İnanç, sevgi ve umut insana yaşam ışıltısını verir. İnancın kaybolması boşluğa atar bizi. Sevginin yokluğu üşütür. Umut gittiğindeyse karanlık gelir. Bu üç önemli pırıltı, birbirini tamamlayarak yaşamın kristal küresini oluşturur, gerisi detay.... Hayatımıza gelenler veya hayatımızdan gidenler bu sihirli kürenin bizdeki yansımalarını belirler. Olması gerektiği gibi ya da olmaması lazım geldiği gibi.....
Kimi insanlar, ışıl ışıl iyilik getirir, kimileri karanlık ve belirsizlik.....Bazısı, sadece ''Ben!'' der yorar, bazısı da ne istediğini bilmez. İyi ile kötünün sınırı çoğu zaman bellidir. En tehlikelisi, ne istediğini bilmeyen insandır. Yanar döner bir ademoğlu......Sorumsuzdur, bencildir, umarsızdır, vs,.........Bir heyecana kapılır, sadece kendini düşünmenin rahatlığı ile yaşamlara dalar. Nelere sebep olacağını düşünmeden. O, iyi, mutludur ya!......Gerisini koyver gitsin.....Kişi, karşısındakini kendi gibi sanırmış her daim. Yaşanacak, yaşandı bitti; gönlü geçecek, aşkı bitti.....Geride ne olmuş, kim üzülmüş, hayata mı küsmüş hiççççç aklına gelmez......
Reyhan'ın ilk ve tek sevdası, tıpkı bu en tehlikeli haliydi aşkın...Aşık, halden hale geçermiş, derler. O'nun için de bu devr-i daim gerçekleşti: 1.Bilinmeyen, 2.Farkındalık, 3.Zirve, 4.Bitiş dönemi(Bir şekilde yine bilinmeyen).....En zor evresindeydi sevgisinin. En çok yoran, yıpratan kısmı. Diğerleri istemle yapılır, kolaydır, doğal gelişimi tatlıdır ama sonuncu dönem bambaşkadır ve bazen bir hayatı tamamen sekteye uğratır. Kişi ,nefes alıp verdiği sürece o noktada donup kalır. Sonra bu, her geçen gün yavaş yavaş ilerleyen, sinsi bir illete döner. Adamın ömründen ömür yer......İnsan ancak düşünme yetisini kaybederse kurtulur da ne mümkün!....Her yerde, her konuda, her ışıltıda, her sözde, her türküde yüzsüzce oradadır, hiç kaybolmaz. Beyni, yüreği kemire kemire çökertir. Gülümsemeler, saadet, umut, inanç yoktur artık....Karanlık, boşluk, soğuk hüküm sürer aleminizde sadece....
Reyhan, günden güne güçlendi, hatta arada yatağından kalkmayı başardı. Merak ettiği, kendini bildi bileli ayrılmadığı arkadaşının, Atiye'nin niçin kendini arayıp sormadığı idi. Belki de başına kötü bir hal geldi ya da ne bileyim hasta oldu. Hem de ağır, çaresiz bir hastalık.....İşte o yüzden gelemiyordur. Böyle bir şey varsa çok üzülürdü zavallı arkadaşına. Annesinin ve kardeşinin hallerinden şüpheleniyordu .Ne zaman bu konuyu açsa ya duymazdan geliyorlardı ya da lafı geveleyip kendini geçiştiriyorlardı .Geçenlerde, komşular geldiğinde,o çok bilmiş olanı: ''Atiye.....''diye ağzını açacak olmuştu da annesi nasıl kötü kötü bakıp susturmuştu kadını. Her şeyi bilen, alı al moru mor olmuştu. Çok ilginç bir durum. Sanki ağız birliği etmişler gibi kapı duvar bir sükut.. Elbette öğrenecek, bir şekilde ne olduğunu anlayacaktı....
Bir sabah, Reyhan daha güçlü hissetti kendini. Evde çıt yoktu. Bahçeye baktı pencereden, annesi çamaşır asıyordu. Babam işte, Nesrin de okuldadır, diye geçirdi içinden. Tekrar yerine döndü, yatağın kenarına ilişti. Yastığının altından küçük, kapaklı aynasını çıkardı ve yine Cemal'i hatırladı, gerçi hiç aklından çıktığı yoktu ya!...En kötü buhranlarında bile yüzü gözünün önünden hiç gitmemişti. Bu ayna, O'ndan yadigardı. Acep şimdi ne yapıyordur, diye düşündü. Kiminle?, Nerede?, Nasıldır? Göğsünün orta yerinde ince bir sızı hissetti. Ölene kadar oradan hiç ayrılmayacak, arada bir hortlayacak, şifasız sızı. İnce dişli tarağını da aldı. Yataktan çıkamadığı günlerde bunlar yanındaydı daima. İyileşeceği, tekrar güzel olacağı günleri beklerken bunlarla hep beraberdi. Usul usul saçlarını taradı. Yüzüne hafiften bir canlılık gelmişti. Yaşam bir şekilde sürüyordu. Anası, babası, kardeşi pervane olmuştu etrafında, tek kendi iyi olsun diye. Saçları tekrar çıkıp, çıplak deriyi kapatmaya başlamıştı. Büyük acısının telafisi gibi bir hal .En azından ucube bir görünüşten kurtuluyordu. İyiydi, evet bugün daha iyi hissediyordu. Belki Cemali de Reyhanını özlemiştir, belki de pişmandır diye, düşündü. Yüce Mevladan umut kesilmezdi. Yaşadıkları, bir sınav da olabilirdi. Bazen bu dünyanın işlerine akıl sır ermezdi değil mi?......
Şöyle güzel bir şeyler giyinip annemin karşısına çıkayım, mutlu olsun. Artık iyice düzeldim, derken sokak kapısının sesiyle durdu. Baktı komşuları Asiye gelmişti. Annesi onu sedire buyur etti. Yanlarına gitmeyi istedi önce ama, sonra nedensizce durdu ve onları dinlemeye başladı.
Gülsüm ve Asiye, Reyhan'ın uyuduğunu düşünmenin rahatlığı ile konuşuyorlardı havadan sudan, köydeki Moskoftan...Bahisten bahse çene çalıyorlardı. Asiye birden:
''-Atiye gebeymiş, duydun mu?''
''-Bırak şunu! Adı batsın! Ettiği yanına kalmasın!''
''-Cemal, oğlum olacak diye kasım kasım kasılıyormuş.''
''-Bize bu üzüntüyü yaşattılar, Allah bildiği gibi yapsın! Hem sus artık! Rukiye duymasın!''
Reyhan, olduğu yerde şöyle bir sallandı. Dudaklarından dökülen:''Hayır!!!!!'' çığlığıyla olduğu yere yığılıp kaldı.....
Gülsüm yerinden fırladı,eve girip kapının yanında O'nu yığılmış görünce, konuştuklarını duyduğunu anladı. Bir yandan kaldırmaya çalışırken kızını bir yandan da:''Oyy!Oyy!Ne kara bahtımız varmış!''diye söyleniyordu. Asiye koştu geldi, beraber kucaklayıp kaldırdılar. Gülsüm sirkeli bez getirdi. Alnını, boynunu, bileklerini ovdu. Durmadan dil döküyordu:
''-Yavrum, güzel kızım! Zor ama ne edeyim? Tahtını yaptım da bahtını yapamadım! Kurtul artık bu habisten! Unuttttt! Unut artık şu mendeburu!''
Reyhan'ın dal misali cılız vücudu, yine, başka bir canavarın elinde gibi azap çekiyordu. İnliyordu kendini bilmez....Ağlıyordu,çare beklemez....Kapıp koyuverdi tekrardan, az can bulmuş bedenini....Yaşamakla yaşamamak arasında....Aklının bir yanı Cemal, öte yanı ihanet....Beyninde sürekli kıvranan cümleler:''Neden?...Nasıl yapabildiniz?...Cemal, hiç mi sevmedin beni?....
Vücudunu çırpınırken zapt etmek imkansız. O minicik şey, içinde başka bir güçle kendini savuruyordu. Gülsüm ile Asiye hakim olamıyorlardı kızcağıza. Derken, Reyhan birden hareketsiz, taş misali kaldı yerinde....Gülsüm korktu, kendisinin bile zor duyduğu sesi, yabancı geldi;
''-Öldü mü??????''
Asiye, yatakta rastgele eline takılan küçük aynayı ağzına tuttu ve bekledi. Aynadaki buğuyu görünce derin bir nefes aldı:
''-Gülsüm!!!!!! Yaşıyor, nefes alıyor!''
Gülsüm de artık kendini şaşırmıştı. Ağlasın mı gülsün mü? Bu iş nereye varır?
Bu alemin yaratılış sebebi,aşk ve güzelliktir. Ötesi bir ince garabettir. Seven ayrı,s evilen ayrı mertebededir. Niceleri sevdi, sevildi. Hepsi unutulup gitti de bir aşk bilindi.....İşte bu yüzden insanoğlu, ne aşığından ne de aşkından vazgeçebildi.....Dünya durdukça bu bilinmezi taşımaya devam etti....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEVMEK ÇOK ZOR (1) (RUMELİ YÜREĞİM)(TAMAMLANDI)
Romanceİdealize edilmiş bir aşk değildi..Bir zamanlar gerçekten yaşamış ama,bugünde olmayan insanlar...Aşkın da cinselliğin de şansızlığın da en güçlü ve en saf hali....Kalp aşka bağlı kalsa da ten ve arzu hükmünü sürdürmüş.Belki vücut ihtirasın elinde tat...