Tarifi imkansız bir baş ağrısı ile gözünü açtığında, ilk önce nerede olduğunu bile bilemedi. Ne olmuştu kendine böyle? Sarhoşluktan daha farklı bir şeydi bu. Aklını toparlayamıyordu bir türlü. Boş boş tavana baktı bir süre. Kafası öyle ağırdı ki bir türlü becerip, onu yastıktan kaldıramadı. Boşa çabalamayı bıraktı, yatakta hareketsiz kaldı bir süre. Vücudunun kendine gelmesini beklemekten başka çaresi yoktu o an.Son yirmi dört saati düşünmeye çalıştı. Ne olmuştu? Burası kimin eviydi? Nasıl gelmişti ve sonrasında neler yaşanmıştı?.....Tekrar gözlerini kapadı ama, daldığı uyku değildi. Değişik bir uyuşukluk sarmıştı her yanını.....Bekledi.....Bekledi...
Ne kadar zaman sonra, farkında değil. Aklında bir şeyler canlanmaya başladı. İlk öncebir kadın yüzü belirdi, kendine istekle sarıldığını, sürüklediğini hatırladı.....Ve gerisi, çorap söküğü gibi eklendi görüntülere. Bir bulantı var oldu içinde. Dayanılmaz, baş döndürücü bir şey....Geceyi düşündü. Zehra, sanki adamın bedenine yapışıp kalmıştı, kendinden geçene kadar....Yüzünü buruşturdu Cemal. Bir koluna dayanarak, hafif doğruldu. Açılmaya başlamıştı nihayet. Zar zor oturmayı başardı yatağa. Göz attı,çevresine....Karşıda, akşamdan kalanların bulunduğu masayı fark etti. Üzerinde yiyecek artıkları bulunan tabaklar, kadehler, devrilip yan yatmış bir iskemle. Üzerlerinde uçuşan birkaç sinek, gayet keyifli. Bir oraya,bir buraya konup duruyor. Ekşimsi bir koku genzini yaktı. Ter, alkol, idrar ,bozulmuş bir şeylerin kokusu birbirine karışmıştı. İç kalkmasının nedenini anladı. Koltuklarda, yerde, iskemlelerde, hatta masanın bir köşesinde rast gele atılmış elbiseler, iç çamaşırları vardı. Duvarların rengini anlamak imkansız. Kirden,isten bir kabuk bağlamıştı sanki. Yağlı, pis bir hava her yere yapışmıştı....Cemal, sonunda ayağa kalkmayı başardı. Arandı bir süre, anladı ki kendi dışında evde kimse yok....İleride, sarı renkli kapıya doğru ilerledi. Tuvaleti bulmuştu sonunda. Kendinin bile yabancısı olduğu bir ses çıktı, midesinden boğazına doğru ve içinde ne varsa boşaldı, pis sulara karıştı....İğrendi gördüklerinden. Musluğu açıp,avuç avuç su çarptı yüzüne.....Biraz iyi gelmişti, ferahladığını hissetti.....Acele ederek salona döndü. Kıyafetlerini aramaya başladı. Aklındaki tek şey, bir an önce buradan çıkıp gitmekti. Gömleği eline geldi de pantolon yok!....Daha dikkatli aramaya başladı, sonunda yatağın duvara gelen tarafında gördü, onu. Hemen atılıp aldı ve giyindi. Kadına yakalanmadan, çıkıp gitmeliydi. İlk defa korkmuştu Cemal. Bu,kadın değildi, rahatsız edici bir şeydi....Düşündü....Yemek güzeldi ama, kadehine alkol dışında bir maddenin karıştırıldığını anladı. İlk defa içmiyordu ki böyle çarpılsın!...Hangi arada, kendine belli etmeden koymuştu, onu bir türlü anlayamadı....Hazırlanması bitti, çıkmadan evvel aynada saçlarını elleriyle arkaya doğru taradı.Tam çıkıyordu ki aklına gelen bir soru, durdurdu adamı. ''Cüzdanım nerede?!'' Söylene söylene çantasını aradı. Acaba alıp gitmiş miydi,kadın? Korktuğu olmadı. Aradığını,masanın altında buldu. Ne zaman oraya bırakmıştı, kendi de bilemedi. Hızla açtı ve sevindi .Her şey yerli yerindeydi. Cüzdanı cebine tıkıştırdı. Küçük el çantasını aldı. Kapıyı açtı ve kendini dar,pis merdivenlerden aşağı bırakır gibi dışarı attı. Bir an önce temiz havaya ulaşmalıydı. Boğuluyordu adeta. Aniden gelen bir panik,sakar yaptı adamı. Eli ayağına dolaştı da binanın kapısını bulamadı bir an. Kör gibi yoklaya yoklaya açabildi. Elleri,bacakları zangır zangır titremeye başlamıştı. Çıkar çıkmaz, büyük adımlarla koşar gibi karşıya geçti ve nereye gittiğini bilmeden, sadece uzaklaşmayı düşünerek ilerledi....
Ne garip bir yerdi burası!....Dar sokaklar, sıkış tepiş binalar ile boğucu, tenha ve ürkütücü. Hiç böyle bir yer görmemişti şimdiye dek. Loş,pis,her kapının önünde çöp yığınları ile insanın yaşamak isteyemeyeceği bir yer....Toprak yolda yürürken, ileride asfalt ana yolu gördü. Normal yaşama giden yolu bulmuştu. Uçarcasına yürüdü, yürüdü.....Kenarda kendini alacak bir araç beklemeyi düşünse de sonra vazgeçti. İleride bir benzin istasyonu dikkatini çekti. Birkaç dakikaya orada olurdu. Hızlandı,yine....Ve işte ulaşmıştı....Küçük, kendi halinde bir yer. Pompanın yanındaki adama yaklaştı:
''-İyi günler! Buranın yabancısıyım. Şu an nerede bulunuyorum?''
Adam keyifsiz bir ifade ile:
''-Tarlabaşı burası. Yani biraz sapa bir yerdesin.''
Cemal, bir kağıt parçasını adama göstererek:
''-Şu adrese nasıl giderim? Sevabına bir tarif et bana!''
Adam, sağa döndü ve parmağı ile epey uzaktaki bir noktayı işaret ederek:
''-İleride bir otobüs durağı var. Git,orada bekle! Sana yardımcı olurlar.''
''-Sağ ol! Hayırlı işler kardeş.''dedi ve adamın gösterdiği yere doğru yürümeye başladı. Güneş yükselmeye başlamıştı. Kendini ısıtan ışığında devam etti yoluna. Durağa vardı ama, kimsecikler yoktu ortada. Kaldırımın kenarına çöktü ve beklemeye başladı. Geçen otomobillerdeki insanlar, kendine tuhaf tuhaf bakıyordu. Nedenini anlayamadı ama, istifini de hiç bozmadı. Bir çocuk sesi ile irkildi ve sol yanına dönüp baktı.
Çocuk:
''-Ayakkabını boyayayım mı ağabey?''diye sordu.
Cemal:
''-İstemez!''diye tersledi önce. Sonda yumuşak bir ses ile:
''Sen buraları bilirsin değil mi?''
''-Evelallah!''
''-Şu adresi de bulabilir misin?''dedi ve kağıt parçasını gösterdi. Çocuk şöyle bir baktı ve:
''-Ben de oraya gidiyorum. Benimle gel. Bekleyelim, birazdan otobüs gelir.''dedi ve sessizce yanına oturdu. Çocuk, aklına önemli bir şey gelmiş gibi:
''-Paran var mı?''
''-Var biraz.''
''-Yol parası senden ha! Ona göre!''
Cemal, gülümseyerek:
''-Tamam,merak etme!''diye cevapladı. Kurtuluyordu buradan. birkaç kuruşun lafı mı olurdu?! Tekrar suskunluğa gömüldüler. Bir türlü otobüs gelmiyordu. Çocuk:
''-Bazen böyle geç kalır ama, gelir. Sen nerelisin?''
''-Çok uzaktan geliyorum. Göç ettik.''
''-Haa! Tamam! Sen, muhacirlerdensin!''
''-Evet. öyle.''
''-Ne iş yaparsın sen? bir işin var mı?''
''-Daha dün geldim. Olacak inşaallah!''
''-İstersen, yardım ederim, sana. Tanıdığım yerler var.''
''-Hele şu adrese varayım da düşünürüz.''
''-Bu kimin adresi ağabey?''
''Bir tanıdık, memleketten.''diye geçiştirdi. O sırada çocuk:
''-İşte geliyor!''diye bağırıp, yaklaşan otobüsü gösterdi. Nihayet gelmişti. Kendilerinden başka bekleyen da yoktu zaten. Cemal, çocuğun söylediği gibi parayı ödedi. Boş yer çok. Beğendikleri bir yere keyifle yerleştiler. Hareket edince, yanlarından akıp geçen manzaraya takıldı adam. Bundan sonra her şeyin yolunda gitmesini umuyordu. Kendince, öyle olmalıydı, çünkü. Güzel bir iş buldu mu zor taraf bitmiş demekti. Küçük bir oda kiralardı evvela. Sonra her yeri karış karış gezip öğrenirdi. Bu şahane yerin tadını çıkarmak, Cemal'in de hakkıydı. Sabah gözünü açtığında yaşamaya başladığı sıkıntıyı atıverdi üzerinden. Oradan hemen ayrılmakla çok iyi etmişti....

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)
Romanceİdealize edilmiş bir aşk değildi..Bir zamanlar gerçekten yaşamış ama,bugünde olmayan insanlar...Aşkın da cinselliğin de şansızlığın da en güçlü ve en saf hali....Kalp aşka bağlı kalsa da ten ve arzu hükmünü sürdürmüş.Belki vücut ihtirasın elinde tat...