Bölüm 52

2.5K 42 10
                                    

    Çember iyice daralmıştı. Sonucunda da istedikleri  gibi olmuştu her şey. Çok sayıda Türk aile, göç hazırlığına başlamıştı. Bu ailelerden biri de Saliler oldu. Zaten önceden kafalarında çizdikleri bir plan vardı ve ona göre davranıyorlardı. Önceden düşündükleri evi, bahçeyi elden çıkarmak ya da uygun bir paraya satmak, artık imkansız olmuştu neredeyse....Yönetim her gün yeni kararlar alıyor, yeni kanunlar çıkarıyor....Bunların her biri, haklarını birer ikişer yok ediyordu. Amaç, emlak tanımına uyan her şeyin devletin elinde kalmasıydı ve başarılı da oldular....Çünkü, mal mülk denen şeyler ikinci planda kalmıştı. Türkler için tek hedef, sağ salim öz yurda dönmekti....Kendi canından, kendi kanından insanlarla beraber yaşamak....Can sağlığı yerindeyse,  gerisi bir şekilde kendiliğinden olur giderdi nasılsa!...

    Sali ile babası, sadece altınları kaçırabileceklerinin çoktan farkına varmışlardı. Bununda hazırlığını tamam etmişlerdi bile. Dikkat çekmeden, şüphe uyandırmadan....Bir değişiklik olmazsa, haftaya perşembe günü, yeni sefere çıkacak tren, kasabalarına da uğrayacaktı....Zamanlarının çoğunu yol hazırlığı alıyordu. Sali, kooperatifteki işinden ayrılmıştı bugün. Çıkmaza girince tarlayı da bahçeyi de kendi kaderine terk etmişlerdi. Artık kendilerinin değil gözü ile bakıyorlardı bunlara. Misafirdiler gayrı bu topraklarda....Yaklaşık beş yüz yılı aşkın bir süredir yaşadıkları bu yerleri bırakıp gitmek kolay değildi elbette....Ata baba ocağı olan bu ev, toprak hiç bırakılır gidilir miydi? Normal şartlarda bırakılmazdı ama, sırtlarındaki baskı mecbur etmişti hepsini bunu yapmaya....

    Sali, aklında bu düşünceler ile eve doğru ilerlerken:

''-Sali! Sali!''seslenmesi ile duraladı, çevresine baktı, kim bu gibisinden. Kahveye doğru dönünce, bildi sesin sahibini. Hayri idi. Sevmezdi onu, pek çok kişi gibi. Gözünde, baba parası ile yaşayan, asalak bir insandı Hayri....İsteksiz, cevap verdi:

''-Söyle Hayri! Ne istiyorsun? Ama, lafı uzatma, işim çok!''

Karşısındaki pişkin:

''-Gidecekmişsiniz diye duydum. Doğru mu?''

''-Evet doğru. Nasip olursa, haftaya gideceğiz. Neden sordun? Yoksa siz de mi döneceksiniz?''derken alaycıydı sesi.

''-Hayır. Bizim öyle bir niyetimiz yok. Babam bırakmaz buraları. Merak ettim. Senin Kayınpeder de dönüyor mu?''

Sali güldü:

''-Bunu kendisine sorsana!...''derken, hazırcıda bu cesaretin olmadığını çok iyi biliyordu.

Hayri, bozulmuş, biraz durakladı,ardından:

''-Hani düşündüm de Reyhan'dan ve torunundan ayrılmak istemezler dedim de....''

Reyhan'ın adı geçince, Sali'de ani bir değişiklik oldu. O sakin adam birden yok oldu, yerine hiddetinden yerinde duramayan, sert bir adam geldi.

Sali diklendi:

''-Sana ne?!..Kimsin lan sen?!!! Sana hesap mı vereceğiz!!!!'' diye, küfür eder gibi söylendi. Yetmedi, adamın üzerine yürüdü. Orada bulunanlar koşup yetişti, araya girdi. Sali'yi evine güç bela gönderdiler....Hayri, kendi haklıymış gibi bir süre atıp tuttu ardından. Baktı kimse dediklerini önemsemiyor. Yine bozuldu ve sustu. Yerinde kös kös oturup, aklında tilkileri döndürmeye başladı. Asıl derdi, Nesrin idi.....Bunu bilmek için de müneccim olmaya gerek yoktu....

     Sali, içten içe öfkeli eve vardı. Kapıdan girişini gören Reyhan, bir şey olduğunu anladı. Kocası geldiğinde, bahçede Ali ile oynuyordu. Sali, sanki oğlunu görmemiştii, farkında değildi. Gergin ve düşünceli, yanlarından geçip gitti. Ali, her zaman yaptığı gibi babasına doğru ilerledi ama, ortada kaldı, babası ilgilenmedi. Çocuk şaşkın annesine doğru yürüdü. Reyhan, kendince oğlunu oyaladı:

''-Bak burada ne varmış! Gel hadi! Beraber bakalım!''

Bir süre daha oyunla geçtikten sonra Ali'yi elinden tuttu ve içeri götürdü. Büyümüştü artık oğlu. Yakında dört yaşını dolduracaktı. Zaman çabucak geçiyordu. Olanları merak ediyordu ama,  Sali'nin üzerine gitmiyordu. Tanımıştı az çok kocasını. Huyu böyle idi. Bir süre susar kalır, aklındaki neyse önce kendine saklar, ölçer biçer, en sonunda da anlatırdı....

Çocuğu, babaannesine emanet edip, mutfağa geçti. Yemek hazırlığına girişti ama, aklı kocasında....Kafası böyle dolu dolu düşünürken, Sali yanına geldi....Kadın, ne diyeceğini bilemediğinden susup onu bekledi. Adamın gözlerindeki öfkeyi gördü ve korktu. İstemsiz,geriye bir adım attı....Kocası, anasına duyurmamaya çalışarak:

''-Reyhan, bu Hayri'nin sizinle işi ne!!!!!???'' Dişlerinin arasından çıkan sessi tıslar gibiydi. Reyhan, daha da korktu ama, bozuntuya vermeden:

''-Ne işimiz olur ki o insan müsvettesiyle??!!''

''-Az önce,yolumu kesti. Sizinkilerin de gelip gelmeyeceğini sordu. Neden? Bu adam ne istiyor?Sana mı göz koydu?!! Gebertirim oracıkta!!!! Beni katil etmeyin!!''

Kadın işin bu denli ciddi olduğunu anlayınca, ayrıntıya girmeden, çıtlattı olanı:

''-Düşündüğün gibi değil! Allah saklasın öyle şerden! Nesrin'e yanık! O yüzden sormuştur.''

Sali şaşkın:

''-Nesrin'in de gönlü var mı onda?''

''-Deli deli konuşma. Olmaz öyle şey! Sanki bilmezsin babama yaptıklarını!''

''-Ben de onun için şaştım ya!''

''-Kafasına takmış Nesrin'i ama, kız istemiyor. Olacak iş değil!''

Adam bunları duyunca biraz sakinleşti:

''-Öyle ileri geri konuşunca kendimi kaybettim. En çok da senin adını söylediğinde fena oldum. Seni herkesten kıskandığımı, hem de çok kıskandığımı fark ettim. Çılgına döndüm....İşte onun için saçmaladım biraz.....''derken, adeta ondan şüphe duyduğu için karısından özür diler gibiydi hali....Reyhan, biraz üzgün, biraz şaşkın ama, kıskanılmanın verdiği hoş bir tat ile:

''-Bakma sen ona! Kimselerin dediğine kulak asma? Benim kocam sensin! Sevdiğim, bağlı kaldığım eşim olacaksın hep....İçini ferah tut....Bazıları, mutlu  insanları görünce fesatlık eder. Takma kafana! Biz seninle mutluysak, gerisinin hiç önemi yok!...''

Genç adam öyle mutlu hissetti ki o an, yüzüne kocaman bir gülüş geldi oturdu. Bunu gören kadın, rahatladı. Doğrusu bu idi. Kocasına, çocuğuna, ailesine sahip çıkmalıydı....Reyhan da tatlı talı gülümsedi. Sali, bu sevgi ortamında biraz şımarmayı seçti sanki....Yaramaz bir çocuk oldu birden, sonra da laf anlamayan bir delikanlı....Karısına sarılıverdi, neredeyse tezgahtaki, bütün tabakları aşağı indirecekti, sakarlığı ile.....Kadın:

''-Yapma şunu! Anan duyacak ya da görecek olursa ayıp!''

Adam daha da şımardı:

''-Görsün! Bana at suçu! Karım değil misin? İstersem odamızda, istersem mutfak tezgahında!....''

''-Sus! Duyacaklar! Hadi toparlan da bana yardım et biraz.''dedi ve adamın eline birkaç yufka ile yer bezini tutuşturup, içeri gönderdi....Kendi kendine, çılgın adam diye düşündü ve yemeği ısıtmaya koyuldu....

     Nikahtaki keramet, kesin bir gerçek olmuştu Kadına. Öncesine ve şimdisine baktığında, çok iyi anlıyordu bu sihri. Kocasını gerçekten çok ama, çok sevmişti...Evvelinde deseler, inanmazdı bu olanlara.....Yok etti öncesini....

SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ  YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin