Bölüm 13

3.1K 82 7
                                    

   Şans, kader, baht, uğur....Arada bizi derin düşüncelere sevk eder. Yaşamdaki her olan biteni, bunlara bağlayabilme yeteneğimiz var. Belki bunlar gerçekten etkili ya da biz arada bunlara sığınmak zorunda kalıyoruz. Veya gerçekten bunlara gücümüz yetmiyor ki iyi bitenlere sevinsek bile, kötülerde başka bir bilinmezlik peşindeyiz. Kötü enerji, olumsuz enerji....

      İnsanların kısmeti, daha dünyaya gelmeden evvel belirlenir derler; kimisi de kısmetten ötesi yok, der çok şey biliyorcasına. Sanırım, hepsinin az çok etkisi var. Kimi insan her zaman dört ayak üzerine düşer, kimi de ne etse bir gıdım ilerlemez. Öyle şanslı olanlar vardır, oturduğu yerde her nimet önüne gelir. Ballı, denir böylelerine. Karşıdan baksanız, sizden fazla bir yanlarını göremezsiniz, hatta eksikleri vardır. Bu, kimi zaman sinir bozar. Neden?...Cevabı bulunmaz ve şans denip geçilir.

      Öyle de şansı az olanlar vardır. Uğraşır, didinir, iyi niyetlidir, candır, insandır ama nafile....Bir türlü yola gelmez diledikleri. Tabiri caizse kendini parçalar, yine de olmaz. Durum bunu gösterince, şans devreye girer. ''Şans işte! Olmadı'' denir ama, içimizde ne ağrılar yaşanır.

    Aslında en zorlardan biri, kabullenmektir. İnsan, yapısı gereği, çoğunlukla karşı çıkar olduramadıklarına, reddeder bunları. İşte o vakit geçerli olan da hırstır. Ve farklı şekillerde amacına ulaşmaya çabalar kişi. Orantıya vurduğumuzda, bazısı çok örselenmeden kabullenir, bazısı kendine eziyet ede ede.....Sonuç değişmez....Fark, geçen zaman ve ruhumuzu yıpratma derecesidir. Kendini, değişik şekillerde avutanlar olur. Ya olurdu da şu yüzden, bu olmasaydı, filan olmasaydı......Şu, bu, filan olmasaydı da başka bir şey mutlaka bulunurdu. Gerçek böyle....Amaaaa, bir de olacağı varsa, kendiliğinden olur da inanamazsınız....

     Reyhan, düğün ertesinde, Cemal'e rastladığı günden beri huzursuz. Sözde evlenmiş, yeni bir döneme başlamıştı. Eski kırgınlığı, üzüntüsü gömdüğü yerden ne çabuk hortladı! Hep böyle olacaksa, buna nasıl dayanılır? İsyan etmedi çünkü, böyle büyütülmüştü. Üzülüyordu hem de çok. Ne öncesinde ne sonrasında tam mutlu. Sali ile doğru düzgün konuşulmuyor ki! Kırgın mı, yoksa soğudu mu kendinden? Al işte yeni bir muamma. Düğün gecesi, sevgi sevgi bakan adam gitmiş, suskun, sanki yaralı biri gelmişti yerine. Oysa saklanan bir şey yoktu ortada. Sali, biliyordu  olanları. Şimdi neyin hesabı soruluyordu kendine?

        Sali'yi elinde olmadan, bir şekilde üzdüğü için suçlu hissediyordu çünkü, tertemiz insanlığı ile eşi olmuştu, yürek yürek şefkati ile dünyasını paylaşmıştı. Suçluydu çünkü, bu iyi adama istemese de eski illetini bulaştırmıştı. Çaresizdi çünkü gönlü hala Cemal'e aitti. İkiye bölünmüş yürek, ikiye ayrılmış hayat....Artık güzel olacak derken başka bir dert....Bir ara kendinden tiksindi, hatta Cemal'den nefret etti. Tüm olanların sorumlusu....Havai, sadece kendini düşünen, yalan sevdalı adam....

      Düğünden sonraki günlerde normal  seyre dönüldü .Kayınpederi ve eşi erkenden işe gidiyor, kendisi kaynanasının yanında iş görüyor, arada misafir geliyor, bazı da onlar misafirliğe gidiyor. Ailesini de istediğinde görüyor. Sali'nin aralarına getirdiği mesafe dışında iyi her yaşanan. Görünüşte doğal. Lakin Reyhan, mutsuz, hep bir eksiğin varlığını duyuyor.

     O akşam, evde odalarına çekilince, konuşmayı düşündü Reyhan. Sokuldu Sali'ye, yumuşak bir sesle:

''-Anlıyorum, içindeki kırgınlığı ama, inan namusuma halel gelmedi. Senin karınım. Verdiğim üzüntü haksızlık sana. Affetmeye çalış, uzaklaşma benden. Senden başka kimsem yok gayrı gönül evimde. O, yakamı bırakmasa da bir kabus, bir hastalık sadece. Oysa sen gelecek hayatımsın, böyle etme!''

  Sali, hiç konuşmadan baktı yüzüne, gerçi sözlere gerek yoktu ki!...Bakışlarında belirmişti düşündükleri. İkisinin de gözleri buğulandı. Adam çok seven, kadın ise henüz bu ışıltılı dünyaya giremeyen....Genç adam, geçecek gibisinden. onun saçlarını şöyle bir okşadı, sonra eski sessizliği ile uyumaya gitti....

    Reyhan, yine kara bahtıyla baş başa....Zaten Sali öyle çok konuşan biri değildi. Bu da bir sorun. Ne oluyorsa içinde....Doğanlar, ölenler onun derinliğinde  meçhul....Hassas, kırılgan bir genç adam. Vur ensesine, al ekmeğini denen cinsinden, iyinin iyisi, içli.....Bir o kadar da ışıltılı, sıcacık yapıya sahip.......Daha önce söylenenlerden birini tekrar edelim: Dünya tatlısı, bir garip ademoğlu....

      Düğün gecesinden sonra uzak durmuştu Reyhan'dan. Yan yana uyuyan iki tanımadık misali....Annesinin, babasının yanında konuşması gerekirse, gözlerine bile bakmadan. Bir şeyden şüphe edilmemesi gerek. Tatları kaçmasın diye....''Demek, evlilik böyle bir şey.'' diye geçirdi içinden. Evlenip de tam anlamıyla rahat eden yok. Herkesin derdi farklı farklı da bu derdi öncesinden çeyizi ile beraber taşımıştı yeni evine. Halbuki, o ilk sabah onu uyandırdığında duyduğu sözler,içini kıpırdatmış, adeta ruhunu okşamıştı:

''-Seninle uyanmak çok çok güzel!...''

  Kararan yüreğine inceden bir aydınlık sızdı. Şimdi kırgındı ama, kendini sevdiğinden emindi. Düzelirdi zamanla. Kendine düşen, her zaman olduğu gibi sabretmekti. Karanın ardı beyaz mutlaka.....Dönüp baktı, kocası yorgun, hemen uyuyakalmış. ''Ben de yatayım artık, erken kalkacağım.Gün ola harman ola!''diye düşündü. Sali'nin yanına usulca sokuldu ama, adam rahatsız olmuş gibi sırtını dönüverdi. Genç kadın, yeni bir soğuk dalgasını yaşadı adeta. Çok direndiği halde, bu sefer serbest bıraktı gözlerindeki yaşları. Çaresiz, kendi de sırtını döndü, Şu an elinden gelen hiçti. Ilık göz yaşlarını sildi, gözlerini sımsıkı yumdu. Güneşin doğmasını bekledi. Sabah, hayırlıydı.....

     Sabah, Sali'yi işine uğurlarken, hep onun gözlerine baktı. Avuntu verecek bir ışık aradı. Adam, dalgın, aklı hep başka yerlerde gibi, bir umut kırıntısı dahi bırakmadan gitti....Omuzları çökük, eve döndü. Ayşe, bir şeyler sezmişti ama, adını konduramamıştı. Bu nasıl yeni evlilikti? Gelinine yaklaştı:

''-Kızım neyin var? Yüzün gülmüyor.''

''-Bir şey yok ne diyeyim?''

''-Ne istersen söyle yapalım, sen bizim kıymetlimizsin. Çekinme!''

Reyhan, dalgın, sessiz. Ayşe'nin birden heyecanla gözleri parladı;

''-Kız yoksa gebe misin? Ondan mı bu durgun, bu değişik haller?''

Ne olduğunu şaşıran genç kadın, boş boş baktı kaldı. Ayşe, kendi söyleyip kendi seviniyor:

''-E zamanı da geldi artık. Biz de torun görelim!''

Reyhan, kekeler gibi:

''-Bilmem!'' dedi.

''-Anlarız. Seni bugün, işimiz bitince Ebe Hanife'ye götüreyim. O, bilir!''

       Neredeyse hoplaya zıplaya,sevinçle işlere girişti, Ayşe. Kendisi hala şaşkın. Düğün gecesinden sonra hep uzaktılar, olabilir miydi acaba? Hiç aklında olmayan bir şeydi bu. Şimdi de bunu mu düşünüp duracaktı? Nasıl işler? Offf! Offfff! Biri bitmeden, diğeri başlıyor. Güç yeter mi bu olanlara?

    Bir değişik devran başlamış, koşup gitmekte. Dünya hızla dönmekte....Umutlar, ölüyor,ardından  yeniden yeşeriyor. Belki de minik biri, yola çıkmış gelmekte....




SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ  YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin