31. Bölüm 'Güngök'

472 52 35
                                    

Selamünaleyküm,

Geldik bir bölüme daha. İnşallah beğenirsiniz. :)

_____

Haydut avının üzerinden bir iki hafta geçmişti ki Konya'dan sultanın, Ertuğrul Bey hakkında son hükmünü verdiği haberi Kayılara ulaştı.

Saadettin Kupeg, Ertuğrul'a İpek Pazarına gelmesini salık vermişti. Kendince sebeplerle Kayı Oymağına gelmek istemiyordu. Gökbörü bunun hem siyasi hem de duygusal yönü olduğunu düşünüyordu. Kupeg bir vezir olarak kendinden aşağı rütbede birinin ayağına gitmeyi reddediyor, ayrıca oymakta güvende olamayacağını düşünüyordu.

Ertuğrul'a göre ise tek nedeni kendisini ayağına çağırma arzusuydu. Ona zarar vereceğini düşündüğünü sanmıyordu. Sonuçta herkes bilirdi ki kimse kolay kolay sultanın vezirine zarar veremezdi. Bu kadar ahmak biri varsa da canına susadığı içindi. Kupeg de biliyordu ki Türkmen töresinde misafiri incitmek yoktu. Gökbörü'nün de bunu iyi biliyor olması gerekirdi, bu yüzden neden böyle düşündüğüne anlam veremedi.

Pazara vardıklarında Kupeg, hanın taraçasında baş köşeye kurulmuş, yanındaki muhafızları ile Ertuğrul'u bekliyordu. Gökbörü, sultanın kararını zaten öngörmüştü ama bilmeseydi bile Kupeg'in düşmüş yüzü, büyümüş göz bebekleri her şeyi ele veriyordu.

"Yolculuk mu vardır, Vezir Saadettin?" dedi, Ertuğrul kendinden emin bir şekilde. Adamın bulunduğu ruh halinden zevk alıyordu.

"Bir vezir, olması gereken yerde; devletinin başında olmalıdır, Ertuğrul Bey. Tüm zamanımı Türkmen beylerinin sorunları ile harcayamam."

Kupeg, elinde tuttuğu mektubu Ertuğrul'a uzattı. Hemen yanı başında duran Gökbörü'ye bakıp, yutkunarak tekrar Ertuğrul'a döndü.

"Burada olduğum süre zarfında hakkındaki iddiaları en ince ayrıntısına kadar araştırdım, soruşturdum. Kanaatimi de belirten bilgileri saraya gönderdim. Devletli Sultanımız Alaaddin Keykubad, gönderdiğim deliller ışığında, masum olduğuna hükmetti."

Ertuğrul kendine engel olmayarak alaycı bir gülümseme ile karşılık verdi. Bu adamın her işin içinden sıyrılması, dört ayak üstüne düşmesi dahası aleyhine olan şeyleri bile lehine çevirip, sanki hiçbir şey yapmamış gibi karşısına dikilmesine şaşıyordu. Hani bilmese adamı samimi zannedecek, suçsuzluğu için uğraşmış sanacaktı.

"Allah, kulunun haksızlığa uğraması karşısında sessiz kalmaz. Elbet kulunu düze çıkartır." dedi, Ertuğrul. "Lakin kuluna istinatsız suçlamalarda bulunanların da ya bu alemde ya da ötekinde cezasını verecektir elbette."

Saadettin Kupeg zoraki bir tebessümle karşılık verdi. "Öyledir, elbet." Muhafızlarına dönerek, "Gidelim." dedi. Son kez başıyla Ertuğrul'a selam verdikten sonra, Gökbörü'den olabildiğince uzak durmaya çaba göstererek, yanından geçip gitti.

"Bu iş de bitti." dedi Gökbörü. "Bundan sonrası artık sana kalmış."

"Sen de mi gidersin?"

Gökbörü gülümsedi. "Buraya gelmemin iki sebebi vardır. İlki seni tanımak ikincisi de..." Sözünü tamamlamadan Ertuğrul'a baktı.

Ertuğrul, kızın gideceği gerçeğini sandığı kadar tepkisiz karşılamadı. Besbelli ki bu birkaç haftalık kısa sürede Gökbörü'nün varlığına alışmıştı. Sadece kendisi değil ailesi ve alpları bile Gökbörü'ye karşı yakın duygular beslemişti. Nedense hiç sahip olmadığı bacısının yuvayı terk ettiği hissine kapılmıştı. Bunu düşünmesi bile Ertuğrul'a garip ve saçma gelmişti. Hangi insan birine birkaç haftada bu kadar alışır ve gardaşıymış gibi hissederdi ki?

Gökbörü ve Ertuğrul GaziHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin