47. Bölüm 'Höyük'

387 40 8
                                    

Selamlar,

Yeni bölümle karşınızdayım. Son büyük savaş kapıya geldi mi nedir? :)

________


Ertuğrul talim alanında durmuş, Alpbaşı Turgut'un alplarına talim ettirmesini izliyordu. Daha kıdemli ve tecrübeli olan alplar ise bir köşeye çekilmiş, genç ve tecrübesi daha az olan alpları, Ertuğrul gibi, izleme koyulmuştu.

Alplar arasında rütbe düzeni yoktu, bu yüzden en yüksek rütbe sahibi olarak alpbaşı dışında kimse bulunmazdı. Lakin kıdem düzeni mevcuttu. Gerek yaş gerekse tecrübesi daha yüksek olan, üstüne bir de nam salmış alplar, diğer alpların da üstünde bir konuma sahipti. Onlar diğerlerine göre biraz daha serbestti zira artık yönlendirilmeye ve eğitime ihtiyaç duyan toy alp değillerdi. Kıdemli alplar, ne zaman ne şekilde ne kadar süreyle talim yapması gerektiğini biliyordu. Kimi zaman kendi aralarında kimi zaman tek başlarına talim yaparlar, savaş oyunu oynarlar ya da alpbaşına yardım ederlerdi.

Akça Koca ve Konur Alp da bunlardan biriydi. Abdurrahman Alp da çok genç olmasına rağmen becerisi ve sadakati ile oymağında itibarı artmıştı. Bu yüzden Bey Otağını korumakla vazifeli, Akça Koca'dan sonra gelen, alp idi.

Rüzgar yön değiştirip, etkisini arttırınca Ertuğrul kürküne daha bir sıkı sarıldı. Öngörüldüğü gibi sonbahar erken gelmiş, bir gecede hava değişmişti. Gökbörü ile son konuşması üzerinden bir hafta geçmişti. Barak'ın haber getirmesinden sonra bir gece zaviyede konaklamışlar, ertesi sabah da çok geçmeden Söğüt'e yola çıkmışlardı.

Kaldıkları gece Ertuğrul, Edebali ile daha fazla konuşma fırsatı bulmuş, bu genç şeyhten etkilenmişti. Gökbörü'nün neden ona karşı bu kadar ilgiyle yaklaştığını anlayabiliyordu. Edebali, her sözünde hikmet bulabileceği, genç yaşına rağmen bilgece sözleri olan ağır başlı ve ileri görüşlü bir ilim aşığıydı. Bundan sonra onunla daha fazla vakit geçirmeyi kafasına koymuştu. Sohbetin tadı damağında kalmıştı. İnsanı içine çekiyor, ne olduğunu anlayamadan zamanın su gibi akıp gitmesini sağlıyordu.

Ertuğrul, bir süredir elinde tuttuğu iki cevizi bir kez daha avucunda çevirip, koşturarak gelen Ak Temür'e fırlattı. Çocuk, kendisinden beklenmeyecek bir çeviklik ve hızda cevizleri havada yakaladı.

"Helal sana, Ak Temür!"

"Sağ ol beyim." dedi, çocuk. Ak Temür nefes nefese Ertuğrul'un önünde durdu. "Babam buraya gelirse beni görmedin, olur mu?"

"Hayırdır?"

"Beni demir ocağına götürmek ister. Benim ise şu an yapmaya niyet ettiğim başka bir şey vardır. Zorlamasından hoşlanmıyorum."

"Yoksa marangoz mu olmak istersin? Öyle ise tüm dürüstlüğünle bunu babana diyesin."

Ak Temür biraz düşündü. Başını iki yana salladı. "Onu da severim, demirciliği de. Lakin hangisi olacağıma ileride kendim karar vereceğim, o ya da dedem değil. Fakat her şeyden önce bir alp olacağım!"

Ertuğrul gülümsedi. "Marangoz bir alp? İlginç olur."

"Marangozdan alp olmaz mı? Öyle ise demirciliği seçerim."

Ertuğrul güldü. "Neden olmasın? Sen istersen olur. Lakin beni iyi dinleyesin Ak Temür; baban gibi hem alp hem demirci olacaksan... ya da marangoz... herkesten daha bir fazla emek harcaman gerektir."

Gökbörü ve Ertuğrul GaziHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin