Herabrienna'nın gözünden
"Olamaz.!"
Dedi Notch, sıktığı dişlerinin arasından, elini yumruk yapmış duvara vurarak. Anlaşılan büyük bir savaşın çıkacağını ve fazlasıyla kan döküleceğini biliyordu.
Notch, girişin hemen yanındaki, duvara asılmış elmas kılıcı kaptığı gibi dışarı çıktı.
Zayıflarcasına başımı iki yana salladım.
O kılıcın işe yarayacağını sanıyorsan, yanılıyorsun Notch...
Bir süre daha öyle durduktan sonra, hızla etrafıma bakındım. Buradan kaçmanın bir yolunu bulmam gerekti.
Belki...
Diye geçirdim içimden bir umutla. Ve sağ bileğimi kendi etrafında döndürüp, alev topu oluşturmayı denedim. Ama...
Oluşan küçük kıvılcım saniyesinde geri söndü. Hâlâ akımın etkisinden tam olarak kurtulamamışım...
Ayak seslerini duyunca, başımı o tarafa çevirdim. Gri, polise benzer bir üniforma giyen ve aynı şekilde başında gri polis şapkası olan, siyah saçlı, yeşil gözlü biriydi bu. Sanırım bir gardiyandı.
"Yaramazlık yapmadığına emin olmak için geldim küçük hanım"
Dedi, Notch'un eski pozisyonu gibi otururken.
Aman ne iyi...
Diye geçirdim içimden. Bir yandan da göz devirerek.
Dışarıdan, birbirlerine vurulduğunda kılıçların çıkardığı ince ses ile, canavarların ve askerlerin sesleride onlara eşlik ediyordu.
Arkamı dönüp, duvarda benim boyumun biraz yukarısında olan bir delikten, parmaklarımın ucunda, tek gözümle baktım. Ve babamı aradım. Ama bu, düşümdüğümden de zordu. Toz ve toprağın oluşturduğu yoğun tabakadan zar zor görebiliyordum. Bulunduğum odanın yerden yüksekliğini katmıyorum bile.
Ve işte o anda aklıma bir fikir geldi.
"İşte bu... Bu acıtmış olmalı"
Dedim yüzümü buruşturarak. O anda gardiyan, okuduğu eski ve yıpranmış parşomeni masaya koydu. Tek kaşını kaldırdı. Ellerini arkasında birleştirdi. Yavaş ve bir o kadar da şüpheci adımlarla bana yaklaştı.
"Ne gördün orada?"
İnanmıştı.
"Babamın kılıcı, Notch'un karnına fena saplandı... "
Dedim, acıklı bir ses tonuyla. Ve öyle dememle, adamın gözlerinin büyümesi bir oldu.
"Ne dedin sen?!"
Diye haykırdıktan sonra, koşar adımlarla dışarı çıktı. Bu... Bu sandığımdan kolay olmuştu. Gerçi, kimse hükümdarının başına birşey gelsin istemez.
Gülerek onu izledim bir süre. Ardından gözlerim, masada parıldayan bir nesneye takıldı.
Bu parlak ve arkasında süslü desenler bulunan, biraz paslı, altın bir anahtardı!
Gardiyan, Notch'a o kadar çok endişenmişti ki, buradaki çıkış biletimi masada bırakarak gitmişti.
"İşte bu! "
Dedim sesizce, zafer kazanmışcasına elimi yumruk yapıp, aşağı indirirken.
Ve aniden aklıma gelen düşünce ile birlikte, yüzümdeki mutlu ifade kayboldu.
Anahtarı bulmuştum bulmasına da... Ona nasıl ulaşacaktım?
Herobrine'ın gözünden
Sarayın önünde, kuru otlarla ve bitkilerle kaplı, geniş, boş bir alandaydık. Etraf ölüm sesizliğinde, Notch ise tam karşımda ve onun arkasındaki elmas eşyallarla kuşaltılmış savaşçılarla birlikte, bana kaşları çatık bakıyordu.
Birkaç dakika sonra sesizlik, Notch'un sesiyle son buldu.
"Yine karşılaştık Herobrine..."
Alaycı ve sadist bir gülümsemeyle karşılık verdim.
"Ve bu hayatının hatası oldu."
Simsihah kılıcımı havaya kaldırdığım anda, savaşı başlatan o kelimeler sinirle çıktı ağazımdan...
"SALDIRIN!"
Diğe seslenerek ortaya atıldım. Canavarlar da hemen arkamdan geldi. Notch ile onun askerleri de aynı şekilde bize doğru koştular.
İki taraf otrada buluşur buluşmaz, sesiz geceyi, kılıç ve insanların sesleri bozdu. Gecenin karanlığını, havaya atılan alevli oklar aydınlattı. İnsanlar, kalkanlarıyla kendilerini savunurken, kılıçlarıyla saldırıyorlardı. Ama buna rağmen sarı otlara dökülüyordu kanlar. İnsanlar ölen yakınlarını düşünmeye zaman bulamıyor, kendi canlarının derdine düşüyorlardı. Göz gözü görmezken, uçuşan tozlarda bu işi iyice zorlaştırıyordu.
Bir süre sonra, bende Notchla karşı karşıya geldim. Kılıcıyla tam karnıma doğru ileri hamle yapınca, hemen yanımda duran, ölmüş askerin elmas kaskını hızla kaptım. Ve içi Notch'a bakacak şekilde karnımın önüne siper ettim.
İşe yaramıştı. Notch'un kılıcının ucu, kaksın iç tarafına gelerek kendimi korumuştum.
Ona bakmaya devam ederken, sırıtmam büyüdü.
"Gerçekten beni öldürebileceğini mi düşündün?"
Dedim, savaşa devam ederken, alaycı bir şekilde.
Notch, gözlerini kısarak cevap verdi.
"Hayır... Ama seni hapsederek kötülüklerine engel olabilirim!"
Ve olaylar saniyeler içinde oldu. Notch, kılıcını havaya kaldırdı. Kılıç gid gide beyazlaşırken, bir ışık saçtı. Işıktan etkilenerek elimi gözlerimin önüne getirdim. Ve birden tüm vücudumda bir soğukluk hissettim.
Gözlerimi tekrar açtığımda... Bambaşka bir yerdeydim...
Soğuk ve Karanlık bir yer...
Burası Owerworld değildi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Herobrine'ın Kızı Herabrienna-Minecraft'ın Küçük Efsanesi
FanfictionHerobrine'ın kızı olduğumu öğrendiğimde, hayatımın tüm sıradanlığını yitireceğinden haberim yoktu... Ama bilmediğim bir şey daha vardı ki, o da asıl maceranın o zaman başladığı... Her şey, ben daha dokuz yaşındayken oldu. Babamla karşılaşmam ve ba...