4. Bölüm 'Ucbeyi'

1.3K 142 24
                                    

Selamünaleyküm,

Yine bir #DirilişErtuğrul gününde, yeni bölümü eklemekteyim. İnşallah beğenirsiniz. Geçen bölümün aksine hareketten yoksun ama önemli gelişmelerin olduğu bir bölüm. :)

Yeni bölümün yayınlanmasından fırsat bularak, iki senedir zevkle takip ettiğin Diriliş dizisine Kelebek ödüllerinde yapılan terbiyesizliği ve saygısızlığı kınadığımı belirtmek isterim. Baştan sona haksızlıkla karşılaşan dizi ekibinin yaşadıkları bana göre oldukça manidardır. Gavur bir ülkeye gidip ödül kazansalar, böyle bir hakaretle karşılaşmazlardı herhalde. Bu durumda hangisi daha gavur oluyor?

DİPÇE: Medya'da Moğol-Türk ezgisi koydum. Okurken dinlemenizi tavsiye ederim. :)

________

Ateş vücudunda geziniyor ve geçtiği her yanı yakıyordu. Bilhassa yaralı kolu, sayısız bıçak darbesi yiyormuş gibi hissetmesine neden oluyordu. Kolunu kılıcı ile kesip atsa bu kadar acımasızdı. Bilinci açıktı ama bedeni derin bir uykuya yatmıştı. Bu yüzden yarı rüya aleminde yarı Dünya'da idi. Sesler duyuyor ama söylenenleri tam olarak seçemiyordu. Bir noktadan sonra bilinci de tamamen kapandı ve kendini çok başka bir yerde buldu. Rüya mı idi yoksa bir anı mı? Emin değildi.

Temür Yalup'un demir ocağında durmuş, adamın çeliğe vurarak şekil vermesini izliyordu. Nar gibi kızarmış çelik, yediği darbelerle ustanın arzu ettiği şekli almıştı. Ertuğrul da daha on yaşlarında bir çocuktu. Orta yaşlı adam gülümseyerek Ertuğrul'a bakıyor, bir yandan çeliğe çekiç darbesi indirmeye devam ediyordu.

"İyi izliyor musun, beyim?" dedi, Temür Yalup. "Çelik dediğin eğilmez bükülmez bir madendir. Yine de ona arzu ettiğim şekli vermekteyim. Nasıl bilir misin?"

"Hayır, Temür Yalup usta." diye cevapladı küçük Ertuğrul.

"Çelik, ne kadar güçlü ve dayanıklı olursa olsun, o da bir noktaya kadar mücadele edebilir." Temür Yalup demir ocağını işaret etti. "İlk başta dayanmak için elinden geleni yapar ama sonunda tüm gücünü kaybeder ve erir. Ondan sonra da onu kalıba dökerim ama bitmez, çünkü asıl şekline çekiç darbeleri ile kazanacaktır."

"Ona neden zorla şekil veriyorsun? Belki ham hali ile kalmak onu mutlu ediyordur?" Ertuğrul hüzünlü bir iç çekti. "Çok acı çekiyor olmalı."

Temür Yalup güldü. "Belki de... Fakat bu, sahip olduğu kapasiteyi bilmediği içindir, beyim. Eğer çelik ne büyük bir şeye dönüşüp, kullanılacağını bilse idi seve seve tüm bu sıkıntılara göğüs gererdi. İyi bak..."

Demirci, şekil almış kılıcı suya daldırınca cıs diye bir ses etrafı kapladı ve dumanlar yükselti. Geri çıkardığında Ertuğrul'un nefesi kesildi. Kılıcın çeliği ayna gibi parlıyordu. Her Türk kılıcı gibi hilal şeklinde eğilimi vardı. O kadar keskin görünüyordu ki Demirci Debek'in yaptığı kılıçlardan biri olduğunu düşündü. Belki de Temür Yalup, onun torunuydu? Fakat ne ara kılıcın kabzası yapılmış da pusat tamamen bitmiş hale gelmişti, onu anlayamamıştı. Temür Yalup tebessümle kılıcı iki eli arasına yatırıp küçük beye gösterdi.

"O kadar acı ve sıkıntıdan sonra bu muazzam hale gelmeyi başardı. Su, bunca sıkıntının sonundaki selamettir. Rahata kavuştuğu andır ama vazifesi daha bitmemiş, aksine yeni başlamıştır. Biz insanlar da böyleyiz, beyim. Eğer sıkıntılara göğüs gereksek ve sorumluluk alır isek bu kılıç gibi gerçek kapasitemize ulaşır ve o zaman çevremize fayda sağlarız. Aksi halde ham bir maden hiç bir işe yaramaz, ziyan olur gider. İsraftır."

Küçük Ertuğrul hayran hayran kılıca baktı. Kılıcın üç hilalden oluşan balçağı vardı. Hemen balçağın altındaki çelik kısmında ise Bakara suresinin yedinci ayeti yazıyordu.

Gökbörü ve Ertuğrul GaziHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin