Hafiften gelen akşam serinliğinin güzel tadı kendini hissettirmeye başlamıştı. Elif, özenle hazırlanmış masaya kurulmuş, sabırsızlıkla babasını bekliyordu. Yerinde duramayan, yaramaz bir çocuk olmuştu adeta. Bir türlü sakinliği bulamadı. Kıpır kıpırdı. İki de bir gözü kapıya yöneliyor. Sabırsızca babasını beklemekte .Uzun zaman geçmiş gibi düşünse de aslında saniyeleri buluyordu tekrar tekrar aynı noktaya bakması. Sonunda Ramazan uzaktan göründü. Elif, bir bayram günü mutluluğu içinde sevinç dolu .Kız dikkat etmese de adam ağır adımlarla düşünceli düşünceli kameriyeye yaklaştı .Şöyle bir masaya baktı. Yok yok.....Memnun bir ifade yüzüne yerleşti. Elif'in tam karşısındaki koltuğa oturdu. Fakat,sürekli bakışlarını kaçırıyordu kızından. Kah masmavi havuzu inceliyor kah bahçeyi gözden geçiriyor. Elif, bu anlayamadığı mesafe karşısında bir an durakladı. Dudaklarındaki gülümseme dondu, mutluluğunun üzerinden siyah bir bulut geçti. Çok konuşmak istese de bu durumun nedenini anlamak isteyerek durakladı. Oyuncağı elinden alınmış bir çocuk oldu, sanki her an ağlamaya hazır gibi alt dudağını büzdü.
Ramazan, biraz ötelerinde bekleyen hizmetçiye, yemeği getirmelerini söyledi. Ciddi bir duruş ile bekledi. Elif, bu mesafe karşısında durakladı. Oysa nasıl da konuşmak geliyordu içinden....Kızın yüzüne endişe yerleşti. Mutluluğunun üzerine kara bir bulut gelip çöreklendi. Babası ağır ağır yemeğini yerken, kendisi elinde çatalı ile tabağında değişik şekiller çiziyordu ama, bunun farkında değil. Uzun bir zaman baba ile kız karşılıklı sustular. İkisinin de açıkça konuşmaya cesaretleri kalmamıştı. Adam, yanlış bir laf edip kızını üzmekten korkuyordu. Ya o sinir nöbetlerinden birine kapılırsa, diye endişeli. Ama, diğer yandan bir baba olarak ağırlığını koymalı ve bir hata yapmaktan kızını korumalı, diye de kararlı....
Elif, aslında babasının yüz ifadesinden çok şeyler anladı. Beklemeyi tercih etti. Sonuçta hassas bir konu üzerinde konuşulacaktı. Babasını çok iyi tanıyordu. Bir anlık öfke ile çok ters bir şekle sokabilirdi durumu. Tek dayanağı, biricik kız çocuğu olarak, babasının kendisine hayır diyemeyeceği idi. Fakat, içinden çok iyi tanıdığı, o ses,yine de temkinli olmasını tavsiye ediyordu, bu düşünceler içinden babasının sesiyle çıktı:
''-Neden yemiyorsun? Tabağın olduğu gibi duruyor.''
Elif bir an ne cevap vereceğini bilemedi. Sonra:
''-Aç değilim.''dedi.
Ramazan:
''-Ne oldu birden bire? Beni gördüğünde keyfin yerindeydi.''
Elif, diyeceklerini çok iyi düşünerek seçmeye çalıştı:
''-Evet, o zaman öyleydi. Sonra......''
Lafını yarıda bırakan kızının yüzüne dikkatli dikkatli bakan adam, bir süre bekleyip de sonucu duyamayınca:
''-Sonra?.....''diyerek adeta onu sıkıştırdı.
Kızın sırtından bir ter boşandı. Hem üşüdü hem sıcaktan bunaldı. Aklından o kadar çok düşünce ardı ardına geçiyordu ki kontrol edemiyordu. Kesin olan şey şuydu:Eğer Cemal'i istiyorsa cesaretli ve kararlı olmalıydı. Böyle ürke korka bir yere varamazdı .Çatalını tabağın kenarına bıraktı, hanidir eğik gözlerini azimle babasına dikti. O güne ona hiç karşı gelmemişti. Biliyordu ki babasının her verdiği karar, yine kendi iyiliği içindi. Durum bu sefer çok farklıydı. Ve şu an babasına karşı dik durması gerekliydi. Önce bir giriş yapması gerektiğini düşündü:
''-Senin düşünceli halini görünce, ben de sustum. Bugün, can sıkıcı bir durum yaşamış olabileceğini düşündüm. Seni böyle durgun, neşesiz görmek beni üzüyor.''
Ramazan, bu sözlerin az çok nereye doğru gideceğini tahmin etti, sakince:
''-Aslında olan bir şey yok. Sanırım bugün çok yoruldum.''dedi.
Elif :
''-Baba artık biraz dinlen! Bir sürü adamın var çalışan. Onlar sayesinde çoğu şeyi evden takip edebilirsin.''
''-Bu olmayacak bir şey değil ama, güvenilir adam bulmak zor, bu devirde.''
''-Onca çalışan içinde yok mu düzgün bir adam? Mesela Cemal nasıl?''
Cemal adını duyan Ramazan, elinde olmadan gerildi. Bu sıkıntı olduğu gibi yüzüne yansıdı. Bir an dişlerini sıktı ve gevşemeye uğraştı. Çünkü biliyordu ki kızının bu gence ilgisi vardı ve sert bir çıkış yaparsa araları kötü olacaktı. Sakin görünmeye çalışarak:
''-Cemal kısa bir süredir yanımda. Ne olduğu belli değil. İyi biri gibi görünse de emin olmak gerek. Öyle herkese güvenmek olmaz.''
Genç kız düşünceli:
''-İnsanları kendimizden uzak tutarak, tanıyamayız.''dedi ve bir süre babasının ne tepki vereceğini bekledi. Baktı ki sesi çıkmıyor, devam etti:
''-Ben onun iyi olduğunu düşünüyorum.''
Ramazan, imalı güldü, tahmin ettiği şeyleri duymuştu. Kendini yanıltmayan kızına bakarak:
''-Çok genç ve deneyimsizsin. Bu kadar rahat olmanın sebebi de bu zaten.''
Elif tekrar sustu, adam tabağından birkaç lokma daha yedi ve gülümsemeye çalışarak, ekledi:
''-Farkında olmadığımı mı sanıyorsun?''
Kızı şaşkın bakarken devam etti:
''-Ona ilgi duyup sevmeye başladığın ilk andan beri anlamıştım ama, geçer gider diye düşündüm. ''Ramazan'ın sesi oldukça ciddi bir perdeden devam etti, tehdit eder gibi:
''-Senin onu sevmen, o delikanlının iyi biri olduğu anlamına gelmez. Sen, gençlik coşkusu ile kapıldın gidiyorsun. Aklını bir kenara bıraktın, duygularını yaşıyorsun.....''
Elif, itiraz etmek için ağzını açtığında, babası yine onu engelledi ve sözlerini sıralamaya devam etti:
''-Ama ben senin gibi değilim. Olaya akıllıca bakıyorum. Gerçeği söyleyeyim, bu adam sana uygun değil. Daha çok erken, biraz zaman geçsin, çevremizden sana uygun biri çıkar. Evlenirsin, yuvanı kurarsın. Daha tam olarak on sekiz yaşını dahi tamamlamadın. İlk gençliğinin yalancı renklerine aldanıyorsun. Bu yüzden de gereksiz nöbetler yaşıyorsun ve bunu gördükçe kahroluyorum....''
Genç kız sustu çünkü, bir türlü babasına anlatamıyordu yaşadığını. Nasıl ki ben aşık olayım demekle bu ,olmuyorsa, artık filancayı sevmeyeyim diyerek de aşk yok edilemiyordu. Sessiz kalması, babasını onaylamıyordu. Bu, anlatamamanın öfkesiydi. O öfkenin suskunluğuydu. Nemlenmiş, iri, kara gözlerini babasına çevirdi. Ramazan, her ne kadar tavrını bozmamakta ısrarlı olsa da o bakışlarda acıyı, üzüntüyü, kırgınlığı gördü. Çocukların içten, dürüst yapısı ile kızının ilk acısını, ilk hayal kırıklığını kanlı canlı buldu, o sitemkar gözlerde. Yüreğinin en zayıf yerinden bir tel koptuğunu duydu. Her kötülükten koruduğu biricik can parçasına, ilk yaşam kırgınlığını yine kendisi yaşatmıştı. Adaletsiz yaşam, acımasızlık zaten had safhadaydı, bu dünya denen yerde.....Emindi ki bir gün, kızı elbette bu yaptığını anlayacaktı ve kendine hak verecekti.
Elif, yanlış zaman, diye düşündü. İmkansıza inanmıyordu.Sabır edip zamana bırakmak en iyisi olacaktı. Bu şekilde davranarak, zaman içinde hem babasının Cemal'i sevmesini sağlayacaktı hem babasını üzmeyecekti hem de aşkının geçici olmadığını gösterecekti. Zor bir yola girse de dönmeye niyeti yoktu kızın......
Aşkın içeriği de az çok bu bileşimden oluşuyordu. Biraz imkansızlık, bir tutam zorluk ve alabildiği kadar hayal....Eğer kıvamı tutarsa, sonuçta lezzetinden geçilmeyen bir aşk karşımıza çıkıyor.....Ne yerde ne gökte olunur, zor vız gelir ama, çok güç bulunur.....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)
Dragosteİdealize edilmiş bir aşk değildi..Bir zamanlar gerçekten yaşamış ama,bugünde olmayan insanlar...Aşkın da cinselliğin de şansızlığın da en güçlü ve en saf hali....Kalp aşka bağlı kalsa da ten ve arzu hükmünü sürdürmüş.Belki vücut ihtirasın elinde tat...