49. Bölüm 'Haydır Allah Haktır Allah'

364 45 39
                                    

Selamünaleyküm,

Cengimiz baya bir uzun sürdü ki 3. bölümü de olacak. Üçüncü bölümden sonra son bir ya da iki bölüm kalacak, şimdiden duyurmak isterim. İnşallah bu hafta bitmeden romanımız da bitecek. Geçen hafta biter diye düşünmüştüm ama hesaplamalarım tutmadı. :D

Beğenirsiniz inşallah. :)

_________

Gökbörü, gökyüzünde uçan kartala o kadar odaklanmıştı ki bu durumun aleyhine işlediğini fark etmesi zaman almıştı. Üzerine gelen tapınak şövalyesini zar zor bertaraf etti ama ardından geleni -fark etse de- vaktinde dönemedi. Cenk başladığından beri ilk ciddi yarasını alacaktı. Şu ana kadarkiler ufak tefek kesik ve sıyrıklardan oluşuyordu. Kısacası bu pek de iyi olmamıştı. Yaralandığını görür görmez üzerine daha bir cesaretle çullanacaklardı. Zira şu ana kadar onların gözünde ilahi bir görüntü çizmişti.

Fakat düşündüğü gibi olmadı. Ardından pusat savuran tapınakçı askerinin kılıcını havada kaldı; tam alnına yediği bir ok darbesiyle geriye düştü. Hem Gökbörü hem de Thocomer batı tarafından yaklaşan adama döndü. Uzun örgülü saçları güneşin altında parlıyordu. Gözleri ise gökten bile daha maviydi. Güngök yayını tekrar çekip serbest bıraktığında ok, Gökbörü'nün solundan yaklaşan bir başka tapınakçıya saplandı.

Güngök'ün hemen ardında bir anda onlarca Börü Birliği mensubu atları üzerinde ortaya çıkıverdi. Her biri muntazam bir şekilde dizilmiş, kara renk elbiseleri ve demir örme zırhlı peçeleri ile birbirinin aynısı gibi görünüyordu. Gözlerine sürdükleri siyah boya da bu durumu pekiştiriyor, onlara tehlikeli bir hava katıyordu. Kim er kim kadın ayırt etmesi güçtü.

Börü Birliği alplarının kiminde yay kiminde kılıç kiminde kargı kimide de çift yüzlü savaş baltası vardı. Aslında tek savaş baltası olan kişi vardı ki Gökbörü, onun ağabeyi Tor olduğunu gayet iyi biliyordu. Hemen yanında da gürz kullanan tek kişi olarak diğer ağabeyi Erdur vardı. Kalanı ise kuzenleriydi.

"Börüler!" diye bağırdı, Güngök. "Hiçbirini sağ koymayın! Saldırın!"

Onlarca alp, emri alır almaz saldırıya geçti. Tapınakçılar endişeyle geri çekilmeye başladı ama hemen arkalarında durmuş, onlara bağırıp çağıran komutanları yüzünden iki arada bir derede kalmışlardı. Eğer bugün buradan kaçıp giderlerse muhakkak ki en ağır şekilde cezalandırılırlardı. Kimse baştan aşağı derisinin yüzülmesini istemiyordu ya da kafa derisinin yüzülüp, ızgara olmayı. Geri dönmemek üzere kaçsalar bile fark etmezdi, öyle ya da böyle bulunurlardı. Bulunamasalar bile anavatanlarında sağ salim dönüşlerini bekleyen aileleri cezalandırılırdı. Çaresiz kılıçlarını kaldırıp, düşmana doğru koştular.

"Tene!" diye bağırdı, Thocomer.

Güngök bir iki ok daha attıktan sonra yayını atıp, sırtındaki kılıçlarını çıkartıp atından indi. Önüne gelen iki tapınakçıyı yere serdikten sonra Gökbörü'ye doğru hızla yol aldı. Birkaç dakika içinde yanına varmıştı.

Gökbörü, "Ahi Dağında beklersiniz sanmıştım." dedi.

Güngök gülümsedi. Üzerine gelen tapınakçının saldırısını engelledi. "Borga ile seni gözlerdim. Durumu görür görmez yola koyulduk." Gökbörü'nün hoşnut olmuş yüzünü görünce ekledi. "Sana söylemiştim, her daim yakınlarındayım."

Gökbörü'nün içindeki genç kadın şımardı. Eğer cengin ortasında olmasaydı kocasına sımsıkı sarılıp öpücüklere boğardı ama ne yeri ne zamanı değildi. Bunu daha sonraya saklamaya karar verip tapınakçılara döndü. Artık yok olmaları an meselesiydi.

Gökbörü ve Ertuğrul GaziHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin