43. Bölüm 'Sultan Pars'

372 51 19
                                    

Selamlar herkese,

Kısa ama önemli olduğuna inandığım bir bölümle karşınızdayım. Uzun zamandır Gökbörü'nün ailesinden bahsettiğini biliyoruz. En önemlisi de üç senedir çocuklarını görmediğini. Bu bölümde vuslat var. :)

________

Gökbörü, Ahlat'a geri dönmüştü. Süphan Dağı istikametinde, şehrin nispeten daha tenha ve yoğun ormanlık alanı olan bölgeye girdiğinde yeniden evde olmanın sevincini yaşadı. Ormanlık alanın içlerine doğru yürürken umudu da hevesi de yeniden yeşermişti.

Ağabeylerine söylediği gibi Konya yolu üzerinden doğruca Halep'e varmıştı. Bu zaman zarfında, hedefine yaklaştıkça, düşlerinde daha sık pars görmüştü. Başlarda ilk gördükleriyle aynıydı. Daha sonra ise rüyası gelişmiş; gördüğü pars, çakallarla savaşır ve onları bozguna uğratır olmuştu. Sonunda ise parsın başında hükümdar alameti görmüştü. Keza gölgesi de büyümüş, tüm Mısır ve ötesini kaplamıştı.

Halep'e varır varmaz esir pazarına gitmişti. Birkaç köle tüccarı, Şam'a gitmek için yola çıkarken aradığı kişiyi görmüştü; cevval bakan mavi gözlere ve koyu sarı saçlara sahipti. Teni Kıpçak bozkırlarında kavrulmuştu. Duruşu mağrur ve öfkeliydi. Nasıl olmayacaktı? Yuvasından, ailesinden koparılmış; diyar diyar gezdiriliyordu. Köleleştirilmiş olmanın verdiği mahcubiyet ve kederi yaşıyordu. Dahası akıbeti ise muamma idi.

Lakin Gökbörü biliyordu. Hz. Yusuf gibi o da köle olarak Mısır'da yaşayacak, büyüyüp serpilecek ve sonunda hükmedecekti. Lakin onun en büyük başarısı köleyken hükümdar olması değil; Moğollar'dan alacağı intikamı olacaktı. Bu intikam ki Moğolların önünü kesecekti. Gerisini ise kendileri halledecekti.

Büyük bir hızla ilerleyen kayanın önünde durmak zordu. Lakin bir kere durdurmayı başardığında da artık kaya, gücünün büyük bir kısmını kaybederdi. Ondan sonra yapılacak en akıllıca şey kayayı param parça etmek olacaktı. Gökbörü'nün niyeti de tam olarak buydu; kayayı parçalamak. Cengiz Han'a bunun olacağını evvelden demişti. Yeter ki önce durdurmayı başarsınlar.

Kısa bir an Börü ve Pars, göz göze geldi. Birbirlerine uzaktan baktılar; ilgili ve merakla. Börü, peçesini açarak yüzünü gösterdi ve hafifçe başını eğerek gelecekte büyük bir parsa dönüşecek olan yavru pars'ı selamladı. Gülümsedi.

Gökbörü, Baybars'ı gördükten sonra Ahlat'a doğru yola çıktı. Oğlanı da kaderiyle baş başa bıraktı. Onu yanına alıp götürmek gibi bir seçeneği yoktu. Çünkü o küçük çocuğu Sultan Pars'a çevirecek olan; yaşadığı bu köle hayat ve onun önünü açacak olan çevresindeki insanlar olacaktı. Onun başarı dolu geleceği Eyyubilerin elindeydi; Selçukluların değil. Lakin Gökbörü ve ailesi, onu yalnız bırakmayacaktı. Bir gözleri her daim onun üstünde duracak ve uzaktan da olsa koruyup kollayacaklardı. Vakti zamanı gelince de diğer Türk Devletlerinin kurucularına yaptıkları gibi, onunla iletişim kuracaklardı.

Gökbörü, büyük bir köşke geldi. Selçuklu mimarisinin kendine has havasına sahip, ağırlıkta ahşaptan yapılmıştı. İçinde sayısız oda, bölüm ve gizli geçit vardı. Çevresi sınırlarla çevriliydi. Görünürde kimse görünmese de onu izleyenlerin olduğunu biliyordu. Daha kapıya gelmeden, devasa kapı gürültüyle açıldı. Gökbörü içeri girdiğinde ailesinin üyeleri ile karşılaştı.

Börü Birliğine girmeden önce ailesindeki her bir genç, eğitimi devam ederken evi ve çevresini korumak, muhafızlık etmekle görevliydi. Bugün ki nöbet sırası iki kız gardaşa düşmüştü.

"Hoş geldin, Gökbörü Hatun." dedi, en genci.

"Uzun zaman oldu." dedi, bir diğeri.

Gökbörü ve Ertuğrul GaziHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin