Bölüm 21

2.7K 63 18
                                    

    Ağır ağır giderken, ani sarsıntılar ile yerlerinden oynadılar. Gıcırtılar, feryatlar içinde devrildiler. İlk yaşanan, korkunun getirdiği sessizlik oldu. Şok anı....Ardından bağrışlar, inlemeler, yardım isteyenlerin acı dolu sesleri kapladı ortalığı....Cemal, yerinde çakılı kalmış, hareketsiz. Gözlerini yerinden oynattı gördükleri. Tam karşısında oturan yaşlı adamı fark etti önce .Nereden geldiği belli olmayan çelik bir çubuk, sırtından girmiş, göğsünden çıkmıştı. Oracıkta ruhunu teslim etmiş. Gözleri açık, donuk bakışlar yüzünde. Oluk oluk kan fışkırıyor. Genç adam, kuvvetli bir bulantı duydu midesinde. Başını yana çevirdi, midesinde ne varsa püskürdü. İğrenç bir tat ağzına sindi. Daha çok midesi kalktı ama, çıkaracak bir şey kalmamış, acı bir su, adeta zehir doldurdu genzini.

     Aklından geçen tek şey, bir an önce sıkıştığı yerden çıkmak. Ne kadar uğraştıysa beceremedi, bir ağırlık üzerinde. Çekiştirdikçe, kendini tutan bir güç var. İlk telaşı geçince fark etti. Üzerine cansız yığılan bir insan bedeniydi. Onun üzerinde de çantalar, valizler, denkler.....İlkin, bir kolunu kurtardı.  üstüne düşen genç ama, cansız bedeni itmeye çalıştı, kısmen başardı. Birkaç valiz, denk savruldu, yuvarlandı. Neredeyse başaracak. Son bir gayretle silkindi ve ayağa kalktı. Manzara şimdi daha ürkütücü olmuştu. Bir kız çocuğu, son ses ağlıyor. Alnında kan....Yerinden kalkamayan, inleyen niceleri.....Yardım etmeyi çok istese de Cemal, halsiz. Derin bir kabus içinde. Yapabildiği tek şey anlamsızca bakmak ve yürümek....Temiz havaya ihtiyacı vardı. Kazanın verdiği boğuk hava iç bulantısını körüklüyor....

    Sürünürcesine ilerlerken, şaştı kaldı. Vagonun bir kağıt parçası gibi ikiye ayrıldığını gördü. Dar attı kendini dışarı. Bıçak kadar keskin rüzgar yüzüne sert bir tokat yapıştıdı adeta. Derin derin nefesler aldı. Her soluk, yaşanan dehşeti daha iyi görmesini sağladı. Trenden boş araziye savrulan, hareketsiz yatan insanlar gördü. Etrafa yayılmış cansız vücutlardan korktu. Uyanmış ama karabasanı devam ediyor. Olduğu yere çöktü, çaresizlik içinde ağlamaya başladı. Ne yapacağını bilmez, aciz, yine zayıf.....

     Beyni ayakta, düşünüyor. Yardım gelir mi acaba? Ne zaman haber alıp da gelirler? Donabilirler ya da vahşi ve aç hayvanlara yem olabilirler .Kazadan kurtulup böyle ölmek de farklı bir dram......Korunaklı bir yerde beklemeliydi yardımı. Kendini sıcak tutacak bir şeyler bulmalı. Henüz ölmek için erken....

     Yerde yatanların, inleyenlerin arasından süzüldü tekrar içeri. Bakındı. Karşı köşede dökülen denkler arasında battaniyeler gördü. O yana yöneldi. Bir el,  ayağını tuttu.Korktu. Yaşlıca bir kadın. Konuşamıyor, ağır yaralı haliyle kendine bakıyor. Belli ki yardım istemekte. Acımaya benzer bir şey içine yerleşse de hemen kayboldu. Ne yapabilirdi ki onun için!...Yaşamı boyunca kendini doğrudan saptıran bencillik, hemen çıktı karşısına. ''Bana ne!...Elimden ne gelir? Önce ben, benim canım. Kurtulabilirim  ben. O ise ağır durumda...Daha gerçek olacak hayallerim, umutlarım var....''

    Ani ve sert bir hareketle ayağını çekti, kurtardı kadının elinden. Artık hızlanmıştı. Atıldı, keçe örtüyü kaptı. Sırtına doladı. Bu iş tamamdı. Biraz yiyecek bulmalıydı şimdi. Tekrar bakındı, biraz daha ilerledi. Devrilmiş bir sepetten dökülen peksimetler gördü. Sevinçle parladı yüzü. Onları da aldı kucağına. Ve en sonuncu, yaşanan bu karmaşaya nispetle sakince bir yer bulmalı....Ve gelecek yardımı beklemeli. Dışarısı tehlikeli...Uzaktan duyduğu uluma sesleri kanını dondurdu. Keskin soğuğa, kar yağışı eşlik etmeye başlamıştı. Sesler sanki azaldı, bir kısım yaralılar donmaya adım adım ilerliyor. Parçalanarak, diri diri ölmektense, belki böylesi, uykuya dalarcasına ölüme teslim olmak daha evlaydı....

   Saatler ilerliyor, acı ayaz artıyor...Kendisi gibi ucuz kurtulanların her biri bir köşeye sinmiş, beklemekteler. Ne zaman geleceği belli olmayan yardım elbet buraya ulaşacaktı...Mühim olan, o vakte kadar dayanmak. Vahşi yaşam koşulları , acımasızca dört bir yanlarında....Avını bekleyen bir yırtıcı gibi hazır...Cemal, bir kenarda, etrafındaki muhtaçlara yardım etmeyi aklına bile getirmeden yerinde hareketsiz kaldı. Bunu yapmaya çalışanları boş bakışlarla seyre daldı. Sanki kendisi orada değilmiş de başka bir yerde....Bir bağrış:

''-Yetişin! Kurtarın! Kurtlar! Kurtlar!....Yardım edin!''

Cemal dışında, ayakta kalanlardan birkaçı koştu yardıma. Adamı sürüklercesine içeri çektiler. İçlerinden biri....Fark etti kendisini. Yüzüne tükürür  gibi baktı. Bu dram karşısında, bu kadar bencillikten rahatsız olmuştu anlaşılan. Cana,c an gerekliydi şu an. O ise, tam anlamıyla bir ödlek....Sadece kendi var....

    Cemal'in defolu yanıydı bu bencillik....Başına ne geldiyse de bu yüzdendi zaten. Atiye'nin hırsı ile birleşen bu bencillik yüzünden felaketler üst üste  gelmişti. Nice acılar yaşamıştı da ibret olmamıştı kendine...İnsan değişmez. Hangi yanı ağır basarsa, o renkte yaşar. Ya ak pak ya da zifiri karanlık. Genç adam yine koyulukta var olmuştu.

Tek bir cana yardım etmeden.....Ki bazılarına çok faydalı olabilirdi....İyiliğin mükafatına sahiplenebilirdi....Bu, içinde bulunduğu durumda cazip gelmedi .Hiç riske girmeden, beklemeliydi....Yanına sakladığı peksimetlerden birini çıkardı. Bir parça ısırdı, soğuktan taş gibi sert....Olsun, ayakta kalmalıyım, düşüncesiyle çiğnemeye devam etti. Bu hırs ile yedi bitirdi katılaşmış parçayı....Sonsuz gibi gelen bekleyişe, kaldığı yerden devam etti....

    Kimin başına ne geleceği belli olmaz, yatan değil de ayakta olan ölür, demiş eskiler. Ölümün sırası, yaşı yoktu ki!....Cemal, küfür gibi bencilliğinde, bunları düşünemiyor bile....Hayallerine takılı kalmış düşünmekte....Edirne'de bulunan abisi, davet mektubu yazmıştı kendisi için. Niyeti orada yaşamak değildi zaten. Onun daha parlak düşünceleri vardı. İstanbul, kendisi için biçilmiş kaftandı. çok duyduğu ama, hiç görmediği büyülü bir alem. Reyhan artık geçmişte kalan bir imkansız. Ömür böyle geçmez ki...Yeniden sevecek, yeniden sarılacak her şeye. Tekrardan güzel bir hatun, heyecan verecek yüreğine. Kendi kurdu, kendi inandı önce. Ağzının suları aktı adeta, yeni güzelliğe. Aslında dondurucu soğuk yüzünü uyuşturduğu için, farkında olmadığı açık ağzından çenesine sızan salyalardı bunlar....

    Bu düşünceler, ayazı bile unutturdu genç adama....Bir an önce şu yardım gelse de yeni hayatıma kavuşsam diye diledi içinden. Kulak kesildi, hiçbir kıpırtı yok....Gelirler elbet...Ama, ne gelen vardı ne de arayan soran....Rüzgarın uğultusu ve uluma sesleri içinde, kaderleri ile baş başaydılar....


SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ  YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin