Oturduğu yerde, elinde tesbihi sessiz...Dudakları kıpır kıpır ama duyulan bir ses yok...Gözleri kapalı, yüzü ifadesiz...Bembeyaz örtüsü omuzlarını kapatmış...Saçları gençliğindeki gibi uzun...Tek fark sarıya dönük rengin yerini akın hakimiyetine alması...Ama yine özenle örülmüş ve bir taç misali toplanmış...Sırtını duvara yasladı sonra, yeşil taneleri çevire çevire okumasına devam etti....
Yetmiş yaşını geçmişti....O döneme özgü çizgiler yüzüne gelse de hala tatlı, canlı bir pembeliği koruyordu teni....Çok yorgundu, artık kendini bile taşımak sorundu...Eskisi gibi göremiyordu da. Baktığı her şey, her yer bulanık ve dumanlı...Belki de bu yüzden kapalı bakışları her zaman...Komaya girmiş insanlar gibi dünyadan habersiz, bir başına...Zaten yaşayacağı ne kalmıştı ki geriye? Sali'yi getirdi aklına.....
Bir iki ay önceydi...Galiba soğuk aldım, bir kırgınlık var üzerimde diye uzanmıştı yatağına...Sonrasını hiç kimse anlayamadı...Adam bunun ertesi günü, yapısı gibi sessiz, sakin, uyur gibi ruhunu teslim ediverdi....Yüzünde sadece huzur görünüyordu...Belki de yıllar önceki duası kabul olmuştu:
''-Yarabbim, önce benim canımı al! Ben onsuz, bir başıma yaşayamam!''
Yıllar geçip de yaşını aldıkça zayıflamış, minicik kalmıştı adam...Kuş kadar bedeni, hiç aklına gelmeyecek kadar çok seveni tarafından uğurlandı son mekanına...Ve Reyhan gerçek anlamı ile tek başına kaldı...Üzüldü, yüreğinin en derin yerindeki sancıyı en güçlü hali ile yaşadı...Hemen hemen altmış yıl bir yaşamı paylaşmışlardı....Dile kolay, arada aksasa da bu evliliği saygı ile yürüttüler. Eskilerin tabiri ile gerçekten bir yastıkta kocadılar....
Kadın o günden sonra tamamen koptu bu dünyadan. Günleri, saatleri oturduğu yerde dua etmek ile geçti...Ayakları eskisi gibi güçlü olmadığından namazını da oturduğu yerde kıldı ama hiç aksatmadı....
Sali'nin ardından kaç gün geçti bilinmez ama fazla değildir. Yine kendisi gibi artık hareket etmekte zorlanan arkadaşı Hediye'den aldı haberi...Cemal de ebedi mekanına gitmişti. Hiç belirtisi olmadan gelen bir kalp krizi alıp götürmüştü onu da....O an düşündü, onu son görüşünün üzerinden ne kadar geçmişti? Yanlış hesap etmediyse bir otuz sene daha yaşanmıştı....İçi, gönlü yandı tekrardan...O vakit istemsizce eli elbisesinin yakasına, oradan içine uzandı...Hep göğsünde sakladığı o tek mektubu çıkardı, baktı ama boşuna gözleri seçemiyordu artık...Baktı görmek istercesine, okşadı, kokladı, yine göğsüne sakladı....Gitmemişti, çağrısına uymamıştı ama bu birkaç satırlık mektubu ezberlemişti de yüreğine kazımıştı...Sevgisini, hasretini, pişmanlığını, suçluluğunu çok iyi anlatmıştı Cemal. Biliyordu zaten onu, hep iyi laf yapardı ağzı...Tuttuğu yas, çektiği üzüntü ikiye katlandı. Tüm ömrü neredeyse böyle geçmemiş miydi?!..İkiye bölünen bir yaşam...Çoğu kişinin yapamayacağı kadar da dayanabilmişti. Bir yanda ilk göz ağrısı, ilk sevdiceği, imkansıza bürünmüş; diğer yanda hayat eşi, sevdiği kocası hep huzursuzluk duymuştu bunu bildiğinden....İlkini sevmekten vazgeçememek ve bu yüzden eşine karşı sürekli suçluluğu yaşamak...İkisi de birbirinden beter azap dolu....Tek avuntusu, kocasına karşı hiç hatasının olmamasıydı...Hoca Efendi nikahlarını kıydığından beri sadece onun olmuş ve ona sadık kalmıştı. Tek günahı, kalbinden eski aşkını atamaması oldu...Söküp atmak için çok uğraşsa da becerememişti...Günahı ne ise çekmeye de razı kalmıştı yüreği...
Reyhan artık sıranın kendinde olduğunu biliyordu ve bildiği bütün duaları okuyarak bekliyordu son gününü....Aklı da pek sağlıklı değildi gayrı...Kendine oyunlar ediyordu zihni...Geçmiş ile bugün karışmıştı birbirine...Gözünü kapatıyor geçmişte...Rüya gibi, öldüğünü sanıyor bir an...Gözünü açıyor ki bugünde...Tarifi olmayan bir karmaşa...Düşünüyordu arada:''Demek yaşlanmak böyle bir şey...Akılsıza döndüm...Çoğu geçmişteyim...Bugünden anladığım bir şey yok...''
Yine böyle kafasının karışık olduğu bir gün...Evde yalnız...Genelde torunu yanında olurdu da o gün yok...Mutlaka bir işi vardı, yoksa yalnız bırakmazdı kendini...Kulağına ezan sesi geldi....Abdest almalıyım diye düşündü...Lavaboya doğru yürümeye çalıştı...İlk adımlarını atan bir çocuk gibi beceriksiz...Uzun bir uğraşıdan sonra ulaşabildi...Yorulmuştu, nefeslendi...Musluğu açtı...Ellerini yıkadı üç defa...Sonrasını bilemedi....Sanki, yılları taşıyan ayakları artık kendini taşımaktan vazgeçmişti birden...Sert bir şekilde düştü...Öylece kaldı, yerinden doğrulamadı...
Ne kadar öyle kaldı farkında değil....Kendine geldiğinde hasta yatağındaydı....Her ne kadar kendisine söylenmediyse de duyduğu bölük pörçük konuşmalardan bir daha ayağa kalkamayacağını anladı...Birkaç gün sonra evine getirildi....Yine yatağında...İyice bebeğe dönmüştü. Tuvaleti bile sürgü olmuştu...Ama aklı daha tam terk etmemişti kendini. Dualarına devam etti, tespihi elinden hiç düşmedi yattığı yerde....Ufak bir çocuk gibi kaşık kaşık beslendi aylarca...Bazen bunun çilesini tüm ağırlığı ile yaşadı, etlerinin çürümeye başladığını hissetti...Ama ruhu cıvıl cıvıl, on dört yaş tadında...Yatağa bağlı bir mahkuma döndü...Gözlerine bir anlığına olsa da ne zaman kapatsa karşısında bir Sali'yi bir Cemal'i gördü...Bazen sevindi bazen üzüldü...Son günlerinde olduğunun farkındaydı...Hayal ile gerçek arasında bir vakit gelecek, uçup gidiverecekti...Dilinden düşürmediği duaları okumaya devam etti...Bu dünya neydi ki?!.. Ne yaşamıştı ömrünce?.. Boynu bükük, hep eksik mutluluklar... Hem kavuşmuş hem asırlarca ayrı kalmıştı....Sonsuz gibi görünen dünya bir avuç kadar küçük aslında...Her şey geçip gitse de sonsuz kalan sadece sevgiydi....
Son birkaç gününde kendini bilmeden yattı...Alışkanlık olduğu üzere dudakları kıpırdadı, arada eli tespihini aradı, bulamadı...Dudakları kurudu, yüzüne başka bir duruş gelse de ilk sevginin pembeleği onu terk etmedi son ana kadar...Artık hep minik kasabasındaydı...Annesi, babası ile o güzel günlerde...Halı kooperatifinin yanındaki dere kenarındaydı...Rüzgar hafif esmekte, ağaçların yaprakları hışırdamakta...Saçları eskisi gibi gür ve sarıya dönük...Esinti de uçuşuyor...Her şey pırıl pırıl aydınlık ve net...Doğa ilk yazın türküsünü söylemekte...Vücudunda bitmeyen bir enerji ve sağlık...Etrafına bakınıyor sevinçle...Çok uzağında bir karaltı...Dikkatle bakıp kim olduğunu anlamaya çalışıyor....Ve yaklaşıyor...Sali bu!...O da genç ve yakışıklı...Gülümsüyor kendine ve ona ellerini uzatıyor....İlk sevdası olmuş, kendini beklemekte...Hiç düşünmedi, ona doğru koştu...Bilmediği bir aleme ilk adımını attı...Hayret! Hiç bu kadar iyi, huzurlu olmamıştı o ana dek...Sarıldılar, hasreti yok etmek istercesine...Sali elini tuttu Reyhan'ın...Bir yeri işaret etti...Kadın ona uydu...Sakin ve mutlu o yere doğru yürüdüler...Her şey göz kamaştıran bir parlaklığa boğuldu....Işıl ışıl...Bir o kadar da gerçek ve sonsuz...Kadın sevinçli...Adam rahat...Dünyadan çok şey ummayan insanların rahatlığında hafifçe uzaklaştılar...Gittiler...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)
Romanceİdealize edilmiş bir aşk değildi..Bir zamanlar gerçekten yaşamış ama,bugünde olmayan insanlar...Aşkın da cinselliğin de şansızlığın da en güçlü ve en saf hali....Kalp aşka bağlı kalsa da ten ve arzu hükmünü sürdürmüş.Belki vücut ihtirasın elinde tat...