Erkek yapısı, kadından epey farklıdır. Olaylara bakışı da oldukça ayrı. Kadın doğası gereği ince, kırılgan, duygusaldır. Er kişi ise hoyrat, kaba....İçgüdüsel yaşamı daha baskındır. İnce düşünmez, ayrıntı yorar onu, bu yüzden de fazla takılıp kalmaz olan bitene....Kendini ilgilendiren tek şey zevk noktasıdır. Ötesi ilgilendirmez, çabucak unutur geçer. Daldan dala konmak hep cazip gelir ona. Belki de en zayıf noktaları bunlardır: Zevk ve çabuk unutmak....Oysa cins-i latif kolay kolay unutmaz yaşadığını. Bir kenarda bekletir daima. Ders almak için, aynı hatayı tekrarlamamak için bekletir durur. Zamanı geldiğinde ilgili kişinin önüne koymak için, orta ısıda bekletir de bekletir ama, asla aklından çıkarmaz. Unutanların en büyük hatası, herkesin kendileri gibi unuttuğunu zannetmesidir....Normal şartlarda kadın kısmı, gönül verdiği adamla beraber olur. Coşku ile herkese atılmaz....Ve bunu yaparsa, gerçekten sevildiğine inanmıştır. Tabii bu kriterlere uymayanlar da var....
Erkek neslinin bir bölümü, o kadar ustadır ki bu konuyu çözmede, aklınız almaz bile bunu. Şifreyi bulmuştur kendince. Amaca giden her yol mübah mantığı ile en güzel oyunlarını sergiler. Vahşi doğada görülen erkek Taraklı Kuşu kesilir, kur yaparken. Gereken tüm örnek davranışları harfi harfine uygular. Dürüst, mert, sevecen, adam gibi adam görünümünde. Ama, her ne hikmetse ya hiç kıymeti bilinmemiştir veya şansı hiç yüzüne gülmemiştir. O derece masum, o derece temiz kesilir avına karşı. Bir çeşit acındırma, kimsesizlik hatta çaresizlik maskesini yüzünden hiç düşürmez ki işte bunlar, kadınları çooook derinden etkileyen silahlarıdır. Çünkü sevgi, şefkat daha fazladır yapısında kadının. Bu yoldan giderek, yaklaşmayı engelleyen tüm karşı koymaları bir bir yok eder. Bunları bitirdiğinde de kurban tam anlamı ile savunmasız kalır karşısında....Ne kadar iyi bir insan ama, yüzü hiç gülmemiş, düşüncesi ile kendini bırakıverir de sonlarının iyi olacağını düşünür. Düşünür ama, gerçek pis yüzü ile sırıtınca anlar, nasıl bir yanılgıya düştüğünü....
Köyünden hiç dışarı çıkmamış, dünya cahili Penka için de böyle bir tuzak kurulmuştu. Cemal usta olmuştu gayrı, gönül konusunda ya da öyle sanmakta. Ustalık ayrı, kötü niyet çok ayrı....Altından girmiş, üstünden çıkmış genç kızın aklını çelmişti sonunda. Boris, hayvanlara yem vermekten dönen sözlüsüne:
''-Penka! Bir şey mi var? İki gündür gelmedin buluştuğumuz yere.''derken garip bir endişe duymuştu.
''-İş çok, Maika biraz rahatsız. Her şey bana kaldı. ''diye geçiştirmek istedi genç kız. Kısa laflar edip, gözlerini kaçırdı:
''-Döneyim de bakayım evdekiler ne halde!..''
''-Ben de geleyim. Yardımım dokunur.''
''-Olmaz, geç vakit.Sonra uğrarsın.''diyen Penka'ya şaşkın bakakaldı Boris .Bir iki günde ne değişmişti de bu kadar yabancı oluvermişti kendisine. Kırgın hissetti. Lakin üstüne gitmedi daha fazla. Ters tepmesinden korktu ısrarının....Boynunu büktü:
''-Peki, tamam. Yarın gelirim.''derken, kırgın bir çocuk oldu genç adam. Sırtını döndü, gitti....Penka'nın aklı Cemal'de....Dokunuşları, sıcak bakışları, öpmesi kendinden geçmesine yetmişti. Gelecek hayallerine dalmıştı bile. Adam kendini seviyordu, inanmıştı buna. Beraber giderlerdi Türkiye'ye. Buralardan daha güzeldir oraları. Evlenir, mutlu olup yaşarlardı. Kafası böyle oyalanırken, baktı ki eve varmış bile. Kararını vermişti sonunda, Cemal'in
olacaktı. Hem bıkmıştı zaten bu dağ köyünden. Anası dışında kendini tutan bir şey de yoktu....Cemal, sıkkın oturmakta, Maika her zamanki yerinde uyuklamakta. Cemal'e:
''-Nasıl geçti bugün? Maika sana arkadaşlık etti mi?''
''-Sıkıldım. Maika kendi rüyasında. Ama sen olsaydın, hiç sıkılmazdım.''
''-Yemeğimizi yiyelim de konuşuruz. Maika! Acıktın mı?''
Yaşlı kadın, gerçek ile hayal arasında:
''-Tamam! Tamam!''dedi ama, ikisi de anlamadı neyin tamam olduğunu, gülüştüler. Genç kız yine hazırladıklarını büyük bir sini içinde getirdi. Önce, her geçen gün daha da ufalan annesine yemeğini yedirdi. Sonra, götürüp yatağına yatırdı. Bazen böyle oluyordu, bir bebek gibi. Geçmişi ile geleceği birbirine dolaşık, bir şey hatırlamadığı zamanları da vardı anasının. Döndü yerine:
''-Uyusun. Biz de konuşa konuşa yeriz yemeğimizi.''
Cemal yine heyecanlandı:
''-Yiyelim, konuşalım. Bir de rakı olaydı, daha keyifli olurdu.''
''-Bekle, şimdi geliyorum.''dedi Penka ve hemen sonra elinde bir şişe ile döndü. Köylülerin evde yaptığı rakıydı bu .Genç adam, iyice keyiflendi. Körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz....
içmeye başladılar, zaten iyi laf eden Cemal daha da coştu. Anlattıkça anlattı. Daha bir inandırdı genç kızı....Penka razı gelmişti sonunda.Sokuldu usulca,s arıldı.Kız hiç karşı koymadı. Birer bardak daha içtiler. Kırmızı, tatlı dudaklarına sarıldı kızın....Her öpüş ateş kesildi. Gülüyorlar, konuşuyorlar ve içmeye devam ediyorlar. Şişeyi bitirdiler neticede ama, kendilerinde sıcaklık artmış da kavuruyor ortalığı. Cemal, bir kere daha Maika'yı yokladı. Her şey yolunda. Yaşlı kadın, kim bilir kaçıncı uykusunda. Penka'ya gel dercesine baktı, yer yatağına yöneldi. Kollarını açtı ve bekledi. Kız önce ürkek, sonra kararlı atıldı kollarına. Tekrar dudakları birleşti. Adam sabırsız, kızın üzerinde ne varsa çıkardı. Odadaki tek aydınlık olan, ocağın kızıllığında gördüğü vücuda hayran kaldı. Dayanamadı daha fazla, yatağa çekti. İkisi de kapılıp gitmişti birbirine. Sık sık alıp verdikleri nefesler kapladı odayı. Penka, ''Cemal!''diye inliyordu. Genç adam arzusuna ulaşmış coşkun....Elleri durmadan kızın bedeninde dolanıyordu. İkisi de artık duramayacaklarını biliyorlardı. Nihayetinde adam, kadının sıcaklığına gömüldü. Tek vücut oldular. İstekle, tekrar tekrar sarıldılar....Sabaha doğru yorgun düştüler....
****
Güneş yükselmeye başlamıştı. Kapının vurulduğunu duydu Penka, acele giyindi, baktı. Haber getiren komitacı:
''-Akşama doğru tren, burada olacak. Türk hazırlansın. Biz götüreceğiz.''dedi.Genç kız sarsıldıysa da belli etmedi:
''-Tamam.''diyebildi sadece....Kapıyı örttü. Döndü, Cemal hala uykuda.Sevecen bakışlarla süzdü. Birbirlerinin olmuşlardı. Hayatları birdi gayrı. Elbette, sevdiğini de götürecekti yanında....Ayrılmak yok diye düşündü, sevindi. Usulca,uyandırdı:
''-Cemal! Kalk!''
''-Ne oldu?''diyen Cemal, mesafeliydi. Kız, bunu uyku sersemliğine verdi, fazla düşünmedi.
''-Akşam trene yetiştireceklermiş sizi. Hazır olsun diye haber verdiler.''
Adam hala rakının sersemliğinde boş boş baktı:
''-Çok içtik! Başımda kötü bir ağrı var.''
''-Açılırsın, birazdan. Biraz çarpar insanı ama ,geçer.''
''-Akşam mı dedin?''
''-Evet. Komitacılar sizi götürecek. Ben de hazırlanayım, beraber gideriz.''deyince adam:
''-Nereye?''
''-Artık eş olduk. Beni bırakmayı düşünmüyorsun herhalde!..''
Cemal, işin bu kısmını hiç düşünmemişti. Önce hafif bir panik yaşadı. Yavaş yavaş işlemeye başlayan beyni, akıl verdi:''Akşama daha çok, bir çıkış yolu buluruz.....''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)
Romantizmİdealize edilmiş bir aşk değildi..Bir zamanlar gerçekten yaşamış ama,bugünde olmayan insanlar...Aşkın da cinselliğin de şansızlığın da en güçlü ve en saf hali....Kalp aşka bağlı kalsa da ten ve arzu hükmünü sürdürmüş.Belki vücut ihtirasın elinde tat...