Herabrienna'nın gözümden
Arkamı öndüğümde, orada kimselerin olmadığını gördüm. Bu gareketi benimle birlikte aynı anda yapan babam olmasaydı, rüzgar uğuldamasının kafamda biçimlenmiş hali olduğunu düşünebilirdim. Ama babamın yüzündeki gergin bakışı görmemle gerçekten bir ses duyduğumu anladım.
"Ba-"
Tam konuşacak, buradan gitmemiz ve başka bir çıkış bulmamız gerektiğini söyleyecektim ki, Babam, işaret parmağını dudaklarına götürdü ve dudaklarını 'o' şekli yaparak sessizce susturdu beni.
Etraftaki kristallerin rengareng parıltılarını pastıran, elindeki siyah kılıcının karanlık parıltısı yüzüne yansıyor, sinirlendiğinde zaten korkutucu görünen babamı daha da korkunç gösteriyordu.
Kristallerin parıltısının artmaya başladığını gözlemledim. kötü birşeyler olacağı belliydi. Çünkü bu, pek bormal bir olay değildi.
Babamın eline değilde bu sefer koluna sarıldım. Arkama bakarak çıkış kapısını görmeye çalıştım. Artık diğerleri gibi düz, siyah bir duvarın üstüne kristallerin renkleri yansıyordu bir zamanlar kapının olduğu yere.
Duvarlar, düzgün aralıklarla içeri doğru çökmeye başladı. Çöktükçe bir şekil oluşuyordu. Ama bu sefer siyah değil, beyaz bir taştandı bu şekil.
Duvar içe doğru çökmeye devam ettikçe, şekil daha da belirlendi. Kalbim, heyecanlandığımda ya da korktuğumda her zaman yaptığını yaptı. Daha hızlı atmaya devam ederken nefes alıp verişlerim de hızlandı. Bu olay sesli olmuş olacak ki, babam elimi sıkıp bıraktı. Yanımda olduğunu belirtmenin güzel yollarından biriydi bu.
Bir süre sonra iki yanımda, beşer santim aralıklarla yerleştirilmiş ve uzun koridor boyunca uzanan heykeller karşıladı beni.
Beyaz heykellerin yüzü üzgün bir ifadedeydi. Sanki dokunduğum anda ağlayacaklardı. Ağızları da yine aynı ifade ile hafif aralanmıştı. Gözleri, halka içine daha küçük bir halka olacak şekilde biçimlendirilmişti ki, bu onları korkutucu kılıyordu. Bir elbise giyiorlardı. Elleri, yalvarır gibi, avuç içleri yukarıya bakacak şekilde kalkmıştı. Yıllar onlra kötü bir iz bırakarak yer yer çatlamış ve yodun kokmuşlardı. Odadaki keski yosun kokusunun kaynağı da buydu.
"Oyuncaklarımı beğendin mi Herabrienna?"
Seni bir elime geçirirsem bunu uygulamalı olarak göstereceğim sana Linda...
Tahminim doğru çıkmıştı. Hetkellerin ellerinde simsiyah bir duman halinde küre belirmeye başladı. O kureden çıkan ince dumanlar, ortada, tam babamla önümüzde birleşti ve benimle aynı boyda olan bir kız biçimlendi.
Bir zamanlar normal bir kız olan, onun bana karşı olan öfkesini kullanarak kendi tarafına çekmeyi başaran Null'ın baş yardımcısı Linda'ydı bu.
Siyah bedeni, at kuyruğu yapılan saçları ve dizini biraz geçen elbisesi ile karışıyordu. Koyu gri gözleri, siyah olmayan tek yeriydi görüntüsünde.
Babam bir kıza, bir bana bakıyordu. Ona, Linda hakkında neredeyse hiçbir şey anlatmamıştım. Sadece sevmediğim biri olduğunu biliyordu. Hayatımda hiçbir değeri olmayan birini bilmesinine lüzum olmadığını düşünmüştüm.
"Benim için bunca zahmete girmen ne hoş kara fatma."
Dedim alaycı bir tavırla. Yanında durduğum babamın da, her ne kadar bunu dışarıdan pek belli etmese de, içten içe taktığım lakaba güldüğünü düşümdüm. Benim dışımda başka biri ise, ciddi ve sinirli bir Herobrine görürdü karşısında. Yani... Diğer herkes gibi.
![](https://img.wattpad.com/cover/72559675-288-k228255.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Herobrine'ın Kızı Herabrienna-Minecraft'ın Küçük Efsanesi
FanficHerobrine'ın kızı olduğumu öğrendiğimde, hayatımın tüm sıradanlığını yitireceğinden haberim yoktu... Ama bilmediğim bir şey daha vardı ki, o da asıl maceranın o zaman başladığı... Her şey, ben daha dokuz yaşındayken oldu. Babamla karşılaşmam ve ba...