Günler bir birine benzer geçmekte ufak kasabada. İş güç peşinde koşarken geçen zaman içinde tek fark, sayılarının gün geçtikçe azalması oldu. Yavaş yavaş, birer ikişer aileler göç etmişti. Bir kısmı da yol hazırlığında. Gelişmelere bakıldığında, artık gitmek farz olmuştu kendilerine. Yeni kurulan yönetim, kararlı bir şekilde kendi politikasını uygulamakta. Sanki bir çember içindeler ve her gün bu çember daha da daralmakta....Haberleşmek de imkan dahilinde değil. Türkiye'den gönderilen mektuplar asla sahiplerine ulaşamıyordu. Bu yüzden, aile, akraba ne halde bilinmez. Kimsenin kimseden haberi yok. Şartlar daha zorlaştırılmış, bir şekilde gidiş yolu Türklere sonuna kadar açılmıştı....
Yola çıkanların durumu da pek de iyi değil. Sahip oldukları evler, bahçeler, vs. devlet tarafından üç otuz kuruşa kapatıldı. Kimisi, umutsuz, her şeyini olduğu gibi bıraktı da gitti. Küskün ayrıldı asırlık topraklarından. En güç olanı karşılarındaydı, göç sonunda her şeye sıfırdan başlamak....Sali, bu olanlar içinde babası ile bir çıkış yolu bulmak için çok düşündü de olmadı. Şartlar belli. Boyun eğmeleri gerek. Ya yok yere her şeyi elden çıkaracaklar ya da olduğu gibi bırakıp vazgeçecekler.....
Kafa kafaya verip düşündüler. Bari yükte hafif, pahada ağır olanları kurtarsalardı. Atadan babadan kalan orta karar altın, geleceklerine kurmaya yeterli olacak gibi göründü. Ama, bu sefer de başka bir sorun çıktı karşılarına. Gidenlerin üzerleri aranıp, değerli ziynet eşyalarına el konuyordu. Ülkeden çıkarılması yasaklı maddiyat, diye belirlenen bir kanun hazırlanmıştı. Maksat, mümkün olduğunca parasal değeri el altında tutmak. Yeni idarenin güçlü olması için bu tedbirler elzemdi....
Sali'nin aklına güzel bir fikir geldi. Babasının da aklı yattı bu işe. Yanlarında birkaç eşya götürme hakları vardı.İ şte bunların arasına küçük bir masa ilave ettiler. Kare, tahta bacaklı bir masa. Önceden dört ayağın içini güzelce oyacaklardı ki kalın tahta buna müsaitti. Altınları bu boşluğa yerleştirip güzelce altını sabitleyeceklerdi. Harika bir buluştu kendilerince....İçleri ferah, sevindiler bu çözüme....
Sali, o akşam üzeri işten çıkınca, doğru eve geldi. Önünden geçtiği kahveden laf atan arkadaşlarını, işim var diye geçiştirdi. Oyalanmanın zamanı değildi. Büyük bahçe kapısından girince:
''-Reyhan! Reyhan kız!'' diye seslendi. Kadın şaşkın, kapıdan başını uzattı:
''-Geliyorum, ne oldu? Böyle sabırsız bağırıyorsun?''
''-Gel! Şu arkaya götürdüğümüz masayı buraya getirelim!''
''-Ne gerek var! İşimize yaramıyor, boş yere kalabalık yapıyor.''
''-Sen gel! Ne diyorsam dinle!''
Reyhan, başka bir iş olduğunu anladı ama, içeriğine aklı ermedi. Üstelemedi, kocasının peşinden gitti. Bir sürü işe yaramaz ıvır zıvırın arasından, çekiştirerek çıkardılar, eski masayı. Sali:
''-Ters çevirelim.''deyince daha da şaşırdı. Sadece adamı seyretmeye başladı. Eli işe alışkın adam, önce bir deneme yaptı. Korkusu, içini boşaltırken tahta bacakların dayanamayıp parçalanması idi. Olmadı, parçalanmadı. Biraz daha zorladı elindeki keski ile .Epey bir boşluk oluşturdu. Azar azar dört bacağı eşitledi. Reyhan:
''-Eee ne bu şimdi?''
Adam sakin cevap verdi:
''-Hiç! Aklına gelmez bir şey. İş tamam. Hadi içeri gidelim, anlatırım.''
Genç kadının şaşkın açılan gözleri, çocuksu bir ifade getirmişti yüzüne. Sali'nin pek hoşuna gitti, onun bu masum hali. Sarıldı, öpmeye çalıştı, karısı itti kendini:
''-Dur! Olmaz! Geçende de aynısını yaptın. Anam anladı, utandım, yerin dibine geçtim. Olmaz, böyle istemem.''
Genç adam ısrar etmedi. Karnı da açtı. O yüzden:
''-Pekiyi! Bu sefer senin dediğin olsun! Çok acıktım. Oyalanma hadi eve!''
Salona girdiklerinde Ayşe yine Ali ile oynuyordu. Onları görünce:
''-Hoş geldin oğlum! Hallettiniz mi babanla işleri?''
''-Oldu sayılır anne. Yemeğe bir oturalım, çok acıktım. Anlatırım. Babam de gelmek üzere zaten. Hep beraber konuşuruz.''
''-Olur. Hadi git üstünü değiş, temizlen. Reyhan sen de hemen kur soframızı!''
İki genç söylenenlere uydu, Sali odaya, Reyhan mutfağa yollanmıştı ki kayınpederi de geldi. Beraberce yer sofrasına oturdular. Yemeğini yarılayan Sali anlatmaya başladı:
''-En uygun zamanda biz de Türkiye'nin yolunu tutacağız. Babamla oturduk, yapılacakları sıraya koyduk. Son ana bırakılmaz her bir şey. Evin, bahçenin, bostanın satışından elimize fazla bir şey geçmeyecek. Altınlara sahip çıkalım dedik.''
Ayşe:
''-Sahip çıkarız, ne var ki! Takarım boynuma, kim ne karışır!...''
''-Öyle değil işte. Hükümet altın, mücevher gibi şeyleri götürmemize izin vermiyor.''
''-O nasıl şeymiş?! Benim bunlar! Anamdan kaldı, kimselere vermem!''
''-Üzerinde bulurlarsa el koyuyorlar. Birkaç parça eşya götürmemize izin var. Ben de şöyle düşündüm. Altınları saklayacağız.''
''-Nasıl?''
''-Arka bahçeye attığımız masanın ayaklarının içini biraz oyup boşalttım. Oraya koyup altını sıkıca kapatacağım. Kimsenin aklına gelmez. Böylece o altınlar, gittiğimizde,bize sermaye olacak.''
''-Aferin len! Nereden akıl ettin? Kimsenin aklına gelmez oraya bakmak.''
Sali, kendi ile ne kadar övünse yeriydi, akıllı adamdı işte. Babası:
''-Bana deyince aklım yattı. Umarım her şey yolunda gider.''deyince anası:
''-İnşaallah! Şu Bulgar gavurundan kurtulalım da elbet başımızın çaresine bakarız.''
Reyhan hiç lafa karışmadan sadece dinlemişti onları. Her biri çekilince, sofrayı da topladı. Döndü geldi yanlarına. Ali, artık ilk adımlarını atmaya başlamıştı. Ulaşabildiği her şeyi karıştırmak, en önemli işi olmuştu çocuğun. Biraz emekleyerek, biraz da adım ile dedesinin yanına varmış, sessiz cebinden sarkan tespihi çıkarmaya uğraşıyor. Ve almayı başarıyor. Önce boncukları bir yokladı, kopar mı gibisinden. Olmayınca, boynuna geçirmeyi akıl etti. Bu haline güldüler durdular. Reyhan, Sali'nin yanında oturmakta ve eşi ile gurur duymakta. Ne akıllı adamdı! Neler düşünmüş de ne çareler bulmuştu! Çalışkan, dürüst, azimli, zeki...Böyle insanlar asla aç açık kalmazdı. Kendini güvende hissetti. Bir an buluşan bakışlarında sevgi tadı ile baktı adama. Adam anladı, mutlu olduğunu düşündü. İyi ki sevmişim, diye geçirdi içinden genç kadını. Anası ile babası, kendilerini Ali'ye vermiş eğlenmekte. Karısına baktı, yüzünde huzur görünmekte....
Sevinçle doldu içi. Ailesi ile beraberdi, işler yolundaydı. Sağlıkları yerindeydi. Daha ne olsun! Herkesin kendine göre tanımladığı mutluluk, Sali içinde böyle bir tabloydu....Ana babasının görmesinden çekinerek, hafifçe karısının elini okşadı. Kadın gülümsedi kendisine. Büyük tablonun içinde, önemli bir detay olarak, kendi saadetlerini çizdiler....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)
Romantizmİdealize edilmiş bir aşk değildi..Bir zamanlar gerçekten yaşamış ama,bugünde olmayan insanlar...Aşkın da cinselliğin de şansızlığın da en güçlü ve en saf hali....Kalp aşka bağlı kalsa da ten ve arzu hükmünü sürdürmüş.Belki vücut ihtirasın elinde tat...