BÖLÜM KIRK ÜÇ ~ Babaya Duydulan Güven

280 33 26
                                    

Herabrienna'nın gözünden

"Demekki kim olduğumu biliyorsun..."

Dedim sesizce ve hafif gözlerimi kısarak. Notch, ufak bir kahkaha atıp tekrar bana döndü.

"Minecraft'ta olan herşeyden haberim vardır benim. Küçük kız."

İçerideki uzun koridora doğru, yan tarafa dönerken, sağ elini bize uzattı. Ve devam etti.

"Gelin hadi, dışarıda kalcak haliniz yok ya?"

Alex ve Steve de bir süre birbirlerine bakıp başlarını onaylar gibi sakladılar.

"Atınızı ben bağlarım Alex. Zaten benim nöbet yerim burası."

Dedi Jayson. Bende o sırada, Steve ve Notch ile onların önlerinden geçiyordum. Yavaş adımlarla yürürken, neler oldup bittiğini görmek için arkama baktım.

Alex'te, atıp ipini muhafızın eline tutuşturdu. Ardından koşar adımlarla bize yetişerek aramıza katıldı.

Üçünün minecraft hakkında konuştuklarını duymazlıktan gelerek, etrafıma baktım. Burası büyük ve geniş bir yerdi.

Gri taşlar ile, tavanına zigzaglar ve çizgiler işlenmiş duvarlı koridor, üç bölümden oluşuyordu.

Ortada yürüdüğümüz yol, kırmızı halılı ve halının kenarlarındaki belli kısa aralıklarla yerleştirilmiş ışık taşları, göz kamaştıracak derecede parlaklık saçıyordu kaleye.

En tepelerinde meşaleler olan, düz beyaz stünlarla desteklenmiş, başka bölümler de vardı yürüdüğümüz yolun yanlarında. Bu bölümler ortadaki yürünen yola göre daha karanlık, daha dar, ama bir o kadar da daha süslüydü.

Aynı zamanda kaledeki bekçiler, askerler burada nöbet tutuyordu. Dimdik durmuş, kimisi demir, kimisi elmas zırhlı bu askerler, ellerinde uzun, sivri bir mızrak tutuyordu.

O an o kadar saat boyunca nasıl kıpırdamadıklarını geçirdim aklımdan.

Yanlardaki bölümlere karşılıklı olarak oyulmuş, dikdörtgen desenlerin ucu sivrileşiyordu. En başta, kapının girişinde gördüğüm 'c' harfine benzer sembol, kırmızı bir arka planla bu desenlerin üstündede vardı.

"Beğendin mi?"

Dedi Notch bana dönerek.

"Fena değil"

Diye cevap verdim. Şaşkınlığımı gizleyerek, sessizce.

"Burası daha hiçbirşey. Şimdi gittiğimiz odayı görünce, seveceğinden eminim."

"Oda mı?"

Diye sordu Steve, Notch'a

"Ne yani? Herobrine'ın kızı diye, illa zindana hapsetmem mi gerek? Kim olursa olsun o da sizin gibi benim misafirim"

Notch'un komik sesine karşı güldüğümü gizlemek için, yere bakmıştım. Ama ne yapsamda gülmeme engel olamadım.

"Öyle demek istemedim Notch... Üzgünüm... "

Dedi, mahçup bir şekilde Steve. O an anlamıltım ki, Steve ve Alex'te dahil herkes, Notch'a büyük bir saygı duyuyordu. Ve aslında... Bu kadar saygı duyulması beni şaşırtmıştı. Onu bu kadar önemli ve özel kılan neydi ki?

Yerdeki taşlardan neredeyse kör olmak üzere olduğumu farkedince, tekrar etrafa baktım. Birkaç defa gözlerimi kırparak. İlk biraz kamaşsada, onlarda en sonunda uyum sağlayabildiler.

"İşte burası."

Dedi Notch, ellerini iki yana uzatmış bir şekilde, girişinde durduğumuz geniş ve ferah odayı göstererek.

Gösterdiği bu oda, büyük bir girişi olan, içeride beşer tanesi karşılıklı olmak üzere, on kırmızı koltuk duruyordu. Koltukların tam ortasında simsiyah bir halı, halının üstünde camdan, küçük bir masa eşlik ederken, arkada duran uzun yapraklı bitki ise ortama ayrı bir güzellik katmıştı.

Sırayla Notch, Steve, ben ve Alex girdik içeri. Yürüdüğümden beridir tüm vücudumda olduğunun farkında olmadığım yorgunluk, oturduğum anda hissettirdi kendini. Evet, hâlâ akımın etkisinden çıkamamıştım.

Onlar, yarım kalan konuşmalarına devam ederken, bende kafamı hafif geriye atıp kapattım gözlerimi.

Babam geldi aklıma...

Babam... Canım babacığım... Kim bilir ne kadar sinirlenmiş, hangi planları geçiriyordur aklından... Ama benim ona güvenim sonsuz. Gelecek ve beni burdan kurtaracak...

Bende ne olursa olsun, içimdeki bu umut ışığının sönmesine asla izin vermeyeceğim...

Ve açıkcası... Babam geldiği zaman bu yanımda konuşan kişilerin yerinde olmayı istemezdim. Çünkü içimden bir ses, maviye kırmızı bulaşacağını söylüyor...

Herobrine'ın Kızı Herabrienna-Minecraft'ın Küçük Efsanesi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin