Kimsenin anlayamadığı zamanları vardır insanın. İçinde yaşadığı ama, adlandıramadığı ya da ne olduğunu anlayamadığı....Acaba aynısını, benzerini görüp geçiren var mı diye düşündürür. Hatta anlatsam, ne tepki verirler dediğimiz garip ruh halleri. Ten ayrı dillenir, gönül ayrı. Galiba ikisinin de kahrı başka çekilir. Nefes alınır, yenir, uyunur. Beden zevkin tadını aldı mı bırakmaz gayrı. Ten bir noktada açlığını giderir. Gönül ise bambaşka.Sırrını hala korumakta. Neler oluyor da kapılıp gidiyoruz; gidip kayboluyoruz; kaybolup tükeniyoruz?...Ömür denen şey, bu muammaya yeter mi? Dışarıdan, çok basit görünen bu durumlar, karşıdan bakana kolay ve anlamsız; içinde olana ise çetrefilli ve hiç çıkılmaz gelir....
Reyhan'ın kalbi toz duman, bedeni ise almış başını gitmekte. Az önceki hale takılıp kalmış. Bir yandan akşam yemeğini hazırlıyor, bir yandan arka bahçede olanları düşünüyor. Kah mutlu gülümsemekte, kah yüzüne derin çizgiler oturtmakta. Yanakları al al olmuş, yaşadığı hazdan. Lakin
İçinde anlaşılmaz bir huzursuzluk. Yüzü pırıl pırıl parlıyor ama, yürek hesap sorar gibi karşısında.,
Saçma bir suçluluk durmadan kendini dürtüyor. Genç kadın, yavaş yavaş kendini tanımaya başlamıştı. Hatta bu hale kendince bir isim de vermişti: Küskünlüğün suçu. Evlendiğinden beri bunu yaşamıştı, yaşıyordu. Maddi tarafı ile maddeyi yaşarken, ruhu daima başkaldırı noktasında. İç sesini bastırmak için uğraştığı çok oldu. Kendi kendine akıl verir gibi:
''-Cemal, gitti evlendi. Sonsuza dek beni evde tutmazlardı. Bir an önce ya da sonra bu olacaktı, evlenecektim. Şimdi neyin nesi bu rahatsızlık veren? Doğal olarak bir eş hayatım olacak. Neden Sali ile mutluluğu hissettiğim anın hemen ardından bu can sıkıntısı karşıma dikiliyor? Cemal de evlenmedi mi? Başkası ile aynı yatağa girmedi mi? Ben yapınca mı hata oluyor ki yanlış değil. Kendi hanemi kurdum. Peki, niçin?''
Bedeni ürperdi, hala göğüslerinde ve en derin noktasında yaşadığı hazzın tadı duruyor. Teni, doymuş, kamaşıyor her bir yeri. Bir sıcak istek yeniden çöktü üzerine. Genç bir kadının şehvetine teslim oldu da birden silkindi kurtuldu. Bıkmıştı gayrı kendi ile çekişmekten. Çok yorucu bir histi bu. Yürek hırçınlaşıyor, ten kulağını kapatmış ona bildiğini okuyor. Arada henüz olgunlaşmamış bedenini bir canavara benzettiği de vardı. Kükrediği zaman, önünü alamıyordu nedense. Şimdi bile hazır. Sali çağırsa, hemen kendini kollarına atacak. Kime diyebilirdi bunu? Kime danışabilirdi? Hiç kimseye söyleyemezdi. Tek istediği, beter rahatsız eden suçluluk duygusundan kurtulmaktı. Ancak o zaman iç rahatlığı var olacaktı...
Birden, beline sarılan güçlü kolları hissetti. Boş bulundu da ürktü. Sali'nin sıcak nefesini ensesinde duydu. Her yeri tekrar ürperdi. Sanki vücudu kendini dinlemiyor. En ufak bir dokunuşta tepki vermeye hazır. En güzeli ise bu kollarda zevkin yanında sevgisini de duyumsamaktı eşinin. İşte o çok farklı bir dokunuş. Belki de yaşadığı huzursuzluğu hafifleten tek önemli temas. Yani, sadece hayvani olan dürtüler ile yakınlaşma değil, ince duygularla bir olma....Zaten o değeri duymasa, yakasındaki sızı daha beter canını yakardı. Alışmıştı da eşine. İçtenliğini biliyor, avuntu buluyor onda. Belki Cemal değil de Sali ilk aşkı olsaydı, sonu evlilik ile biten, mutlu bir masal yaşayacaktı. Dillere destan bir öykünün mutlu kahramanları olabilirlerdi....Toparlandı:
''-Dur, yapma! Annen görür, ayıp olur! Zaten içeri girdiğimizde sanki anladı.''
''-Anlasın! Ne olmuş? Karım değil misin?''
''-Senin dediğin gibi olmuyor. Ayıp, yani saygısızlık gibi...Nasıl desem?....''
''-Boşver! Bir şey deme! Ben çok acıktım .Ne zaman hazır olur yemek?''
''-Getiriyorum, az bekle. Hadi içeri dön. Burada oylanma. İş de yaptırmıyorsun bana!...''derken kocasının beline kenetlenmiş ellerinden kurtulmaya çalışıyordu. Bu çabası, adamın daha da hoşuna gitti. Sıkıca sarıldı. Çırpınan Reyhan, istemsizce dökülen, hafif bir çığlığı engelleyemedi.
''-Ne ola ki gelinim?'' diyen Ayşe'nin sesi ile adeta soğuk duş aldılar. Sali, bir ekmek parçasını yemeğin suyuna batırmış, sabırsız aç durumuna geçiverdi. Reyhan da bu sabırsızlığına söylenen oldu. Ayşe, baktı ama, bir şey anlamadı:
''-Hadi acıktık. Olmuştur, yiyelim artık.'' oğluna bakıp söylendi:
''-Az bekleyeydin! Sanki kıtlıktan çıkmış! Hadi yardım edelim de bir an evvel hep beraber karnımızı doyuralım!''
Saçta pişirilmiş ekmekleri, eline tutuşturup gönderdi Sali'yi içeri. Tam elini tepsiye atmıştı ki öce Ali'nin ağlama sesini sonra da kocasının sesini duydu:
''-Ayşe koş! Susturamadım,yetiş!''
Yaşlı kadın, koşarcasına salona döndü:
''-Kim ne etmiş benim torunuma? Aman da aman!...''laflarıyla çocuğu avutmaya girişti. Ardından Reyhan geldi. Yer örtüsü serdi, üzerine alçak ayaklı, ahşap yer sofrasını koydu.Y emekleri taşıdı. Sofra hazır oldu. Herkes dizildi çevresine. Ali, babaannesinin kucağında, susmuş, ortaya konanları şaşkın izliyor. Atılıp arada öte beriyi karıştırmaya yelteniyor. İki altta, iki üstte dört dişi olmuştu bile. Ayşe, ekmekten küçük bir parça koparıp verdi eline. Karnı tok ama, oyalansın. Çocuk, parçayı geveliyor ama, yemiyor, dişlerini kaşıyor gibi. Günü selametle tamamlamış olmanın ağız tadı ile yine beraberdiler. Reyhan, yemeğini kaşıklarken, gayri ihtiyarı bakınca Sali ile göz göze geldi. Bakışlarında, parlayan arzuyu gördü. Utandı, sanki anası ile babası anlamış gibi geldi. Hemen başını öne eğdi, gözlerini kaçırdı .Bu halleri kocasına çok çekici geliyordu. İsteğini körüklüyordu.
Reyhan'ın teni bu sıcaklığı anında çekti...Yanaklarına kan hücum etti, al al oldu. Yeni bir dalga ile gerildi. Hazırdı, her şeye. Kocası ara ara kaçamak bakışlar atmaya devam ediyor. Adeta konuşmadan her bir şeyi anlatıyor. Anlıyor, istemsizce karşılık veriyor....Hafiften toparlandı yerinde genç kadın. Yalnız olmadıklarında, yani anası ile babası varken böyle olunca, herkesin aklından geçenleri okuduğunu sanıyordu. Daha bir mahçup, sadece sessizce geçmesini bekliyordu düşündüğü şeylerin. Ve hissediyordu, odalarına çekildiklerinde, olanların devamı gelecekti. Yüzü neredeyse kıpkırmızı kesildi. Heyecanı sonun kadar duyumsadı....
İki genç vücudun, aynı istek dairesinde buluşmaları gayet doğal....Zaman zaman, gönül küsüp de susunca, tenin borusu öter....İşte o zaman, neler yaşanır neler!....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)
Romanceİdealize edilmiş bir aşk değildi..Bir zamanlar gerçekten yaşamış ama,bugünde olmayan insanlar...Aşkın da cinselliğin de şansızlığın da en güçlü ve en saf hali....Kalp aşka bağlı kalsa da ten ve arzu hükmünü sürdürmüş.Belki vücut ihtirasın elinde tat...