37. Bölüm 'Kudüs'

361 49 9
                                    

Ve geldik yeni bir bölüme daha. Bugün kısa kesiyor ve hemen bölümü atıyorum. :D

______


Gökbörü ve Ertuğrul aşağı yukarı bir hafta Konstantiniyye'de kalmıştı. Gökbörü geceleri Kara Kam'ı takip edip, belli belirsiz, çevresinde dolaşırken Adem de kendisinden istenilen bilgileri elde etmek için derinleri kazdıkça kazıyordu. Neyse ki haçlıların ve doğu biraderlerin kasası olması, ona bir çok kapı açıyor ve neredeyse her konumdaki kişiyi tanımasına ve yakınlık kurmasına neden oluyordu.

İnsanların ağzından bilgi almaya çalışırken bunu olabildiğince dikkat çekmeden yapmaya çalışmış ve sonunda öğrendikleri içerisinden sadece tek bir şey Gökbörü'nün ilgisini çekebilecek türden çıkmıştı. Bu bilgiyi süratle ona aktarırken Gökbörü de Kara Kam'ın Moğollar adına değil, Baycu adına hareket ettiğini öğrenmişti. Fakat ötesi hakkında çok bilgi edinememişti. Fakat bu kadarı bile yeterdi.

Baycu Noyan'a it gibi sadık olan Kara Kam, eğer onun adına ittifaklık kuruyor ise bu Moğol Devleti için olamazdı. Onların ittifaklık kurmasına, bilhassa böyle gizli bir örgütle, ihtiyaçları yoktu. Lakin Kara Kam gibi kara büyülerin peşinde olan ve sırf Baycu'nun ailesi yüzünden Gökbörü'ye karşı kin güden bu keltoşun, bir başka kara büyü ile uğraşan bu tehlikeli örgütle fikir ve bilgi alışverişi yaptığından emindi.

Bir haftanın sonunda yeteri kadar şehirde kaldıklarına kanaat getiren Gökbörü, Pazartesi günü sabah namazından sonra Ertuğrul ile Domaniç'e dönmek için, tekrar yollara düştü. Zaten işleri bitmiş, satışlarını yapmışken şehirde kalmaya devam etmeleri fazlasıyla dikkat çekerdi. Sonuçta onlar Türk idi. İnsanların içinde yürürken anında sırıtıyorlardı.

Dönüş yolunda Türkopollere rast gelmediler. Gelmemeleri de oldukça rahatlatıcıydı. Komutanları oldukça gözü açık ve şüpheci biriydi. Ertuğrul, açık vermemek için ecel terleri dökmüştü. Şehirde iken de Adem, tapınakçıların Türkopollerden sorumlu bir komutanı ve tercümanı olduğunu söylemişti. Onların her türlü ihtiyacı ve sorunları ile o ilgileniyordu. Gökbörü adamı has şehirde iken uzaktan görmüştü. Uzun ve sıska bir görüntüsü ve soluk bir teni vardı. Sanki adam hiç gün ışığı görmemişti. Zaten sürekli yüzünü güneşten koruyan bir kapüşon takıyordu. Gözleri bile daha önce görmediği bir şekilde ürkütücü bir cam maviliğine sahipti. Kara Kam ile ayak üstü kısaca sohbet etmişti ama Gökbörü'nün duyabilmesi için haddinden fazla uzakta olduklarından ne konuda konuştuklarını anlayamamıştı.

"Sence de sahil kenarından gitmek daha iyi değil midir? Türkopol komutan haydutlardan kaçınmak için oradan gitmemizi tavsiye etmişti."

Gökbörü yarım ağız sırıttı. "Haydut falan yok."

"Yok mu?"

"Adam yalan söylüyordu. Sırf bize eşlik etmek için."

Ertuğrul bu kadar aptal olduğu için kendine kızdı. Elbette bu yüzdendi! Başka nasıl açığını yakalayıp, niyetlerinden emin olabilirdi? Ancak bu şekilde. Yinede... O sırada gerçekten samimi gelmişlerdi.

"Adem'in getirdiği bilgi, seni tatmin etti mi?"

"Hmm."

"Evet mi hayır mı?"

Gökbörü hemen yanındaki genç adama döndü. "Ağzımdan bilgi almaya mı çalışıyorsun?"

Ertuğrul gülümsedi. "Sohbet etmeye çalışıyorum."

Genç kadın tek kaşını kaldırarak, "Yalanın kokusunu aldığımı bilirsin değil mi?"

"Ne? Yalan değil. Yani sayılmaz."

Gökbörü ve Ertuğrul GaziHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin