İnsanların bir kısmı ömür boyunca çocukluğunu kaybetmez. Sevgisi, tepkisi hep karşılık beklemeden ve içten olur. Kırıldıklarında ise aynı ufak çocuğun şiddetli ağrısına kapılırlar. Ve bir çocuk bazı şeyleri nasıl asla unutmazsa, onlarda önemli gördüklerini, mutlu olduklarını hiç mi hiç unutmazlar. Ömürlerce yeniden yeniden yaşarlar ama, kesinlikle öldürmezler. Onların yüzlerine baktığınızda yaşları ne olursa olsun o saflığı ve güzelliği her daim görürsünüz. Pembe yanakları, kadifemsi tenleri ve içinde ışığı hiç sönmeyen gözleri ile diğer insanlardan kolayca ayırt edilirler...Sevinci de acıyı da en güçlü hali ile yaşarlar....Onlardan kimseye zarar gelmez. Kendilerini kırarlar ama, başkalarını asla...
Reyhan eve nasıl vardı, nasıl hala ölmedi bir türlü anlayamıyordu...Alıştım artık, bir şey olmaz dediği o can acısını hiç bu kadar şiddetli hissetmemişti. Kara bir deliğe ya da bir anafora kapılmış gibi kendini bıraktı...Kaburgalarının tam ortasında sancı ve ateş ile karışık başka bir yürek atıyordu sanırsınız...Her nefeste daha da içine içine, ta derinlere yayılıyordu durmadan...Dili damağı kuruduğunda içtiği su asla yeterli değildi ferahlamasına...Kaldığı yerden kıpırdayamıyordu. Bir karabasana dönmüştü ki her soluğu azaba çeviriyordu...Üzerine çöken tonlarca ağırlık, göğsünü sızım sızım inletiyordu....Ağlamaya inat gözleri kurak bir çöldü artık. Oysa bir iki damla düşse bile can getirecekti bedenine...Boğzındaki tıkanma, içindeki ağırlık hafifleyecekti ama, boşuna....İsyana dili varmadı ama, iç acısını adeta kustu:
''-Sadece sevdim! Onunla mutlu olmayı diledim! Bu kadar mı imkansızmış! Herkes sevdiğine varırken ben niye lanetlendim! Ve neden bunca yıl düşmedi yakamdan?! Unuturdum! Ailemle mutlu olurdum! İki yaşam arasında sıkıştım kaldım! Dünyadaki cehennem!''
Nefes almak için durakladı ama tükenmedi:
''-Yarabbim! Yardım et! Boğuluyorum! Güç ver bana!''
''-Reyhan kim var kız? Kiminle konuşuyorsun? Ben geldim!..''cümleleri ile baygınlık noktasına ulaştığını sandı bir an. Gözleri karardı, ne diyeceğini bilemedi Sali'ye...
Sali, mutlu mutlu gülümseyerek girdiği salonda karısını yüzü bembeyaz görünce yerinde dondu kaldı önce. Sonra hızla masanın üzerindeki kolonya şişesini aldı. Reyhan'ın yüzüne, alnına sürdü önce. Sonra da boynuna ve bileklerine.Bir yandan da söyleniyordu:
''-Sana bir şey olursa ben ne ederim! Hadi kendine gel artık! Ne oldu böyle sana?!''
Ne dediyse cevapsız kaldı. Kendi dedi, kendi dinledi. Baktı ki ne etse faydasız, karısının yanına çöküp çaresiz ağlamaya başladı...Uzun zaman böyle kaldılar. Kadın olan biten her şeyin farkında ama, ne yapacağını bilmez. Yine ikiye bölündü. Sali'nin çektiği kendi yüzünden. Bir tarafta kendi yürek acısı diğer yanda hiç suçu olmayan kocasına çektirdiğinin azabı...Hangi birine yansın?!..Sonunda elini uzattı ve eşinin saçlarına dokundu. Sali başını kaldırdı, ağlamaklı:
''-Bir an öleceğini sandım...Sen olmazsan ben de yaşamam....''dedi ve:
''-Nasıl açıldın mı biraz? İyi misin artık?'' diye sordu.
Kadın, evet anlamında gülümsedi ama yerinden kıpırdamadı....Sali, göğsüne başını yaslamış,bu kabusun bitmesini beklemekte...Neden sonra Sali:
''-Gel seni bahçeye çıkarayım, temiz hava al, iyi gelir.''dedi.
Kadın tamam der gibi yerinden doğrulmaya çalıştı.
''-Dur! Kendini zorlama! Ben taşırım seni.''diyen kocası kendini kucaklamıştı bile.
Sevgi ve iyilik, aşk ve merhamet, ihtiras ve suçluluk...Her bir şey karışmıştı demek az, arap saçına dönmüştü yaşamında...Yüzünü Sali'nin boynuna gömdü ve sadece:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)
Romanceİdealize edilmiş bir aşk değildi..Bir zamanlar gerçekten yaşamış ama,bugünde olmayan insanlar...Aşkın da cinselliğin de şansızlığın da en güçlü ve en saf hali....Kalp aşka bağlı kalsa da ten ve arzu hükmünü sürdürmüş.Belki vücut ihtirasın elinde tat...