Reyhan, bu yeşillikler içindeki şirin yuvasına hemen ısınıverdi. Aklının ucuna bile gelmeyecek bir şekilde çocukluk arkadaşı ile yeniden bir araya gelmeleri ise tatlı bir güzellikti. Hediye vefalı kızdı. Kendini hiç yalnız koymadı. Elinden gelen yardımı da esirgemedi. Bazen uzun zaman geçse bile güzel ilişkileri olumsuz etkileyemiyordu. Yıllarca ayrı kalmamış gibi sıcaktı araları. Güzel havalarda bahçe sefalarında tatlı tatlı söyleştiler, eskileri andılar. Soğuk günleri de sevgilerinin sıcağında erittiler. Gürül gürül yanan sobanın yanında, konuştukça geçmişi kah güldüler, kah hüzünlendiler. Çünkü kasabalarındaki her hısım artık aralarında değildi. Anası, babası gibi arkadaşının ailesi de birer birer göçüp gitmişlerdi bu dünyadan...
Yalnız, Reyhan'ı huzursuz eden bir yanı vardı arkadaşının. Her ne hikmetse, arada sırada lafı döndürüp dolandırıp Cemal'e getiriyordu. Bu, bir türlü kapanmayan bir yarayı azdırmaktan başka bir şey değildi. İçindeki sevgi ile baş etmek için neler çektiğini bir Allah biliyordu bir de kendisi. Kendince mantıklı bir neden de bulamıyordu, bu davranışa. Acaba maksadı neydi de yeniden onu hatırlatma gereği duyuyordu arkadaşı...Eğer Hediye'yi çok iyi tanımasa, düşmanca yapılmış bir ızdırap girişimi diye adlandırabilirdi ama, değildi...
O günün öğleden sonrasında, işler bitince yine buluştular, laflamak için. Sali'nin özene bezene düzenlediği bahçede, minik masanın çevresinde, kahvelerini yudumlarken, Hediye, ilahi bir emir gelmiş gibi pat diye yine malum konuyu açtı:
''-Reyhan!''
''-Söyle hadi! Aklına ne geldi yine? dedi, sakince Reyhan.
''-Bir şey soracağım.''
''-Sor...''
''-Olmaz ya! Diyelim ki Cemal buraya geldi...Ne yaparsın?''
Reyhan birden gerildi:
''-Ne yapılır sence? Hiçççç!!.. O evlenmiş, ben zaten evliyim. Ne olabilir ki?!..''
Hediye:
''-Yok öyle demek istemedim. Yani mutlu olur musun?''
''-Gene saçmalamaya başladın. Aradan geçmiş otuz yıl. Çoluk çocuğa karışmışız, yaşımızı almışız. Yeter artık!..''diye, onun lafını ağzına tıkıp, başka şeylerden konuşmayı diledi ama, içi çok başka...Bunu arkadaşına belli etmemeye dikkat ederek:
''-Ne dersin? Çay demleyeyim mi? Az sonra Sali de gelir. Hep beraber keyif ederiz.''
Lafının geçiştirilmesine az da olsa bozulan Hediye, biraz sert bir sesle:
''-E madem çok istiyorsun, demle de içelim.''dedi ve yanında getirdiği çantasından beş şiş ile örmeye başladığı çorabı çıkardı. Bazen gereksiz ve saçma şeyler söylese de el işinde çok marifetliydi. Reyhan, onu bahçede bırakıp mutfağa yöneldi hızla. Aslında istediği birkaç dakika olsa da kendisi ile kalmaktı. Bir yandan da düşünüyordu:
''-Bu delinin bildiği bir şey mi var acaba? Yoksa gerçekten Cemal gelecek de ağzımımı arıyor?Allahım! Ya gelirse!..''
Eli ayağına dolaştı. Bir coşku tüm varlığını sarıverdi. Demliği titreyen ellerinden yere düşürdü, metalik ses tıngır tıngır betonda yankılandı....
Hediye:
''-Kız ne oldu? Geleyim mi?''diye bağırınca telaşla:
''-Yok bir şey. Şimdi geliyorum...''cevabını verdi hızlı hızlı. Beyni durmadan işliyordu yine:
''-Gelir mi acaba? Gelse bile ben onu görebilir miyim? Yüreğim onu görmeye dayanır mı? Ya herkes anlarsa, görürse!..Ayıp!..Rezil olurum cümle aleme...''diye bir süre endişelendi. Sonra kendi kendine güldü:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)
Romansaİdealize edilmiş bir aşk değildi..Bir zamanlar gerçekten yaşamış ama,bugünde olmayan insanlar...Aşkın da cinselliğin de şansızlığın da en güçlü ve en saf hali....Kalp aşka bağlı kalsa da ten ve arzu hükmünü sürdürmüş.Belki vücut ihtirasın elinde tat...