BÖLÜM ALTMIŞ BİR ~ Tehlike

190 22 18
                                    

Herobrine'ın gözünden

Birkaç adım daha atarak, kütüphanenin ortasında  durdum. Yerden tavana kadar  uzanan kitap raflarındaki kitaplar, sıra sıra, dizi dizi, renk renk ve farklı  kalınlıklardaydı. Kitapların eski olduğunu anlamam için konuşmalarına gerekte yoktu. Gün ışığının girmemesine rağmen, herşeyi net bir şekilde  görebiliyordum. Kitapların üstündeki örümcek ağları, aradan geçen uzun zamanın bir parçasıydı adeta. Attığım her  adımda bir miktar tozun  havaya kalkmasıyla birlikte, çürümeye yüz tutmuş  tahtalardan da gıcırtılı bir ses  çıkıyordu.

Gözlerimi, eski kitaplatın üstünde gezdirip isimlerine bakarken. hangisinin bana yardım edebileceğine karar  vermeye çalıştım.

Birden arkamda hızla hareket eden birşey hissettiğim anda, dikkat kesildim. Amacım, onun ne olduğuu anlamaktı. Bir yandan da her an saldırmaya, savunmaya hazırdım.

Bir süre sonra hareketlenme tekrar olunca, bu sefer hemen arkamı döndüm. Fakat  bu  sefer biraz geç kalmıştım.

Beyaz, silik, buharımsı bir maddenin hızla hareket etmesi sonucu, kitaplardan kalkan toz ve kirin uçuşması  dışında  hiçbirşey  görememiştim.

"Göster  kendini!"

Dedim sert bir ses tonuyla. Bir yandan da etrafıma bakınarak onu aramaya devam ediyordum. Ama hiçbir işe yaramamıştı. Dört bir yanımda olan, uzun kitap raflarından başka birşey yoktu ortalıkta. Bu şey her neyse fazla ısarcıydı ve korkusuzdu ki, kendini göstermemişti.

Yumruğumu sıktım. Elim, simsiyah renkli kılıcıma gitti. Siyah renkli olamsına rağmen yaydığı belli belirsiz ışık, etrafı aydınlattı. Siyah ışığında yansımasının olduğu suratım, ciddi bir ifadeye büründü. Ve sağ tarafımdan gelen bir gıcırdama sesine kulak verdim. Ama saldırmadım ve hareket etmedim. Duymazlıktan geldim. En azından bir süreliğine...

Gıcırtıların sesi git gide bana daha da yaklaşmaya başladı. Parmaklarımı, kapzanın üstünde hareket ettirerek, kılıcı daha sıkı kavradım. Nefes alış verişini yavaşlattım. Pür dikkat odaklandım.

Ve gıcırdama sesi artık dibimdeydi. Şimdi tam sırası!

Hızlıca, tek ayağımın üstünde dönerek arkama bakarken kılıcımı savurdum. Ama  bir  ses duymam dışında birşey  olmadı.

"Hey...  Dikkat et! Ruh olmam ölmeyeceğim anlamına gelsede, bu yaptığın hiçte hoş değildi! "

Bu ses küçük bir erkek çocuğu sesine aittti...

Kılıcımın ucunu yere indirdim. Karşımda birisini göremeyince yere baktım. Haklı olduğumu anladım. Bu kısa, dik, siyah saçlarıyla,  siyah gözlü, en fazla on üç yaşlarında bir erkek çocuğuydu. Yeşil kıyafetleriyle  birlikte, görüntüsü silikti. Arkasında duran kitap rafını  görebiliyordum. Doğruyu söylediğini anladım. O bir ruhtu. Ama...  Kimdi  bu?

Çocuğa baktığımı görünce yüz ifadesi korkulu bir hal aldı. Ama hemen ardından cesur bir ifade oluştu. Korkusunu bana belli etmemeye çalıştığı her halinden belliydi. Ama...  Titreyen bedeninin farkında da değildi.

"Eeee?  Bişey demeyecek misin?  Ne bileyim bir özür falan?  Az önce kılıcı bana savurdum ya! "

Fazla cesur görünmeye  çalılıyordu. Tek kaşımı  kaldırmış çocuğa bakıyordum. En sonunda konuşmaya  katıldım.

"Arkamdan gizlice yaklaşan  sendin ufaklık."

Birkç saniyeliğine kendimi bir aynaya bakıyormuş gibi hissettim. Çocukta aynı şekilde tek kaşını kaldırıp baktı bana ve yükselmeye başlayarak göz  hizama geldiğinde, gözlerim, ayaklarının olduğu yere gitti. Daha doğrusu onların olması gereken yere. Ayakları  yerinde, silik görüntüsü  son  buluyor, ucu rüzgar  olmamasına rağmen  dalgalanıyordu.

Herabrienna olsa  bundan  korkardı belkide...

Diye geçirdim içimden. Fakat bu düşüncemşile belirebilecek yüz ifademe fırsat veremeden, ruh çocuk konuştu.

"Arkandan gizlice geldim  çünkü dost mu yoksa düşman  mı olduğunu anlamaya  çalışıyordum. Üstelik... Buraya  yıllar sonra gelen ilk kişisin. Dürüst  olayım. Seni babam  sandım."

"Baban mı?"

Çocuk küçük bir tebessümle onaylayarak başını salladı.

O  anda, çocuğun kim  olduğunu anladım.

"Sen... Şu efsanedeki küçük  çocuksun. Güçleri ilk kazanan  kişi."

Dediğimde çocuğuk, kollarını bağlatirken, yüzü de alaycı bir  ifade aldı.

"Kazanan? Hı... Daha çok bir  lanet di-  dur bir dakika. "

Bu sefer birşey anlamaya  çalışır gibi sorar bir ifadeyle bana yaklaştı.

"Sen bunu nereden biliyorsun? Güçleri edindiğimi kimse  bilmiyordu. Annem ve babam  bunu bir sır gibi  saklamışlardı."

"Pek sır denemez. Buradaki büyük bir taşta hikayen yazılı."

Dedim tek seferde.

Çocuğun yüz ifadesi hüzünlü  bir şekil aldı. Hüzün, ses  tonunu da etkilemişti.

"Başka  bu  güçlere  sahip  biri  var  mı?"

"Kızım. Herabrienna."

"O  zaman sen büyük bir  tehlikedesin..."

Dedi...

Ama kızımdan gelecek bir  tehlikeden söz ediyor  olamazdı...

Değil mi?

Herobrine'ın Kızı Herabrienna-Minecraft'ın Küçük Efsanesi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin