Bölüm 41

2.3K 43 7
                                    

      Sali, konukları uğurladıktan sonra, iç rahatlığı ile tatlı tatlı gülümseyerek içeri girdi. Anası ile babası odalarına çekilmek üzere. Daha da o güzel gülüş yüzüne yayıldı. Karısı ile baş başa kalabileceklerdi.....Reyhan, dalgın bir halde ortalığı toparlamakta. Ayşe:

''-Güzel gelinim! Her işi sana bırakmış gibi oldum. Bir halsizlik birden çöktü üzerime, yaşlılık işte.''

''-Olur mu ana hiç öyle şey!? Ben her bir şeyi yaparım. Var git dinlen sen. Allah rahatlık versin!''

''-Bir tane kızım! Kendin gibi huyun da güzel. Size de Allah rahatlık versin!''dedi ve kocasının peşinden odasına çekildi. Ali, divanda, uyuyakalmış. Bütün akşam oradan oraya, dolandı durdu, sonunda da bitkin düştü. Masum, gökten bir süreliğine dünyaya uğramış, minicik bir melek gibi.....Sali, bir süre onu seyretti. Evlat gibi tatlı bir şey mi var?, diye geçirdi içinden. Ve hınzır bir ifade ile yerinden kalktı, ayaklarının ucuna basar gibi belli etmemeye çalışarak, karısına yöneldi. Reyhan arkası dönük, boş bardakları topluyor. Büyük bir istekle, alışkın elleri yine kadının beline dolanıverdi. Genç kadın, kurtulmak için debelense de, hem Ali uyanmasın hem de diğerleri duymasın diye gıkını çıkaramıyor. Sali'nin en sevdiği durum....Reyhan'ı yer minderine yatırmak üzere. İki pehlivanın kıyasıya güreşmesine benzedi halleri. Kadın bir yandan fısıldar gibi:

''-Ya bırak! Bir gören olacak! Yapma!''derken, kocası onu tuşa getirmek üzere azim ile uğraşmakta. Ama, kıvrak bir hareketle kurtuldu, kadın. Yağ gibi kayıverdi adamın elinden.....Sali şaşkın....Kendi de az değildi hani! Uzaktan, adama dil çıkarmayı da ihmal etmedi. Hırsla kocasının kendine doğru yürüdüğünü görünce koştu, mutfağa girdi, kapıyı kapatıp sırtıyla destek verdi, açamasın diye. Şimdi biri dışarıdan zorluyor, öteki içeriden dayanmakta....Kıkırdadı Reyhan. Birden aklına kardeşi geldi, küçükken hep böyle dalaşırlardı. Çocukluk ne güzel bir şey!...Nesrin'i düşününce, Hayri'nin donuk yüzü de geldi gözünün önüne. Birden neşe yerini sıkıntıya bıraktı. Kendi kendine tıslar gibi:

''-Pis! uğursuz!''derken de Sali kapıyı aralamış, başını içeri uzatmış:

''Kim? Ben mi?''diye soruyor ve imalı gülümsemesine devam ediyor.

Kadın toparlandı. Bu, söylenecek bir şey değildi. Kocası anlamasın. Bozuntuya vermeden:

''-Hadi git başımdan! İşim var! Git uyu!''

''-Gitmem! Seni almadan gitmem!''

''-İşim var!''

''-Boşver işi! Tabaklar, çanaklar kaçmıyor ya!''Kadını duvara yapıştırmış, bir yanda öpmeye çalışıyor. Kadın karşı geldikçe, daha çok arzuluyor onu. Eteğini sıyırmaya davrandı. Reyhan ise onun açtığını, kapatmaya uğraşmakta:

''-Git! Annen ya da baban görecek! Dur!''

Adam, kendini duymuyor, iştahla saldırmaya devam ediyor. sonunda anladı ki kurtuluşu yok. Alçak sesle:

''-Sen git odamıza, ben geliyorum şimdi.''

''-Söz mü? Bir keresinde de böyle dedindi de uyuyup kalmıştım. Hatırla! Uyutma beni!''

''-Tamam! Uyutmam! Hadi git!''

''-Bekliyorum!...''derken, biraz da tehdit dolu bakışlarla odalarına yöneldi. Oda minicik ama sevimli. Yatağa hemen girmedi. Üzerinde ne varsa çıkarıp,öyle yattı. Kollarını başını altına kenetleyip mutlu anı beklemeye başladı.....Karısını çok seviyordu. Hele bu utangaç hallerine deli oluyordu. Her seferinde, ilk defa tanır gibiydi onun tenini. Her defasında aynı coşku....Yumuşak, pürüzsüz, sıcacık bir teni vardı Reyhan'ın. Dokundukça kendi diliyle cevap veren, tatlı, öpülesi....Sali, bir ateşin vücudunda yürüdüğünü ve yayıldığını hissetti. Sabırsızlandı....

        Reyhan, son birkaç kap kacağı da rafa kaldırıp, canı sıkkın bir iki adım attı, odalarına doğru. Sessiz. Gördüğü manzara kendisini güldürdü. Sali, çıplak,bir eli yanağına dayalı yine uyuyup kalmıştı. Kolay değil ,bütün gün yoruluyordu. Ve akşam da böyle uykuya teslim oluveriyordu arada. Salondan, usulca Ali'yi kucaklayıp taşıdı, beşiğine yatırdı. Pamuklu kumaştan, beyaz, bol geceliğini sırtına geçirdi. Kocasını rahatsız etmekten çekinircesine, yavaşça yatağa girdi. Adam, anlamış gibi kıpırdandı, ona doğru döndü:

''-Geldin demek sonunda.....''diye sayıkladı ve horultulara kapıldı....Ama bir elini kadına doğru atıp sarılmayı unutmadı. Refleks gibi,gayri ihtiyari.....

    Reyhan, düşünceler daldı da kaçırdı tatlı uykuları.....

    İnsanın kimi zaman,hiç yaşamamış olsaydım dediği, ömür bölümleri vardır. Hatırlamak bile istenmez. Sıkıntı verir, çözümü bulunmaz....Yüz yüzeydiler şimdi. Sali, temiz yüzü ile kendinden geçmiş. Bir süre onu seyretti kadın. Yanında olması, güven verici. Keşke Cemal hiç olmasaydı....Keşke gözümü açınca gördüğüm tek erkek sen olsaydın....Kusursuz bir saadet yaşanırdı o vakit. Sen bunları hiç hak etmiyorsun....Öyle güzel bir yüreğin var ki.....Sadece seni tanısaydım, bir seni bilseydim....Suçluluk olmadan, yüzüne bakabilseydim....Ruhumdaki illet, hiç olmasaydı....Bir yanım sen, diğer yanım yasak kesilmeseydi.....

    Kadın, huzursuz, yüzünü diğer tarafa döndü. Ali'ye takıldı bakışları, düzenli nefeslerinin sesini dinledi. Bir parça rahatlar gibi olsa da beynine yine Nesrin ile Hayri üşüştü.

      Baba parası ile yaşayan, tembel, ölü benizli Hayri!....Nesrin ise, bir incecik bahar dalı. Güzel mi güzel. Bu nasıl şeydi böyle?!....Hiç adam kalmamış gibi, sen tut, bu kişiliği güdük kalmış donuğa tutul!!..İnsan desen değil, adam desen hiç değil....Bu işin akıl karı yanını göremedi. Aşk denilen şey,  bazen böyle abuk sabuk olabiliyormuş demek. Normal zamanda yüzüne bile bakılmayacak birine vurulup, kişi Leyla olabiliyormuş. Demek ki göz, o vakit doğruyu görmeyi beceremiyor....Kötüyü, iyi yapıyor. Yok! Yok!...Olacağı varsa da olmamalı....Babası çok üzülürdü. Zaten, asla bu evliliğe olur vermezdi. Kasabanın diğer ucundaki değirmeni hatırladı. Hayri'nin babası ise, şeytanın efendisi! Yalan dolan, ne ararsan var....Yok parsel yanlış çizilmiş, yok bilmem ne olmuş derken, göz göre göre kendi değirmenlerinin üstüne oturmuştu. Ne kadar uğraşsalar da haklı olduklarını anlatamadılar. Anlatamazlardı da. Adam birkaç komitacıyı çok iyi besliyordu. İstediğini de yaptırmıştı işte!...

   Kalktı yerinden, Ali'nin örtüsünü düzeltti, soğuk almasın diye. Pencereye yaklaştı, avluya baktı bir süre. İçi hiç rahat değil. Acaba bu Hayri domuzu ne yaptı da kızın aklını çeldi. İnanamıyordu bir türlü. Birkaç kere kız istenmişti de bu mendebura, kimse evladına kıyıp da verememişti. Bu, insan benzeri parası ile bile çekilmezdi....Sinirlendi kendi kendine....

     Bulgar kısmının bildiği, anlattığı bir rivayet vardı. Bir melek varmış.  Neydi adı?Hatırlayamadı. Aklını zorladı. Eros mu, meros mu!?...İşte ona benzer....Böyle edermiş arada. Olmayacak insanla olmayacak insanı denk getirirmiş. Acaba!??!,diye fikir etti. Hemen ardından saçmalama diye kendine kızdı. Hem biz müslümanız, olmaz öyle şey!..Bu , onların inancı....Bu iş olsa olsa saf kardeşimin cahilliği. Veya Allah'ın takdiri bir kader....

   Kendi Cemal'i sevmiş, sonra Sali ile evlenmişti de aşkın ne olduğunu daha tam anlamı ile bilememişti. Nesrin nereden bilecek!...Aşk sandığı, başka bir şey olmalı. Beğenilmenin güzelliği ya da ne bileyim söylenen birkaç tatlı cümleye kapılma......Kesin böyle bir durum vardı....




SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ  YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin