Reyhan, iyice ağırlaşmıştı. Günleri saymakta. Yürümekte bile zorlanıyor. Elleri, ayakları şiş. Herkes heyecan ile bekliyor. Eli kulağında. Yemekten sonra, o akşam, odasına çekildi. Son günlerde böyle olmuştu. Kendini taşımaktan yorgun .Arada Ayşe yanına geliyordu, bir ihtiyacı olursa diye. Herkes tetikte. Yatması bile rahat değil, ne tarafına dönse olmuyor. Heyecanı başka bir yöne dönmüştü gayrı. Bir an önce doğurmak ve en azından zorlanmadan yürümek ya da oturabilmek. Çok yorgundu. Uyku ağır bastı bir ara, kendini bıraktı.
Ne kadar geçti belirsiz kendine. Mırıl mırıl konuşmalar duydu. Aslında önce bir şey anlamamıştı ama, Cemal lafını duyunca dikkat kesildi. Konuşan kayınpederi idi:
''-Bugün duydum. Cemal neyi var, neyi yok satmış. Geçenlerde Türkiye'ye dönmüş.''
''-Allah Allah! Demek o derece buradan soğumuş.''diyen de kayınvalidesi.
''-Kalıp ne edecekti? Kimi kaldı ki buralarda?''
''-O da doğru. Aile, akraba, kim varsa gitti. Atiye zaten sizlere ömür.''
Sali atıldı:
''-İyi oldu. Arada denk geliyordum, canımı sıkıyordu görmek. Gitsin, bizi bize bıraksın!''
Bir sessizlik çöktü sonrasında.Reyhan'da uyku falan kalmadı. Üzüldü içinden. Bu ikinci ayrılıktı. Yollar ayrı düşmüş, bir de araya mesafe yerleşmişti. İçlendi .Artık arada belki yolda karşılaşırım, görebilirim ihtimali, kuş olup uçmuştu. Eşini, evini çok seviyordu ama, Cemal'in yeri başka. Gönlünün en kırık yerinde, belki de en ince yerinde durmakta. İnsan olmaktan çıkmış, önce ince bir ağrıya dönüşmüş ve içinin en karanlık yerinde hapis olup kalmış. Yaşamının karanlık dolu, hastalıklı yanı. Gözleri acıdı, sulandı. İlk heyecanını, solan renginde bırakmaya mecbur. Ağladı,ağladı.....İyice bellemişti ki bu, kendisi ile mezara kadar yaşayacaktı. Ne kadar uğraştıysa da yok edememişti. Doğrulup, diğer yanına dönmeye çalıştı. Derin bir sancı başladı birden kasıklarında. Böyle bir acıyı daha önce hiç tanımamıştı. Dayanamadı bir çığlık attı, bir daha....Daha çoğaldı, sanki iç organları parça parça oluyordu. Ter içinde kaldı. Ayşe, koşup geldi yanına:
''-Vakit tamam oldu sanırsam.Sali! Saliiii! Koş! Hanife'yi getir!''
Sali,şaşkın ortada dönüp duruyor:
''-Oğlum! Git Hanife'yi al da gel! Durma!''
''-Oluyor mu oluyor mu?!''
''-Git de dediğimi yap! Çabuk!''
Reyhan, tekrardan bağırmaya ve inlemeye başlayınca, Genç adam suçlu hissetti. O şaşkınlıkla, bir ayağında terlik, bir ayağında pabucu ile koştu gitti. Ayşe, kapıda görünen kocasına:
''-Sen gelme! Çık bahçede bekle!''dedi.
Adam, sessizce bu emre uydu. Bahçede, soğuğa aldırmadan oturdu. Pijamasının üzerine giydiği ceketin cebini yokladı. Aradığını buldu ama, o telaşla nasıl becerdiyse ezmişti cigara tabakasını. Güldü kendi kendine. Az yamulmuş olanlarından seçti bir tane ve yaktı. Söylendi:
''-Velede bak! Daha doğmadan iki ayağımızı bir papuca koydu!'' Güldü. Eğrilmiş cigarasını yaktı, keyifle tüttürdü. Dede olmak kolay değildi. Tadını çıkarmaya başladı anın. Bir ara yerinden sıçradı. Bahçe kapısı sanki yerinden söküldü hissine kapıldı. Koştu gitti ki Sali. Şaşkınlıktan her zaman kullandığı kapıyı açmakta zorlanıyor, adeta tekmeliyor açılsın diye. İçerden açıverdi:
''-Sakin ol deli oğlan'' dedi. Hanife hemen içeri yollandı. Sali de peşinden giderken, kolundan yakaladı:
''-Dur! Biz burada bekleyeceğiz. Anan tembih etti.''
Genç adam durdu, bir yol iskemleye oturdu, olmadı, bahçede dolanmaya başladı. Duyduğu çığlıklar korkuttu, kanını dondurdu. Ani bir şimşek gibi aklından geçenden ürperdi. ''Ya Atiye gibi olursa, ölürse!!'' Daha telaşa kapıldı:
''-Baba! Kötü bir şey olmaz değil mi? Korktum ben. Çok bağırıyor!''
''-Seni doğururken annen de böyle çığlık çığlık bağırdı. Pek anlamam ama normal olsa gerek.'' dedi ve gözleri oğlunun ayaklarına takıldı. Birinde terlik, birinde papuç. Güldü:
''-Pek güzel uydurmuşsun, yeni moda!'' dedi. Sali o zaman fark etti halini. Demek onca yolu böyle gidip gelmişti. Başladı kahkaha atmaya. Sonra babasının ağzındaki cigaraya baktı, daha çok güldü. Sağa dönük,eğri....Babası da katıldı kendine....Sakinlediklerinde, gözlerindeki yaşları sildiler. Hep ağlamaktan olmazdı ya!...Güldükten sonra daha güzel. Zaman yine görevini yaptı, geçti gitti.
Ayşe fırladı kapıdan,yanlarına geldi:
''-Oğlan! Bir oğlumuz oldu!'' O da oturdu yanlarına:
''-Tombik, yağız bir erkek bebe...Gözümüz aydın!'' Sali gitmeye davranınca, kolundan çekip durdurdu:
''-Daha değil! Bir toparlayalım ortalığı! Ben seslenince gel!'' Hızla döndü gitti.
Genç adam duyduklarına inanamıyor gibi:
''-Baba sen de duydun değil mi? Oğlum olmuş!''
''_Allah uzun, sağlıklı ömür versin! Oğlun kutlu olsun, oğlum! Otur hele, sakinleş biraz, al, bir cigara yak!'' Babasını bugüne dek hiç böyle görmemişti Sali. Titreyen eliyle bir tane yaktı. Aslında kullandığı bir şey değildi ama, babası demişse, demek ki iyi geliyordu heyecana. Aksırdı, tıksırdı, zehir gibi bir tat damağına yapıştı. İçinden''Nasıl içerler bu mereti anlamadım! Pis bir tadı var.'' diye geçirdi ama, babasına belli etmedi. İçer gibi yaptı, kendi kendine yana yana bitti o meret...Fırlattı attı....Anasının sesi duyuldu:
''-Sali! Sali! Gel bebeni gör!''
Genç adam, yine heyecan yaptı. Babası tuttu, yerinde taş kesilmiş adamı kaldırdı. İçeri girdiler. Vakit sabaha yakın. Reyhan uyur gibi kendinden geçmiş, dinleniyor. Bebek,sımsıkı kundağa sarılmış, yanında yatıyor. Pembe, yuvarlak, sevimli bir şey. Gözleri kapalı. Korka korka yaklaştı yanına Sali. Hafifçe oğlunun yanağını okşadı. Sanki kırılacak cam bir nesne gibi görüyor çocuğunu, zarar vermekten korkuyor....Babasına döndü:
''-Adını koyalım baba! Sen ver ismini!'
Yaşlı adamın gözleri yine doldu:
''-Babamın adını verelim .Ali,olsun!'' dedi.Ve sabah ezanı okunmaya başladı. Anlamlı, içten....Her yer sanki huzur kesildi. Abdest alıp, babası ile namaza durdular.
Babası, yani taze dede, bebeği dikkatle kucağına aldı ,önce kulağına ezan okudu, sonra da üç kere adını söyledi bebenin kulağına. ''Senin adın, Ali, Ali, Ali....İsim verme, tamamlandı. Çok yorgun düşmüşlerdi ama, uyumaya hiç niyetleri yoktu. Hepsi yeni gelen misafirin başında.
Doğum normal akışında olup bitmişti. Hanife'ye dolgun bir ödeme yaptılar. Çok mutlu ettiler ve evine uğurladılar. Tekrar bebenin başında oturup doya doya baktılar. Evin neşesi artmış, hanelerinde yeni bir ışık parlamıştı....
Reyhan bitkin uyurken, rüyalara dalmıştı, kendini bilmez. Dere kenarında, yeşil ağaçlar arasında, yine o sıcak Haziran günündeydi. Mutlu, gülmekte. Birden ortalık karardı, minik dere bir ummana döndü. Dev dalgalar arasında belli belirsiz bir ses. Ve Atiye belirdi. Yardım istiyordu. Korkuyordu Reyhan, kaçmaya çalışıyor ama, hareket etmesi imkansız. Çakılıp kalmış yere. Çığlık içinde uyandı...Baktı ki evinde. Rahatla iç geçirdi. Hemen bebeği aradı yanında yok! Salondan gelen seslerden anladı ne olduğunu. Kocası, anası, babası başında, o çok merak ettikleri miniği seviyorlar. Rahat ve mutlu hissetti tekrardan....Gözlerini kapadı usulca. Bedeni çok çok yorgun düşmüştü. Dinlenmeye ihtiyacı anlatılmaz....
Alemin sihri, candır. Can bulur, can verir, yaşamı devam ettirir....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)
Romanceİdealize edilmiş bir aşk değildi..Bir zamanlar gerçekten yaşamış ama,bugünde olmayan insanlar...Aşkın da cinselliğin de şansızlığın da en güçlü ve en saf hali....Kalp aşka bağlı kalsa da ten ve arzu hükmünü sürdürmüş.Belki vücut ihtirasın elinde tat...