee bugün düğün günü, gelen her bir kişi baş tacı...Gelmişler, bu mutlu günün sevincini paylaşmaya gelmişler. İçlerinde seyir etmeye, karın doyurmaya gelenler de var tabii....Olsun! Bugün düğün dernek! Herkes, düğün edecek!...Bir kişi dışında durum böyle....

    Öğleye doğru, coşku daha da arttı. İkramlar dağıtıldı.Reyhan'a da getirildi ama, elinin tersiyle çevirdi geri. Yemek düşünecek zaman mıydı kendine? Birkaç genç kız önünde kıvrak hareketlerle bir oyun havasına uymuş, dönüp duruyor. Oğlan annelerine kendilerini beğendirmek istercesine....Her bir canın derdi, beklentisi farklı....O, bunların dışında, kendi kabusunda....Evinden de ayrılıyordu. Bambaşka bir eve, bir hayata gidiyordu. İçinden:''Aman! Cemal olmadıktan sonra neresi olsa aynı. Kendini alıştır gayri. Bundan sonra böyle yaşayacaksın....''dedi.Gözleri buğulandı. Kimse fark etmedi. Başı eğik, gözü yerdeki halının desenine takılı, öyle donuk oturuyordu saatlerdir. Evin baş köşesinde, baş üstüne ama, hayallerinin yedi kat dibinde.....

      İnsanların ne kadarı gönülden istediklerini yaşar ki? Yürek ayrı, ferman ayrı. Bazen de umutlanır kişi. Belki öyle değildir, pişman olmuştur, o bunu yapmaz falan diye fikir edilir. Hepsi avuntu. Reyhan'ın bu tesellisi de yoktu. Kim pişman olup dönecek? Cemal evlenmiş; akşama sabaha bebeği doğacak. Ne mucize ne teselli....

     Damat evi, akşama doğru gelin almaya gelecekti. Ama önce Sali'nin annesi gelmişti. Köşedeki geline bakıp, yüksek sesle övgüler yağdırmıştı:

''-Bakın komşular, şu güzelliğe bakın! Oğlumun dengi. Yüz desem güzel, huy desem güzel, boy pos yerinde! Namuslu, edepli gelinim benim! Maşallah! Allah nazarlardan saklasın!''

     Reyhan'ın yüzü kıpkırmızı oldu, utandı, ezildi büzüldü.....Hiç düşünmediği bir olacağı,  hatırladı. Sali ile bu akşam, gelin-güvey olacaklardı...Alı al, moru mor kesildi. Daha da utandı. Annesinin yolladığı yakın bir komşu kadın, bir ara yanına oturup, kulağına fısıl fısıl bir şeyler anlattı, tembihlerde bulundu .Kız, yer yarılsa içine düşsem diye istedi. Demek, bunları yaşamanın vakti gelmiş. Zaten ağzını açıp bir şey dediği yoktu, iyice gömüldü kendine....

      Yemekler yeniyor, zurna coştukça coşuyor, davul kendinden geçmiş....Çiftetelli havasına uyup gerdan kıranlar, göbek atanlar, sebepsiz bir telaşla koşuşturan çocuklar....Tam bir curcuna.....Reyhan'ın ve Sali'nin babası yan yana, gururla oturmakta. Ahmet:

''-Dünür olduk bundan gayri. Allah hayırlı uğurlu etsin!''

''-İnşaallah dünür, inşaallah!''

    Tekrardan gözleri oynayanlara takıldı. Sali yoktu .O, damat tıraşı olup, arkadaşlarıyla eğlenecek. En son,a kşam civarı gelini almaya gelecek, düğün kendi evlerinde devam edecekti.

                                                                                       ***

 Sali çok mutluydu. Heyecandan ayakta zor duruyordu bazı bazı. Arkadaşları takılıyor, bazen de onu utandırıyorlardı. Ağzı kulaklarındaydı tam anlamıyla. Babası hiçbir masraftan kaçınmamış, her şey şanına layık hazır edilmişti. Anlatılmaz güzellikte  bir kıpırtı vardı yüreğinde. Güvey oluyordu işte! Hem de sevdiği kızla!....Bir ara umudunu kesmiş ama, sevmekten asla vazgeçmemişti. Sabrın sonu muhteşem olmuştu. İlk defa yalnız kalacaklarını düşündü de kulaklarına kadar kızardı ve yine geniş bir gülümseme yüzüne yayıldı. Mutluydu işte!!! Mutluydu!!!! Kalktı, coşkuyla oynayan arkadaşlarına karıştı. Harman dalının ezgisine kaptırdı kendini.....

     İkindi namazında sonra, kız evine doğru yola çıkıldı. Renk renk yazmalarla süslenmiş, beyaz bir atı yularından tutmuş, en önde yürüyordu Sali .Göğsünü gere gere, emin adımlarla, şen ilerliyordu. Evleri zaten birbirine yakındı. Kısa sürede gelin evine varıldı. Destur istendi. Damat içeri buyur edildi. Artan heyecanı bir anda herkese bulaştı. Bir sessizlik oldu. Sali,babası ve Hoca Efendi'nin arkasında Reyhan'ın bulunduğu geniş salona girdi. Hepsi ayağa kalktı. Hoca Efendi:

''-Damat oğlum, gelin kızımızın yanına geç.''dedi. Kendisi de tam karşılarına oturdu. İçli sesiyle herkesi etkileyen dualar okudu, sonrasında nikah akdini eyledi ve:

''-Allah hayırlı, uğurlu etsin!'' diyerek kalktı. Hemen Hoca Efendi ağırlanmak üzere, bahçeye alındı. Reyhan ve Sali yan yana iki yabancı. Utana, sıkıla oturmaktalar. Tütsü yapıldı, tüm konuklar iyi dileklerde bulundu. Ve evden gelini çıkarma zamanı geldi. Sali kenara çekilip gelinine yol açtı. Reyhan sırtında tonlarca ağırlık varmış gibi güçlükle kalktı yerinden. Yürümeye henüz başlamış çocuklar gibi birkaç ürkek adım attı. Kapıya geldiğinde, özene bezene süslenmiş beyaz atı gördü. Yardım edildi, güç bela ata bindi.....Davul, zurna dinlenmiş insanların dinçliği gibi daha canlı çalmaya devam etti. Düğün alayı ağır ağır, damadın evinin yolunu tuttu.

     Reyhan, içli içli ağlıyordu,çaresiz, zayıf.......

    Dünya bir garip alem.....Kimi gülerken kimi ağlar.....Düğün telaşı yaşanırken, Atiye doğum sancılarıyla baş etmeye çalışıyordu. Günlerdir ağrılar içinde. Ebe gelmiş ama olmuyor. Yolunda gitmeyen bir şey vardı. Bunu hepsi fark etmişti. Ebe kadın günlerce gelip gitmişti ama, hiç böyle bir durumu yaşamamıştı .Halkın,''Kuru gebelik'' dediği şeydi bu. Gebelik normal seyrinde yaşandı ama, bebek yoktu ortada.....Cemal bir türlü anlamıyordu. Ebe ne kadar anlatsa da Cemal anlamak istemiyordu sanki. Sonunda kadın:

''-Daha gençsiniz, üzülmeyin, elbet çocuğunuz olur.''diyerek kestirip attı ve ayrıldı o üzgün haneden.........

          Aslında kocaman sandığımız şu dünya o kadar minik ki! Bir şeyler dönüp dolanıp,zamanı gelince birilerini bulmakta. Hesap hiç şaşmaz. Ne eksik ne fazla.....Tek gerçek sevgi dolu bir kalbi kırmamak olabilir miydi?





SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ  YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin