Bölüm 80

2.3K 40 2
                                    

    İçinde yaşamak zorunda kaldığı bu gösterişli ev, çoğu kişinin hayallerinde yaşattığı güzelliğin ve lüksün neredeyse tamamını kendinde toplamıştı ama, Elif için tam teçhizatlı bir hapishaneden farksız olmuştu. Bıkkındı, yorgundu, tatsızdı ve hayallerini kaybetmişti. İnsana umut veren yarının beklentisi  uçup gitmişti. Mutsuz bir halde ne olduğunu bilemediği bir sonu bekliyordu beklemesine de bu iyi sonuçlanacak bir nihayet değildi. Deyim yerindeyse ölmeden yaşamdan elini eteğini çekmişti. Konuşmak bile artık gereksiz olmuştu. Karşısındakiler kendini dinlemedikten, anlamadıktan sonra bir şeyleri söylemeye çalışmanın faydası da yoktu. Uzun yılların elinde hırpalanmış gibi bitkin hissediyordu. Günlerdir odasına kapanmıştı. Gözleri kapalı, kendini dinleyerek yatağından çıkmıyordu. Yüzü incelmiş, adeta saydam bir hale gelmişti. Zayıf çehresinde gözleri daha iri ve daha kara duruyordu. Arada sırada hasret kaldığı kişiyi zihninde canlandırdığında, o geniş siyahlıkta ani ışıklar parlayıp sönüyordu. Onu görmek, nefes almak gibi bir ihtiyaçtı. İşte bu yüzden boğuluyordu. Sağ görünse de soluk soluk ölüme yaklaşıyordu. Bir çeşit intihar gibiydi, vazgeçmek. Eskiye dönemiyordu, istediğine ulaşamıyordu. Arafta sıkışıp kalmıştı genç kız. Bir kör düğüm ki çıkış diye nereye dönse, o çok sevdiği babası önüne dikilmişti ve sonunda direnmeyi bırakmıştı. Aslında her şeye yüzünü dönmüştü. İyi, güzel, rahat, mutlu hissettiği kişinin yanında olamadıktan sonra......

         Uzandığı yerden kapısının hafifçe açıldığını duydu. Dönüp bakmak o kadar zor geldi ki...Hareketsiz olduğu yerde kaldı, bekledi. Sakin ve ılık bir ses:

''_Güzel kızım, yemeğini getirdim.''dedi. Bu yakaran sözler,  yıllardır evlerinde çalışan Hatice Hanım'dan gelmişti. Sanki ters giden her şeyin sorumlusu bu kadıncağızmış gibi hiddetlendi ve:

''_Geri götür! Yemek istemiyorum!''diye neredeyse haykırdı.

    Hatice, bir an durakladı. Genç kız günden güne tükeniyordu ve elinden gelen bir şey yoktu. Yalvarmayı denedi:

''- Ne olur! Bir iki lokma olsa da yiyin! Kendinize eziyet etmeyin. İş olacağına varır....''

Bu sefer Elif hiç yanıt vermedi. İnatla yüzünü duvara döndü ve kadının çıkıp gitmesini bekledi. Hatice, kısa bir süre bekledikten sonra:

''_Yemeğinizi masanın üzerine bıraktım.''dedi ve geldiği gibi sessizce çıktı.

Günlerdir biriken öfkesi, üzüntüsü gözlerinden akmaya başladı kızın. Kendini durduramıyordu. Hıçkırıklar içinde çırpınıyordu. Bir yandan da bağırarak  söyleniyordu:

''_Neden!?  Neden!?''

Bu ani nöbet içinde yorgun düşen vücudu bir an hareketsiz kaldı. Gerginlik tüm varlığını kaskatı yapmıştı. Bir an öldüğünü düşündü çünkü sanki görünmez bir güç kıpırdamasına izin vermiyordu. Zorlanarak aldığı nefesin boğazından gelen hafif hırıltısını duyuyordu şimdi. Yutkunmaya çalıştı. Ağzı kupkuruydu. Kısa mücadelenin ardından gevşedi. Sondan kaçış olmadığını herkes gibi çok iyi biliyordu. Saçları terleyen yanaklarına yapışmış,gözleri iri iri açılmış. Bakışları sabit, dikkatle bir bilinmeyeni görmeye çabalıyor...Elleri yatağının örtüsünü sıkı sıkı tutup kalmış...Geçen zamanın farkında değil. Neden sonra birtakım sesler duydu.T elaşlı ayak sesleri ve endişeli bağırışlar. Ve tamamen bilincini kaybetti. Sonsuz bir beyazlık içinde yok oldu....

                                                                                             *******

                 Sabahın ilk aydınlığı sakin sakin odaya yerleşmişti. Kızıl ve sarı renkler güzel bir günü müjdeliyordu. Yoğun bir sessizlik hakimdi. Elif gözlerini zorla araladığında, yine odasında ve yatağında olduğunu görünce, hala yaşıyorum diye geçirdi aklından. Bazen yaşamak kadar ölmek de zordu. Boğazında garip bir gıcık, ne kadar susadığını hissettirdi. Hafifçe doğrulunca odasında yalnız olmadığını fark etti. İki kişi gördü, uyuyakalmış iki adam. Babasını hemen tanıdı ama diğerinin kim olduğunu anlayamadı. Başı diğer yana kaymış, kendinden geçmiş. Merak tüm varlığını sardı. Güçsüz kollarına dayanıp ayağa kalktı. Yumuşak halının üzerinde birkaç adım ilerleyince, gördüğü karşısında dondu kaldı. Bu! O,olamazdı! Elinde olmadan  şaşkın bir çığlık döküldü dudaklarından ve olduğu yere yığıldı.İki adam bu ses üzerine sıçradılar yerlerinden .Acele ile koşup Elif'i yatağına taşıdılar. Ramazan:

''-Sözde sabaha kadar bekleyecektik. Kahretsin! İkimiz de uyuyup kalmışız.''derken, diğer adam sessiz kaldı ama bu hatalarına öfkelendiği sıktığı dişlerinden belliydi. Ramazan, kızın başucunda duran komidinin üzerindeki kolonyayı aldı, onun alnına ve yüzüne sürerken bir yandan da:

''-Bizden adam olmaz!''diye sinirli sinirli söyleniyordu.

Bir süre geçtikten sonra da:

''_Canım! Can parçam! Hadi aç gözlerini! Bak!S ana kimi getirdim!''derken, derdinin dermanını bekliyordu sabırsızca.

   Elif , çok uzaktan gelen konuşmaları duyuyor ama anlayamıyor gibi kendinde değil. Bir türlü gözlerini açamıyor, sanki kurşun gibi ağırlar. Evladını kaybettiğini sanan bir baba feryadıyla kızını son bir kere tüm gücüyle sarstı adam. İşte o an kız gördüklerinin gerçekliğine inandı. Yaşıyordu, babası yanındaydı. Cemal ise umudunu kaybetmiş, yatağının ayak ucuna çökmüş, kimseye göstermemeye çalışarak sessiz sessiz ağlıyordu. Genç kız birkaç saniye baktı, gördükleri gerçekti. Kendinin bile ummadığı bir canlılıkla yerinden fırladı. Sonunda babası anlamıştı, anlayabilmişti, çılgın yüreğini...Delicesine bir coşku ile babasına sarıldı. Yanaklarını öptü, onun güzelliğine sarıldı kaldı. Bu ani değişiklik karşısında iki adam ne olduklarını şaşırmıştı. Gözlerinden dökülen yaşlar sevinçtendi. Ramazan durmadan:

''-Şükürler olsun!''diyordu. Cemal, suskun ama neşesi yüzünden okunuyor.

Toparlanmaya çalıştı üzüntüden yorgun düşen baba ve:

''_İyisin değil mi artık? Biz aşağıya inelim, sen de toparlan yanımıza gel. Hatice'yi göndereyim sana yardım etsin.''dedi.

Genç kız tamam anlamında başını salladı. O an o kadar heyecanlıydı ki dili dönmüyordu. Cemal ve Ramazan gitmek için kalktılar ama, sanki arkalarını döndüklerinde kız yine kötüleşecek gibi korkuyorlardı. Geri geri yürüyerek, yüzlerinde sevinçli bir ifade ile çıktılar.

    Elif, yatağından fırladı. Günlerdir ilk defa ayaktaydı. Biraz sendeledi, yürümeyi unutmuş gibi. Hemencecik gelen hizmetli kadını gördü. Kadının şaşkınlıktan gözleri iri iri açılmıştı. Gördüğü bu hızlı değişim şok ediciydi. Kendini toplaması uzun sürmedi. Bu harika bir değişimdi.

''_Banyonuzu hazırlayayım. Siz de giyeceğiniz kıyafeti seçin.''derken ağzı kulaklarına varıyordu.

Bir yandan da düşünüyordu.İyi olmuştu, aşk galip gelmişti. Aynı zamanda günlerdir yas tutan bu eve, sevinç gelmişti, mutluluk gelmişti.

Elif, kocaman elbise dolabının karşısına dikilmiş, hangisini giysem derdine düşmüştü .Askılardaki elbiseleri tek tek üzerine tutup, en güzeli hangisi diye ayna karşısında karar vermeye çalışıyordu. Birden durakladı. Acaba babası Cemal'i nasıl bulmuştu? Ve en önemlisi, nasıl razı olmuştu? Fazla düşünmeye gerek görmedi. Cemal buradaydı ve gerisi hiç önemli değildi. Tekrar işine dönünce beyaz bir elbisede karar kıldı. Kendini mutlulukla uçan bir kelebeğe benzetti.

             Bir ara yaşamaktan nasıl da nefret ettiğini düşündü. Nefret doğuştan gelmiyordu, insana yaşadıkları ile bir şekilde öğretiliyordu. Oysa şimdi her şey çok farklıydı, ışıl ışıldı...






SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ  YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin