32. Bölüm 'Türkopol'

517 52 70
                                    

Selamünaleyküm,

Geldik yeni bir bölüme daha. Afiyet bal şeker olsun. Beğenirsiniz inşallah. :)

_________


İki atın çektiği bir tacir arabası, Nikomedya topraklarında ilerleyerek Konstantiniyye doğru yol almaktaydı. İstikamete varmalarına en fazla iki günlük yol olmasına karşın iki tacir de sessizliğini koruyor, gözleri ile olası tehditlere karşı temkinli davranıyordu.

Arabanın üzeri büyük, koyu renk bir bezle örtülmüştü. Atların dizginlerini tutan adam bıyık altından yanındaki Türkmen kızına gülüyordu. Koyu renk geleneksel bir Türk elbisesi ve hotoz takmış kız ise görmezden gelmeye çalışıyordu ama sonunda dayanamayarak yanındaki adama döndü.

"Kaç gündür bıyık altından gülersin, yetmedi mi?"

Adam başını olumsuz şekilde salladı. Yüzündeki gülümseme hala silinmemişti. "Yol boyunca elbisenin ucunu sağa sola çekiştirmene mi güleyim yoksa hotozu bir türlü kafana oturtamamana mı, bilemedim."

"Alışık değilim." diye cevapladı, Gökbörü.

Ertuğrul başını salladı. Yan gözle yol arkadaşına tekrar baktı. Giydiği erkeksi kıyafetler ve yüzündeki boya olmayınca hiç de korkunç görünmüyordu. Hatta şu an yüzünde oldukça komik bir ifade vardı. Çocuksu bir görüntüsü olduğunu bile söyleyebilirdi. Ertuğrul o zaman neden Gökbörü'nün öyle giyindiğini anladı.

Her birey ciddiye alınmak ve girdiği ortamda ağırlığı olsun isterdi. Bu, bir birey olarak var olmanın alametiydi. Bir de savaşçı isen düşmanının kalbine de korku saçmak, savaşı daha başından kazandıracak bir etki yaratırdı. Gökbörü bu ikisi için uğraşıyordu. Kendisi ile tanışma merasimi bile bu yüzdendi... Hatun kişi ya da er kişi olarak görülmek değil, bir birey olarak görülmek ve o şekilde muamele edilmek istiyordu. Fakat yaşadıkları dönem, insanları birey olarak değil, kadın ve erkek olarak ikiye ayıran bir çağdı. Bu hiç değişir miydi, emin değildi.

"Tarih, tekerrürden ibarettir, küçük beyim." demişti Temür Yalup. "Çünkü insan evladı hiçbir zaman değişmez. Sürekli aynı hataları yapmaya muktedirdir."

İşte bu yüzden 1000 yıl da geçse erkeğin kadına hatta kadının erkeğe bakış şekli büyük bir değişim içermeyecekti. Fakat bu düzenden en çok olumsuz etkilenen kişilerin kadınlar olduğunun da farkındaydı. Yeryüzünün her köşesinde bu böyleydi. Belki kimisi kimisinden daha az sorun yaşıyordu, o kadar.

Eğer Allah, Ertuğrul'a bir kız evlat bahşederse, onu Gökbörü gibi yetiştirmeli miydi? Sürekli pusat taşıyan ve at sürüp cenklere katılan bir alp kız? Düşüncesi bile hoşuna gitmişti.

"Ne düşünürsün?" dedi, Gökbörü.

"Gelecekteki kız evlatlarımı."

"Nereden esti?"

Ertuğrul gülümsedi. "Baban seni bu şekilde yetiştirme kararını nasıl verdi? Babaların kız evlatlarına düşkün olduğunu duymuştum. Hatun kişilerin kolay incindikleri de bir gerçek."

"Öyle mi?" dedi, Gökbörü. "En son karşılaşmamızda incinen sen olmuştun, ben değil."

Ertuğrul, Gökbörü'nün ona kan kusturduğunu hatırlayınca başını salladı. Gerçekten de güçlü bir hatundu. Hemen sonra içindeki ses, Gökbörü'nün sıradan bir insan olmadığını fısıldadı. Öyle ya, bu kız bir bozkurt gibi duyar, koku alır hatta hırlardı. Bu yüzden babasının, kızını bir alp olarak yetiştirme kararı alması çok güç olmasa gerekti. Ne de olsa er kişiden bile daha güçlü ve tehlikeliydi.

Gökbörü ve Ertuğrul GaziHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin