30. Bölüm 'İtiraf'

469 47 38
                                    

Selamlar,

İki günden sonra yeni bölümle karşınızdayım. :) Bu bölümde Gökbörü'nün gaddarlığını mı desem neyini desem, bir yüzünü göreceğiz ama elbette çok ayrıntıya girmemeyi tercih etmekteyim. +18 bir roman değil sonuçta. :P

___________

Haydutların lideri, elleri bağlı şekilde, uzun bir direğe bağlı şekilde oturmuştu. Yüzünün her yanında morluk ve kan vardı. Konur Alp, oymağa döner dönmez kendisi ile özel olarak ilgilenmiş, suç işleyenleri tutmak için ayrılmış çadırı, ona özel tahsis etmişti. Çadırın ortasında bir kafes ve tam ortasında da bir direk vardı. Kafes eskiden tahtalardan yapılmıştı. Lakin Kara Temür, tutsakların ceplerinde tahtayı ya da tahtaları tutan ipleri kemirecek bir kemirgen taşıyabilecekleri yönünde bir düşünceye kapılmıştı. Ertuğrul hala böyle düşünmesinin nedenini anlayamasa da tahta kafesi demir kafese çevirmesine ses etmemişti. Bunun dışında çadırda hiçbir şey yoktu.

"Yok, konuşmuyor deyyus." dedi, Konur Alp. "Dayak arsızı belli."

Ertuğrul sıkıntıyla adamı süzdü. Haydutların lideri, gözlerini yere eğmiş, öylece bakıyordu. Sanki onları ne görüyor ne duyuyor gibiydi. Yüzündeki kararlı duruş, Ertuğrul'un bu adamın konuşmayacağı yönündeki tahminlerini güçlendiriyordu. Bu kötü oldu. Dedi içinden. Adama işkence yapmak istemiyor, her türlü işkence şeklinden nefret ediyordu. İş ceza vermeye geldi mi milletinin bu yönde yaratıcı yöntemleri vardı aslında ama birini konuşturmak, bilgi almak için işkence yapmaya gelince bundan fazla hoşlandıklarını söylemek zordu. Oysa batılıların oldukça ilginç yöntemleri olduğunu duymuştu. Yine de Çin işkencelerinin ünü de yeryüzüne yayılmıştı. Böyle işler için gaddar ve işini bilen biri olmalıydı ki Türkmen oymaklarında böyle insanlar olmazdı. Belki sarayda olsaydı?

Gökbörü içeri girince düşüncelerinden sıyrılarak ona döndü. Vahşi savaşçının yüzünde sıkıntıdan patlamış gibi bir hali vardı. Bir adama bir Konur Alpa bakıyordu. "Üç beş yumrukla bu adamı konuşturamazsın." dedi, Gökbörü. "Dayak atmak genelde işinize yarıyor mu?" dedi, Ertuğrul'a dönerek.

Kayı Beyi omuzunu silkti. "Genelde pusatı boğazına dayayınca konuşurlar. Bir eşkıyanın direnç göstermesi şaşırtıcı."

"Çünkü o bir eşkıya değil."

Ertuğrul ve Konur ilgiyle Gökbörü'ye döndü ama ilgiyle bakan tek kişi onlar değildi. Haydut da ilgiyle Gökbörü'ye bakıyordu.

"Bize biraz müsaade ederseniz, onun anlayacağı dilden konuşabilirim."

Ertuğrul, ikisini bir arada bırakıp bırakmamakta bir an şüphe etse de sonunda başını salladı. Gidelim, Konur."

Konur, beyinin hemen ardından çadırı terk edince Gökbörü de kötü bir tebessümle adamın yanına çömeldi ve gözlerinin içine baktı.

"Öncelikle Rum aksanın üzerinde biraz çalışmanı tavsiye ederim. Hangi dilde konuşmak istersin? Rumca? Türkçe? Ya da... Salut?" Gökbörü başını hızla iki yana doğru salladı. "Frenk dilini pek bildiğimi söyleyemem. Kuzenim ana dili gibi bilir ama şu an onun yardımını alamayız. Bu yüzden Türkçe konuşalım, tamam mı?"Adam cevap vermeyi reddetti. Belki anlamıyordu ama Gökbörü, adamın gözlerinin içine baktığında kendisini iyi anladığından emindi. Az önceki tepkisi de zaten bunu gösteriyordu.

"Adın ne?" Adam sessizlik yeminine inatla devam etmeyi sürdürdü. "Hadi ama alt tarafı bir isim. Korkacak ne var? Bana Gökbörü derler."

Adam kıpırdandı. "Leo."

Gökbörü ve Ertuğrul GaziHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin