5. Bölüm 'Kayı'

1K 142 12
                                    

Selamünaleyküm,

Yeni bölüm biraz kısa oldu, farkındayım. İdare edin. Bu bölüm, biraz da Kayı obasını tanıtmak babında yazıldı, diyebilirim sanırım. :) Elbette diğer karakterlerimiz; Hayma, Halime Hatun; Dündar Bey ve Ertuğrul'un oğulları Gündüz ve Saru Batu(Savcı)'yı da tanımak niyeti ile de... :)

DİPÇE: Medya'ya tam bölüme uygun bir ezgi koydum. Onun eşliğinde okuyasınız. ;)

__________

Binlerce Kayı alpı, başlarında beyleriyle, Domaniç'e at sürüyordu. Kayılar için yazın yayladıkları yer olan bu bölgelere, akarsular, zümrüt gibi yeşillikler, ormanlık alanlarda bol av eti ve ekime elverişli verimli topraklar hakimdi. Her ne kadar göçebe obaların tarımla ilgilendiği çok ender bir durumsa da bundan böyle Kayılar için bu durum değişmek üzereydi.

Domaniç, birkaç sene evvel Kayılar geldiğinde Hisarköy olarak anılıyordu. Lakin Domaniç Dağlarının yeryüzü şeklinden esinlenerek Kayılar buraya 'kambur, tümsek, çıkıntılı' manalara gelen Domaniç diye seslenmeye başlamıştı. O zamandan beri de burası herkesçe bu isimle anılmaya başladı.

Kayı Beyi Ertuğrul, at sırtında obasına girdiğinde halkı da beyini ve gelen evlatlarını şükür duaları ve tezahüratlar ile karşıladı. Ertuğrul'un ucbeyi olduğu ve Sultanöyüğü bölgesinin bundan böyle Kayılara yurt olduğu haberi, bey ve alplarından önce oba halkına ulaşmıştı. Kayılar, şehitleri yüzünden buruk bir sevinç yaşıyorlardı. Fakat şehitler de işin bedeliydi. Bedel yoksa, zafer de yoktu. Türkler bunu, var olduklarından bu yana sayısız defa tecrübe etmişti.

Kayı obası, Anadolu'ya ilk gelişlerindeki kadar büyük değildi ama bu bölgeye yerleştikten sonra yavaş yavaş da olsa tekrar büyümeye başlamışlardı. Hele ki ucbeyliği haberinden sonra bu durumun hızlanacağından eminlerdi. Oba sınırı boydan boya nöbetçi ve gözcülerle doluydu. Bilhassa Bizans sınırına geldiklerinde Ertuğrul Bey, obanın güvenliğine çok önem vermişti. Ne de olsa doğuda iken çevresi dost-gardaş dedikleri obalar ve ülkelerle çevriliydi ama burası böyle değildi. Burada iken nereden ne çıkacağı belli olmazdı. Gözcülerle sınırlı kalmayan Ertuğrul Bey, oba çevresinin sık sık kolaçan edilmesini salık vermişti.

Nöbetçileri geçtikten sonra pazar ve küçük atölyeler vardı; çeşitli el işleri, baharatlar, otlar, çömlekler ve marangozluk gibi işçilikler gibi şeyler burada satılıyordu. Buradan sonra da obanın merkezi kabul edilen Bey Otağı vardı. Sürekli hareket halinde oldukları için camiden yoksun olan göçmen obaları için seyyah mescit de otağa yakın bir alana kuruluydu. Ayrıca burada da çocuklar Kur'an ve okuma yazma gibi temel eğitimi alırlardı. Merkezin çevresine de ahalinin barakaları ve kilimhane, mandıra, hara gibi büyük üretim yerleri ve kümes, ahır gibi yerler vardı. Buranın tam karşı istikametinde ise alpların talim yaptıkları genişçe bir alan vardı ki okçuluk, güreş ve kılıç gibi nice becerilerini burada gösteriyorlardı.

Ertuğrul, otağına vardığında artık kocamış olan anası Hayme Hatun ve çok sevdiği karısı Halime Hatun hazırda bekliyordu. Analarının eteklerine yapışmış, babalarını bekleyen, Gündüz ve Saru Batu da gülücükler atıyordu. Gündüz ilk oğul olarak 6-7 yaşlarındaydı ama Saru Batu daha üç yaşında bir çocuktu. Ağabeyine nazaran olan biteni algılamakta hala güçlük çekiyor, babasının cenkten dönmesinin ne demek olduğunu bilmiyordu. Yine de o da ahalinin sevincine katılmış, babasına el sallıyordu. Hiçbir şey algılamasa da babasının yokluğunu algılayıp, onu özleyecek kadar olan bitene vakıftı.

Ertuğrul ailesine şükranla baktı. Allah'a, onlara kavuşmayı nasip ettiği için şükürler etti. Atından hızla atlayıp ilk önce anasının yanına varıp, tebessümle elini öpüp başına koydu. "Anacağım."

Gökbörü ve Ertuğrul GaziHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin