Uzaktan gördüğü adamı tanıyamadı önce. Kendisine yaklaşınca, sanki bakışları tanıdık geldi. Aradan geçen on yıllık süre, ikisini de değiştirmiş. İki kardeş birbirlerini zor tanıdılar. Sımsıkı sarıldılar birbirlerine. Durup durup bakıştılar karşılıklı. Ne diyeceklerini bilmez, iki yabancı gibi. Sessizliği bozan ağabeysi Şerif oldu:
''-Şükür kavuşturana. Buluştuk ya gerisi olur gider.''
''-Tanıyamadım evvel. Çok değişmişsin ağabey.''
''-Sen de değişmişsin. Kocaman adam olmuşsun. Biz göç ederken sen, on üçünde falandın. Zaman nasıl da geçiyor!..''
''-İnsanın içi bir garip oluyor. Seviniyorum ama, ayrı geçen zamanın bizden çok şeyi esirgediğini düşünüyorum da üzülüyorum.''
''-Ne edersin? Kader. Yazılanı bozamazsın. Buna da şükür. Ölmeden görüştük ya!...''
''-Haklısın. Yengem nasıl? Çocuk oldu mu?''
''-Yengen iyi. Allah bağışlarsa iki tane oğlumuz var.''
''-Çok sevindim. Sizden mektup alamadık ki nedeni belli.''
''-Defalarca yazdım ama, sonunda anladım ki ulaşmıyor size. Sıkıldım , döneceğinizi duyunca hemen davet mektubunu yazdım. Sevindim, deli oldum.''
''-Türkiye'den gelen mektuplar artık sahiplerine ulaşmıyor. Komitacılar engelliyor. Amaçları da mümkün olduğu kadar çok sayıda Türkün geri dönmesi.''
''-Bilirim, ettiklerini. Niyetleri bizden tamamen kurtulmak. Sayelerinde tekrar buluştuk.''
''-Ne zaman yola çıkacağız? Komutan bir şey dedi mi?''
''-Söylediği tek şey, az bekleteceğiz,oldu.''
''-Olsun! Yıllarca bekledik durduk, birkaç saat daha beklesek ne olur ki?!..''
''-Aslan kardeşim benim! Artık amcasın. Yengen de çocuklar da seni çok merak ediyorlar. Heyecanla bekliyorlar.''
''-Ben de heyecanlıyım ağabey,yeni bir yaşama adım atmak güzel.''
''-Artık bundan sonra hep beraberiz. Her şey güzel olacak.''
''-Gel , çıkalım, hava alalım!''dedi Cemal ve kapıya yöneldi, ardından da Şerif. Öğle saati olmuş, hissedilir derecede bir ılıklık var her yerde. Konuşa konuşa yürürken, o meşhur odun duvarının kenarına ulaştılar. Cemal manalı manalı baktı yığına. Dün geceyi hatırladı. Kendi kendine gülümsedi. Bir kulağı ağabeysinin söylediklerinde. Duydukları pek de iç açıcı şeyler değildi. Şerif:
''-Yoksulluk çok, iş bulmak zor. Kıt kanaat geçinmeye uğraşıyoruz. Savaş zamanı, tedbir olsun diye çok şey depolandı. Ekmek bile karne ile veriliyor. Şeker, yağ bulmak büyük nimet. Ama eğer duyduklarım doğru ise yaşadık demektir.''
''-Ne duydun?''
''-Yeni bir fabrika açılacak. Sümerbank'ın. Vardı bir tane ama, bir yenisi daha açılacakmış. Seninle oraya girdik mi kurtulduk demektir.''
Cemal sustu. Pek gönlü yoktu böyle işlerde. Hayatı daha renkli yaşamak istiyordu. Sabahtan akşama, geceden sabaha fabrika köşelerinde çalışmak kendine göre değildi. Zaten esas hedefini belirlemişti. Edirne'de fazla kalmayı düşünmüyordu. Ama, bunları şimdi ağabeysine diyemezdi. Zamanı gelince söyleyeceği için, kabul eder göründü. Sadece dinledi. Bunlar Şerif'in planlarıydı. Kendi tasarladıkları ise bambaşka....Odun yığının kenarındaki bir iki tahta kasayı ters çevirip oturdular. Otobüs de karşılarında. Hareket olursa hemen fark edecekler. Güneşte epey de ısındılar. Böyle hararetle konuşurken, Şerif uzakta bir yere baktı ve:
''-Cemal! Şu ileride duran bir kadın var. Hep bize bakıyor.'' Cemal hafif yana dönünce Aynur'u gördü. Belli etmemeye çalışsa da sıkkın olduğunu anlayan ağabeysi üsteledi:
''-Tanıdığın birisi mi?''
''-Trende tanış olduk. Yol arkadaşı. Aynur ve küçük kızı Fatma.''
''-Sadece yol arkadaşı mı? Emin misin? Kadın ağlıyor, baksana!...''
''-Kadın kısmı hep aynı ağabey. Biraz iyi davrandın mı böyle umutlanıyor.''
''-Kötü bir şey olmadı değil mi? Bir hata yapmadın umarım!''
''-Yok be ağabey! Ne hatası!?..Dedim işte, yolda beraberdik, yardımcı oldum o kadar.''
''-Pekiyi, neden ağlıyor?''
''-Ben nereden bileyim....''dedi ve ağabeysinin kuşkulu bakışlarından saklanmaya çalıştı. O sırada Fatma, annesinin elinden kurtuldu, kendisine doğru geldi ve:
''-Cemal amca! Seni çok özledim. Nereye gittin?''diye boynuna sarıldı. Cemal bu işin içinden nasıl çıkacağını düşünürken, yardım eli uzandı:
''-Kimse eksik kalmasın! Otobüs kalkıyor!''diye seslenen bir askerdi, kendini bu boğucu halden kurtaran. Cemal'in gözleri parladı. Artık yola koyulma zamanıydı. Fatma'nın boynundaki ellerini çözdü. Çocuğu orada öyle bırakarak, Şerif'e:
''-Haydi gidelim!''dedi. Değişik bir durumun farkında olan Şerif, mecbur peşine düştü. Hiçbir şey anlamamıştı olan bitenden. Bir ara Aynur'a baktı, hala hafif hafif ağlamakta. Cemal'e döndü, umurunda değil, şevkle yeni yaşamına yürümekte. Fazla düşünmedi, kardeşine uydu. Otobüste yerlerini aldılar. Herkes tamam olunca, geldikleri gibi ağır aksak dönüş yolunu tuttular. Ana yola çıkmak için, yarım bir daire çizdiler. Aynur koşarcasına yaklaştı ama, sonra bir yerde takıldı kaldı. Kadın son ana kadar, umut içindeydi anlaşılan. İşte, o da bitip tükenmişti!...Şerif görmüştü kadını:
''-Bak! O kadın bize doğru koştu. Neden ki?!..''
Cemal, işine gelmeyen zamanlarda daima kullandığı silahına sarıldı. Sustu....İnat ile sustu...Şerif, ileri gittiğini düşündü, ısrarından pişman oldu. Ayrı bir sessizliğe gömüldü. Kardeşi, kendi isteği ile anlatıncaya kadar bekledi ama, suçlayan bakışlarını üzerinden eksik etmedi. Ne kadar sürdü bilinmez, Cemal dışarı bakmayı bıraktı, Şerif'e döndü:
''-Olanları haber almışsınızdır. Tekrar trene bindirildiğimde Aynur ile karşılaştım. Çok güzel bir kadın. Bana dostça davrandı. Beraber konuşa konuşa geldik. Küçük kızı ile de ilgilendim, sahip çıktım ama, o kadar....''
''-Yani aranızda yanlış bir şey olmadı. Aynur boş yere kuruntuya kapıldı. Öyle mi? Doğru mu anladım?''
''-Doğru gibi....''
''-Gibisi ne kardeşim?''
''-Barakalarda da beraberdik. Fatma uyuyunca, dışarı çıktık dün gece. Sonra nasıl oldu bilmem, tenhada şeytana uyduk. Zorla değil! Aynur da istedi. Yemin olsun ki gerçek!''
Şerif, şimdi her gördüğüne bir anlam verdi. Yüzünü ekşitti ve en ciddi sesi ile:
''-Kazayı öğrendiğimde,s eni öldü sandımdı. Dünyalar üzerime geldi. Ailemden geriye bir tek sen kalmıştın. Anlatılmaz yalnızlıkta, yalnız olmayı doya doya hissettim. Sen yaşama tutunduğum en güçlü bağımdın. İki kardeş beraber olursak, yapamayacağımız şey yoktu çünkü.''dedi ve bir süre yorulmuş gibi sustu. Cemal'in yüzüne baktı :
''-Sonra kurtulduğunu duydum da hayatım rengarenk oldu yeniden. Şimdi düşün,b u kadın eşini kaybetmiş ,çocuğu ile bir ümide muhtaç iken sen, nasıl böyle sorumsuz davranabildin? Yaşamı yakalamak isteyen bir eli kesip atmışsın. Hem de çaresiz bir kadın. Keşke kendine hakim olaydın da bu acıyı yaşatmayaydın.''dedi, bu son cümleler genç adamın yüzüne inmiş birer tokat oldu. Ötesinde hiç konuşmadılar.
Cemal'in içindeki, kötü adam bazen o kadar baskın geliyordu ki engellemenin yolu yoktu. Galiba bu yüzden, iyi olan yanı, kötüye uymak zorunda kalıyordu ara ara....Ama yanlış, mazur görülemez. Hele yaşam gücünü oluşturan bir umudu bitirdiyse, asla haklı görülemez....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)
Romantizmİdealize edilmiş bir aşk değildi..Bir zamanlar gerçekten yaşamış ama,bugünde olmayan insanlar...Aşkın da cinselliğin de şansızlığın da en güçlü ve en saf hali....Kalp aşka bağlı kalsa da ten ve arzu hükmünü sürdürmüş.Belki vücut ihtirasın elinde tat...